Zor zamanda millet olabilmek
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası finallerindeyiz... Dönemin Bakanı Murat Başesgioğlu, Gençlik ve Spor Genel Müdürü, biz, Federasyon Başkanı da merhum Hasan Doğan’dı...
Milli Takım’ın hocası da Fatih Terim’di... İlk maçımızı Portekiz’le oynadık ve ne yazık ki her turnuvadaki ilk maçımızı kaybettiğimiz gibi, bu müsabakada da 2-0 mağlup olduk...
***
Maçtan sonra protokol tribününde yüzler asık, moraller sıfır. Bu isimlerden biri de rahmetli Hasan Doğan’dı.
Biz, Hasan Doğan’a, “Moral bozmak yok, bu maçı unutun, gelecek 2 maç için soyunma odasına inip Fatih Terim ve futbolculara moral verin” dedik.
Hasan Doğan,”Aramızda ne kadar çok fark olduğunu görmüyor musun Sayın Genel Müdür’üm, biz bu gruptan nasıl çıkabiliriz ki” cevabını verdi...
Biz de Çek Cumhuriyeti ve İsviçre’yi yener, 6 puanla çıkarız, merak etmeyin, buna da inanın” dedik...
***
Hep beraber soyunma odasına, hoca ve futbolcularımıza moral verdik, onlar da maçlarda gereğini yaptı ve Türkiye, 2 tarihi geri dönüşle gruptan çıktıktan sonra, Hırvatistan galibiyeti, yarıfinalde Almanya’ya kök söktürmesine rağmen elendi... Ancak ülkemize büyük gurur yaşattı, alkış aldı, yurda döndü...
***
Bu hikayeyi Hasan Doğan’a soramazsınız çünkü rahmetli oldu. Ancak Bakan Başesgioğlu hala sağ...
Bu, 2000 Avrupa Şampiyonası finallerinde ilk maçta yine İtalya’ya Hollanda’da 2-1 yenildiğimiz maçta da tekrarlandı...
Federasyon Başkan Haluk Ulusoy, Teknik Direktör Mustafa Denizli’ydi ve biz de ilk üzüntülerini paylaşan, teselli edip “Bu gruptan çıkacağız” diye moral verenlerdendik...
***
Ve tabii ki Şenol Güneş ve o günkü kadronun, Başkan Haluk Ulusoy ve ekibinin en büyük eseri 2002 Dünya Kupası. Önce grup elemeleri, sonra da finallerin aşama aşama, başarı dolu, apayrı bir hikayesi var...
Dünya Kupası finallerinin en iyi maçlarından biri kabül edilir, Brezilya-Türkiye maçı...
2-1 yenilmişiz gibi görünse de aslında dünya futbolunun en büyük takımına nefes aldırmadık.
1-0 yeneceğimiz maçtı, Alpay’a kırmızı kart, cezaalanı dışındaki bir harekete penaltı, Rivaldo’ un çirkinlikleri, G.Koreli hakemin rezillikleri...
***
Maçı bizden alıp Brezilya’ya verdi. Bütün bir millet, Milli Takım’a ve Şenol Hoca’ya övgüler yağdırırken, bütün Koreliler mahçubiyet belirtirken, otoriteler Türkiye’nin futbolunu takdir ederken, basınımızdaki azınlık bazı kalemler, tam fırsatçılığa soyunmuştu...
Müthiş yıkıcı, moral bozucu yazılar, yorumlar, gerçekten eleştiri boyutunu aşan, üzüm yeme amacı taşımayan, bağcı dövmeyi, hedefleyen yayınlardı...
Düşünün Brezilya maçı bitmiş, günler geçmiş, Şenol Hoca ve futbolculara hala Brezilya maçının ağır eleştirileri yapılıyor.
Kostarika maçı gelip çatmış, yabancı basın Kostarika ve Çin maçlarını sorarken bizim “bir kısım medya”mız, moral bozmaya devam ediyordu...
***
Seul’den telefonla görüştüğümüz görev yaptığım Yeni Şafak yazarı Mustafa Karaalioğlu’nun, “Şenol Güneş’e, yarıfinalde yine Brezilya ile karşılaşacağız, bu sefer yenenilecek miyiz, diye bir soru sorar mısın?” demişti...
Ben de Şenol Hoca’ya aynen sordum... “İcraatı çok, reklamı yok” Hoca da herkese dersini veren filozofik cevaplarını döktürdü...
Ertesi gün Kostarika’yla beraberlik, Çin’e karşı 3-0’lık galibiyetle gruptan çıktık...
Sonra da “En az yarıfinal oynar” denen evsahibi Japonya’yı 1-0 yendik, dünya şampiyonları Fransa ile Arjantin’i safdışı bırakan Senegal’i uzatmada eledik ve yarıfinale yükseldik.
Dünya, bize hayranlık ifade ediyor, biz dünyaya futbol dersi veriyoruz...
***
Yarıfinelde de sorduğumuz sorunun cevabını aradık. Yine Brezilya ve Ronaldo’nun golüyle 1-0’lık yenilgi...
Sanki şampiyon olmuş gibi sevinen Brezilya, finaldeki rakibi Almanya’yı rahat yenerken turnuvada fark yapamadığı tek ülke Türkiye idi...
