Ahlaki yozlaşma derinleştikçe özgürlük kaybeder
Elbette Müslümanlar için de ahlak önemli bir değerdir ve İslam’ın özünü teşkil etmektedir. Maalesef dinin özünün gölgelendiği günümüzün modern dünyasında hemen bütün Müslüman bireyler, süslü ahlaki cümleler kullanmalarına rağmen, ahlakı hayatın dışına itmiş bulunmaktadırlar.
Oysa toplumun ortak hafızasını oluşturan ahlaki değerler, birtakım ritüellere ve süslü cümlelere hapsedilecek kadar köksüz değildir. Ali Bardakoğlu Hoca’nın şu tespitinde de olduğu gibi “Din önemli bir katkı sağlamakta; (ahlaka) toplumun tarihten süzülüp gelen, insan olmanın özüyle bağlantılı, ortak ahlaki değerleri teyit ederek ahlaka güç ve manevi bir temel kazandırmaktadır. Peygamber Efendimizin hadislerine baktığımız zaman bir dizi ahlaki değeri ve bu değerlerin davranışa dönmüş halini görürüz. Zaten ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyururken de bunu kastetmiş olmalıdır. Bundan da anlıyoruz ki din ve İslam öğretisi, ortak ahlaki değerleri yeniden ortaya koymuyor, onlara atıfta bulunuyor, onları onaylıyor, destekliyor ve güçlendiriyor.” (Yüzleşme, s. 44)
Ahlaki bir toplum inşa edebilmek için bir gerçeğin altını dikkatle çizmekte yarar var, günümüzde Müslüman bireyin aklı ve kendine güveni zayıfladıkça özgürlüğün değeri azalmış, aklı, vicdanı ve ahlakı yüceldikçe özgürlüğün önü açılmıştır. Çünkü özgürlük aynı zamanda insanın aklıdır, kalbidir. Aklınızı birilerinin vesayetine teslim ettiğiniz müddetçe, dünyanın dört bir yanındaki kalpleri, akılları özgürleştiremezsiniz.
Ama itiraf etmek gerekiyor ki Türkiye dahil günümüzün Müslüman toplalarında ‘ahlak’ sadece belli cinsel eylemler ve bireysel davranışlarla sınırlandırılmış bulunmaktadır.
Mesela İslam ülkelerindeki dindar insanlar, hukuksuzluklara ve adaletin terazisinin yanlış tartmasına ahlakın penceresinden bakma ihtiyacı hissetmemektedirler. Ahlakın sadece belli ritüellerden ibaret olduğunu zanneden anlayışa göre, kadınların, çocukların istismar edilmesi, haklarının gasp edilmesi de ahlakın kapsama alanı içinde değildir.
Aynı şekilde dindarlar açısından yalan söylemek, özellikle de siyasi alanda muarızlarının önünü kesmek için yalan söylemekte bir beis yoktur.
Yine başkalarının hayatlarını karartacak iftiralar atmak ya da itibar suikastında bulunmak, ne yazık ki Müslüman insanların ahlaki kriterleri içinde yer almamaktadır.
Oya önemli olan ahlaki değerleri içselleştirebilmektir, tek başımıza olduğumuz anlarda bile her türlü yalanlarımızın, adaletsizliğe göz yummamızın, başkalarının hakkına-hukukuna riayet etmediğimiz her davranışımızın yüce yaratan tarafından denetlendiğini bilmektir. Çünkü din bize şeffaflığı ve hesap verebilir olmayı öğütler. Bu yüzenden de ahlaki değerleri yok saymak insani değerlerimizi ve yaratılış misyonumuzu kaybetmek kadar tehlikelidir.
Tarihi tecrübeler göstermiştir ki büyük devletlerin siyasi hakimiyetleri çökmeden önce ahlakları çökmüştür. Bu tür durumlarda devletler, imparatorluklar elbette bir anda çökmezler, ancak ahlaki yozlaşma giderek derinleştikçe akıbet kaçınılmaz hale gelir.
Arap dünyasının önde gelen yenilikçi düşünür ve yazarlarından biri olan Muhammed Hamid el-Ahmeri “Aliya’da Özgürlük ve Sanat” adlı kitabında ahlak ve özgürlükle ilgili önemli bir tespitte bulunuyor: “Ahlak bir üretim değildir, bir bilinç ve öğretimdir o. Bu anlamda diktatörlük ahlaki bir yönetim biçimi değildir, hatta haramları yasaklasa bile. Çünkü ahlak özgürlükten ayrılmaz ve bu yüzden diktatörlükler ahlakı inkar eden unsurlar sayılır. ‘Özgürlük varsayımları olmadan ahlak olmaz.) Dinde niyet olmaksızın amellerin bir kıymeti yoktur. Niyet, özgürlüktür, seçim yapma imkanıdır. Zorlayıcı iyilik, iyilik değildir. Bu her beşeri topluluğun mutlaka özgür bireylerden oluşan bir toplum olması gerektiği anlamına gelir. Toplumsal hayat asıl anlamını kaybettiğinde insanlar ya mistik düşüncelere ya da duyusal hazlara meylediyorlar ve bu şekilde toplum bir kısmı zahitlerden ve diğer kısmı haz peşinde koşanlardan olmak üzere ikiye bölünür.” (Aliya’da Özgürlük ve Sanat, s.62)
Kısacası zorlayıcı tedbirlerle ahlaklı toplum oluşturulamayacağı gibi neyin iyi, neyin kötü olduğu da yönetim erki tarafından tayin edilemez. Dolayısıyla özgür bireylerin oluşturduğu toplumlarda ahlak, aynı zamanda özgürlüğün de teminatıdır.