Aşka bakıp 'gitme' demenin şarkıları…
Güneşin bize en yakın olduğu anlar Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Aynı zamanda kalbimize en netameli aşk şiirlerinin yazıldığı ve boğazımızda düğümlenen aşk şarkılarının mevsimi… Belki de Rimbaud’un “Aşkı yeniden yaratmalı” dediği mevsim bu mevsimdir…
Mutlaka her mevsim güzeldir, ama mevsimlerin de bir ruhu vardır. Dolayısıyla okunacak şiirleri de, kalbimize dokunan şarkıları da bu ruha göre seçmekte yarar var.
Ama ben bugün çok özel bir seçim yapmayacağım, Sedat Fırat adlı okuyucumun geçen haftaki yazıma gönderdiği yorumda önerdiği Chicago grubunun müziğini dinleyeceğim. Aslında 1980’li yıllarda şarkılarını dinlemiştim am son yıllarda pek dinlediğimi söyleyemem.
Bilindiği gibi Chicago, pop, rock ve caz türünde müzik yapan Amerikalı bir grup. Müziğe 1967’de başlayan grup 70’li ve 80’li yıllarda hit şarkılar ürettiler ve milyonlarca dinleyiciye ulaştılar.
Şimdi geriye dönüp baktığımda görüyorum ki Chicago’nun özellikle “If You Leave Me Now” şarkısıyla müthiş hatıralar biriktirmişim. Bazen hiç farkında olmadan dinlediğiniz ve sizi başka dünyalara uçuran şarkılar vardır, işte bu şarkı da onlardan birisi…
Bazı şarkıları zamanla unutursunuz, üzeri küllenir ama asla yok olmazlar, bitmeyen bir senfoni gibi kalbinizi beklemeye devam ederler. İşte “If You Leave Me Now” benim için böyle bir şarkı… 20 sene sonra yeniden dinleyince yüreğimin ağırlaştığını hissediyorum, boğazım düğümleniyor, eski Ağustoslarda kalan hatıraların kokularını alıyorum, en zalim günlerin görüntüleri geri geliyor, kahroluyorum…
“If You Leave Me Now”un sözlerinden kısa bir bölüm:
/Eğer şimdi beni bırakırsan
En büyük parçamı da uzaklara götüreceksin
Ooh, hayır, bebeğim lütfen gitme
Ve eğer şimdi beni bırakırsan
Kalbimi de uzaklara götüreceksin
Ooh, hayır, bebeğim lütfen gitme
Ooh, hayır, sadece kalmanı istiyorum
Bizimki gibi bir aşk bulması zor olandır
Nasıl kayıp gitmesine izin verebiliriz/
Aşkın bizi asla bırakıp gitmesine izin vermeyelim, hele de evlerin lal renkli süslemelerle donatıldığı en taze sabahlarda asla…Ve Chicago söylemeye devam ediyor, “Hurd to Say I’m Sorry…” Melodiler sabahın tazeliğini karşılarken şarkının sözleri yüreğimde başka bir şarkıyı başlatıyor: “Bana sıkı tutun şimdi, üzgünüm demek çok zor benim için…”
Genellikle her sabah şiir okuyarak güne başlamak bana iyi geliyor. Temmuz sıcağının odalara hücum ettiği bu Cumartesi sabahında da her zaman olduğu gibi kitaplıktan rast gele bir kitap çekiyorum, Yves Bonnefoy’un “Rimbaud” biyografisi… Bir şiir kitabı değil ama 20. Yüzyıl edebiyatında bir dâhinin hayatı… Çok genç yaşta şiire başlayan Rimbaud hep uçlarda dolaşmıştır. O bir dahi, tavizsizce özgür ve ölüm konusunda cesaretlidir. Rimbaud’un hayatı ve şiirinin satır aralarında dolaşan Bennefoy’un şu ifadelerinin altını çizmek gerekiyor: “El değmemiş durumdayım der Rimbaud ‘Cehennemde Bir Mevsim’in ilk sayfalarında. Yalnızlık gibi yoksul olan şiir, bazen de yine yalnızlık gibi yaşam vericidir. Bu bakımdan, değerini yitirmiş söze karşı mücadelenin ışığı altında şiir sessizliğe benzer ve Rimbaud’da, son büyük reddinin de habercisi olan ünlü suskunluğuyla aynı türdendir.” (s.28-29)
Belki de zihinlerimizi ve yüreklerimizi istila eden zalimliklere karşı inadına daha çok şiir okumalıyız. Rimbaud’nun “Altın Çağ” şiirini mesela…
/Seslerden bir tanesi
Hep bir melek sesi gibi
-Benim hakkımda-
Sertçe söylüyor fikrini:
O dallanıp budaklanan
Binlerce soruyla
Sarhoş olur insan
Çıldırır sonunda.
………………….
Dünya kötü;
Buna çok mu şaştın!
Sen yaşa, yansın bırak
Kara bahtın./