Aynı acıları yaşamak zorunda mıyız?
Aklı, bilimi önceleyen, hukuku, demokratik değerleri esas alan bir sistem oluşturamadığımız için yıllardır genlerimize işlemiş bulunan ezberlerimizi hiç değiştirmeden aynı yanlışları tekrarlıyoruz ve doğal olarak aynı acıları yaşamaya devam ediyoruz.
Son Pençe-kilit operasyonunda 12 şehidimiz var, acımız büyük, gencecik fidanlarımızın evlerine düşen ateş hepimizin yüreğini yakıyor. Fiilen bir savaşta değiliz ama son 20 ayda tam 131 şehit verdik.
Yıllar değişiyor, nesiller değişiyor, iktidarlar değişiyor ama terör yüzünden çektiğimiz acılar hiç değişmiyor. Her seferinde şehit verdiğimiz canlar için öfkelerimizi, acılarımızı haykırıyoruz ama şehitlerin evlerindeki ateş yanmaya devam ediyor.
Bugün konuşması zor belki ama adına ister Kürt, isterse terör sorunu diyelim bizim çok önemli bir meselemiz var. AK Parti iktidarı ilk on yılında birtakım riskleri de göze alarak çözüm adımları attı, ancak Suriye’deki kaos ortamından da yararlanan PKK, masayı tekmeleyerek en iyi bildiği kan dökme işine geri döndü.
Evet karşımızda kan döken, sabotajlar düzenleyen kötülük simgesi olan bir örgüt var. 40 yıldır silahla bitiremediğimiz ama çözüm de üretemediğimiz acı gerçek ne yazık ki bu…
Kabul etmek gerekiyor ki terör konusunda uzmanlaşmış bir örgüt, karakteri gereği bazı ülkeler açısından son derece kullanışlı bir argümandır.
Bu çerçevede, son yıllarda Rusya ve ABD’nin özellikle Irak ve Suriye bağlamında PKK ile ilişkiler kurduğunu biliyoruz. Amerika PKK’yı terör örgütü olarak tanımlamasına rağmen, ilişkilerini PYD/YPG üzerinden sürdürmesi izaha muhtaç bir durum. Her ne kadar Türkiye açısından PKK, doğrudan ABD üzerine yazılsa da aslında PKK’nın derin hamisi Rusya’dır Çünkü Rusya PKK’yı terör örgütü olarak görmediği gibi Moskova’da büro açma izni bile vermiş durumda. Ayrıca YPG/PYD’nin de Moskova’da büroları var.
Artık şu gerçeği görmemiz gerekiyor, sadece silahla değil, siyasal ve toplumsal şartlar dahil bütün enstrümanları kullanarak terörü bitiremezsek ya da minimum düzeye indiremezsek, bu terör yapılarını kullanacak her zaman birileri çıkacaktır. Bu arada hemen belirtelim, kuşkusuz Türkiye son yıllarda terörle mücadelede yeni teknolojiler kullanarak, teröre karşı önemli bir üstünlük sağlamış durumda.
Ancak bütün bunlar 40 yıldır yaşadığımız acı gerçeği değiştirmiyor. Eğer teröre bahane oluşturan sebepleri ‘hukuk devleti’ zemininde ortadan kaldıramazsak, korkarım aynı acıları gelecek yıllarda da yaşamaya devam ederiz.
PKK konusunda Rusya’yı da Amerika’yı da eleştirebiliriz, buna kesinlikle hakkımız var. Ama gelin kimsenin telkinine ihtiyaç duymadan kendi toplumsal ve siyasal dinamiklerimizle şu Kürt meselesini çözelim artık… Her ne kadar şimdi aynı noktada olmasa da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çözüm sürecinde “Biz artık Kürt meselesini ret ve inkâr çizgisinden çıktık” demişti.
Biliyorum birileri “Nedir bu Kürt meselesi, parti kurup vekil seçilebiliyorlar, belediye başkanı olabiliyorlar, daha ne istiyorlar” diye itiraz edecek. Ana dilde eğitime hiç girmiyorum, sadece siyasi alana bakalım yeter…
Evet parti kurabiliyorlar ama partileri kapatılıyor, vekil de seçiliyorlar ama vekilleri cezaevine atılıyor, belediye başkanı da seçiliyorlar ama hiçbir mahkeme kararı olmadan hapse atılıp yerlerine kayyım atanıyor…
Aslında yıllardır siyasetçiler dahil herkes, terörün elini zayıflatmak için siyasi alanın güçlendirilmesi gerektiğini söylüyor.
Gerçekten de bunca kanlı tecrübeden sonra aklı selimle atabileceğimiz adımlar olmalı. Biliyoruz ki her şehit cenazesinin ardından, siyasetçilerin duygusal mesajları acılarımıza çare olmuyor. Hele de şehitler üzerinden siyasi rant hesapları yapmak bize hiç yakışmıyor.
En son şehitlerimizi uğurlarken yaşadıklarımız, kelimenin tam anlamıyla içler acısı bir durum. Kim ne derse desin CHP lideri Özgür Özel’in şehit cenazesine katılması vesilesiyle yapılan provokasyon, öncelikle şehitlerimize ve ailelerine karşı bir provokasyondur. Çünkü onlar bu ülkenin şehitleridir, hiçbir grubun ya da siyasi anlayışın değil…
Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Ekim 2008’de söylediği gibi:
“Bakın, çok açık ve samimi söylüyorum; kimse terör üzerinden siyaset yapmasın. Kan üzerinden siyaset yapılmaz; şehitlerimiz, gazilerimiz üzerinden siyaset yapılmaz. Bu hepimizin ortak derdi, ortak meselesidir. Bunun üzerinden siyaset yapanlar, kan üzerinden siyaset yapanlar, o kanın içerisinde kendileri boğulurlar...”