Bıktık artık bu din taciri anlayıştan
Müslüman bir toplumda dinin insanların hayatında önemli bir yeri olduğunu söylemekten daha doğal bir durum olamaz. Ama bunu söylemek, esas itibariyle ‘iyi insan’ olmanın temel öğütlerini içeren ilahi hitabı, canımız her istediğinde kişisel çıkarlarımız ve de siyasi hedeflerimiz için kullanabileceğimiz anlamına gelmemektedir.
Ama ne yazık ki günümüz dünyasında, özellikle de Türkiye bağlamında dinin ilahi hikmeti dikkate alınmadan her konuda hoyratça kullanılmaktadır. İlahi hitaba olan bu yabancılaşma yüzünden, bugün kendini dindar olarak tanımlayanlar da dini anlatma makamında olan hocalar da ibadetleri ve dindarlığı sadece belli ritüellere indirgeyerek ilahi mesajla insan arasına adeta kalın duvarlar örmüş bulunuyorlar.
Oysa biliyoruz ki bazen iyilik için atılan bir adım, bazen insanlara söylenen güzel bir söz, bazen hakka-hukuka riayetteki titizlik, bazen de bütün yaratılmışlara karşı gösterilen merhamet ve şefkat duygusu ‘ibadet’in en güzelidir. Şaban Ali Düzgün Hoca’nın ibadetin hikmeti konusundaki şu harika tespitinin altını çizmekte yarar var: “Sulhu sağlamak için atılan, çile çekilen her adım, riski omuzlanan her gidiş-geliş, ibadetlerin en büyüğüdür. Irkçılık, cinsiyetçilik, mezhepçilik gibi kimliklerle bölen-parçalayan her zihne karşı gelişen toplum hareketliliği ve sivil haklar mücadelesi, ayakların ibadeti hem de en kutsalıdır.” (Tanrı’nın Göz Bebeği İnsan, s.43)
Maalesef bugün talihsiz bir dönemi yaşıyoruz, bu öyle bir dönem ki dini esas kaynağından koparan bazı hoca taslakları yüzünden din de dindarlık anlayışı da işgal altındadır.
Düşünün ki kafasına sarık sarıp, sırtına da cübbe geçiren birisi hem de ‘Beraat gecesi’nde camide vaazında diyor ki: “Altılı masa mı, yedili mi, sekizli mi neymiş güya özgürlük gelecekmiş, adalet gelecekmiş, bunlar ziyandadır, bunlara da bu yakışır… Şimdi dua edelim, vatanımız için, dinimiz için, kutsallarımız için, mescitlerimiz için, medreselerimiz için, ırzlarımız, namuslarımız için, en hayırlı olanların seçilmelerini nasip eyle…”
Şu işe bakar mısınız, camideki vaazında ibadetin önemini, ilahi mesajın hikmetini anlatması gereken bir hocanın bütün derdi Altılı Masa…
Deprem felaketinin acılarını yaşadığımız şu günlerde, bu din pazarlamacılarının zerrece insani ve de İslami bir duyarlık taşıdıklarından endişeliyim. Düşünün ki Hatay’da bir hastanenin yoğun bakımında biri bebek 14 hasta unutularak ölüme terkediliyor ve ailelerine bile haber verilmeden defnediliyor ama dinin insana verdiği değeri en iyi bilmesi gereken Diyanet dahil, hiçbir hoca çıkıp Allah rızası için tek kelime söyleyemiyor. Toptan insanlığın iflası yani…
Vatanı, dini, ırzı-namusu ve bütün kutsalları siyaset pazarına süren bu süfli bir anlayışın kalpleri mühürlenmiş sanki…
Siz kimsiniz, Allah sizin hizmetçiniz mi, haşa el ulağınız mı? Bu nasıl bir edep ve haya yoksunluğudur ki camiye gelen insanların temiz duyguları üzerinden din tacirliği yapmaktan bile çekinmiyorlar…
Kabul edelim ki artık bugün camilerimiz de dini anlayışımız da işgal altındadır. Dini töhmet altında bırakan, insanları ve özellikle de gençleri dinden uzaklaştıran bu kirli anlayıştan Türkiye’yi kurtarmak zorundayız.
Galiba Müslüman toplumları bu gerici zihniyet yapısından kurtarmadan İslam’ı da dünyayı da anlamak ve de anlamlandırmak mümkün olmayacak. Çünkü ‘ilahi hitabı’ anlama kabiliyetinden yoksun bulunan bu hurafeci zihniyet, geleneksel İslami kültürün bilimsel zihniyetle ele alınmasını ve yaşadığımız çağın diliyle insanlara sunulmasını istememektedir.
Zira ilahi mesajı doğru anlama gayreti içinde olanlar, bu hurafeci anlayışın şekillendirdiği çürümeye yüz tutmuş sosyal yapıyı koruyup kollayan gerici ideolojinin altındaki zemini kaydıracaktır.
Bu yüzden de her vesileyle bütün dikkatleri “Vatan, millet, din, bayrak, namus” gibi kutsal kavramların üzerine çekerek dinin asıllarını gizlemeye çalışmaktadırlar.
İşte camileri ve dindarların zihin dünyalarını işgal eden din tacirleri her buldukları cami kürsüsünden Allah’ı da kullanarak camileri siyasi miting alanına çevirmekte, topluma kin ve nefret tohumları ekmekte bir beis görmemektedir.
Esas vahim olan şu ki bütün bu kirli din tacirliğini bir iktidar mücadelesi adına yapmalarıdır. Açıkçası bu ahlak fukaralarının bu ülkenin insanlarına, dini değerlere verdikleri zarar karşısında öfkelenmemek mümkün değil.
Sözün, ahlakın, vicdanın bittiği bir noktadayız… Belki de yüksek sesle haykırmamız gereken tek cümle şu olmalı; düşün artık bu dinin yakasından…