Sonra üçüncülük maçı ve bu sefer de, İtalya ve İspanya’yı eleyen diğer evsahibi G.Kore’yi 3-2 yeniyor, dünya üçüncüsü oluyoruz...
Iki evsahibi ekibi yenen Dünya Kupası tarihinin tek ülkesi olarak tarihe geçiyoruz...
***
Finaldeki Breziya-Almanya dahil, 64 müsabakanın, biz 63.maçını oynadık... Dünyayı kendimize hayran bırakarak, çokça sempati toplayarak fair play gösterisiyle, herkesin gönlünde taht kurarak ve nihayet 1 milyon insanımızın havaalanından Taksim Meydanı’ndaki kutlamalara kadar karşıladığı bir Milli Takım olarak ülkemize döndük...
1 ay boyunca insanımız, her maç, okullar, işyerleri, kışlalar, şehir ve kasaba meydanlarına kurulan dev ekranlardan müsabakaları takip etti...
Her zaferden sonra silahlar patladı, şölenler, konserler birbirini izledi...
***
Şenol Güneş FİFA tarafından dünyanın en başarılı teknik direktörü seçildi... Bunu UEFA takip etti.. Ama o malüm şahıslara yine beğendiremedik... Ne özür dileme nezaketini, ne de tebrik etme erdemini gösterdiler...
Bir de meğer “Türkiye şampiyon olacakmış da, hoca yüzünden olamamış” dediler... Sanki her kupada şampiyon oluyormuşuz gibi...
***
Dünya üçüncülüğünden sonra bir de devlerin arasından Konfederasyon Kupası üçüncülüğü... Elediğimiz takımlar arasında bu sefer Brezilya da var..
Tabii ondan sonra Milli Takım’ın hiç bir hocasıyla 48 yıl öncesinde olduğu gibi sonrasında da Dünya Kupası finallerine katılamadık...2006, 2010, 2014, 2018. Tam 4 Dünya Kupası’nda bırakın derece yapmayı, eleme gruplarından çıkamadık...
2022 elemelerinde yine Şenol Hoca’yla büyük bir fırsat yakaladık, 7 puanla grup lideriyiz...İnşallah, Güneş ve öğrencileri yine başaracak...
Türkiye’mizin yeni destanlara ihtiyacı var
Bütün hocalar gibi 2002 Dünya Kupası’nın tek destanını yazan Şenol Güneş, Avrupa Şampiyonası’nda 2000’de çeyrekfinal oynatan Mustafa Denizli ve aynı turnuvada yarıfinal yapan Fatih Terim de, futbolculuk ve hocalık döneminde her hezimetten sonra bir zafer çıkarmanın, futbolun doğasında olduğunu bilirler...
Bunun için çoğu defa tesadüfen veya torpille yönetici olan sadece moral bozan, gurur-kibir abidesi insanlara gerek yoktur.
Veya elindeki kalemini, sadece kendi maaşını ve reytingini, yada tirajını yükseltmek için silah gibi kullanan gazetecilere de ihtiyaç yoktur.
***
Sporun içinden gelen, sporu seven ülkesinin başarısı için hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan kalemini satmayıp kırmayı göze alan meslektaşlarımın varlığından, bunların sayısı azalsa da hala ezici çoğunluğundan gurur duyuyoruz...
Keza kendisini, ülkesinin başarısına adayan yönetici starlara ve yönetim modellerine de büyük saygı duyuyoruz...
***
Cumhurbaşkanı, Bakan, Genel Müdür ve Başkan’ın onlara gelip inanarak konuşması, moral vermesi, hoca ve futbolcuların mahçubiyetini gidermesi ve bir an önce üzüntülerini atıp bir sonraki müsabakaya motive olmasına vesile olur...
Devletin ve milletin topyekün arkasında olmalarını sağlar... Acaba tepkinin boyutu çok mu büyük, diye düşünmelerini engeller...
Özgüvenlerini, kaldığı yerden başlatır, daha bir hırslandırır, milletini mahçup etmeme ve milletine mahçup olmama adına yapabileceğinin azamisini yapar...
Aslında sporu, spor tarihini bilenler için bunlar vazgeçilmez unsurlar... Çok iyi başlayan bir ülkenin değil, çok kötü başlayan başka bir ülkenin turnuvayı kazandığı, Dünya veya Avrupa şampiyonu olduğuna çokça şahit olduk...
Bunu bilmeyenler veya hafızası iyi olmayanlar, gidişatı kestiremeyebilir. Hele de, iyi niyet taşımayanlar, ilk yenilgiyle beraber hemen harekete geçerler, bombardımana başlarlar...
***
Mustafa Denizli’yi de isyan ettiren karakterlerle, Fatih Terim’i öfkelendirenler, Şenol Güneş’in moralini bozmak isteyenler veya taşıdıkları niyetler, çok benzerlik gösterir...
Türkiye, hiç bir şey başaramasın, kabuğumuzdan dışarı çıkmayalım, çıkarsak bize ekmek kalmaz, küçük olsun benim olsuncu” zihniyet, bazan da tetikçi kalemler ve de sayıları gittikçe artan troller, ne yazık ki çok az da olsa ülkemizde var....
85 milyonluk bir ülkede bunlar binde bir bile değil. Tabii ki bunlara katlanacağız ama maydanozdan sayıp adam yerine koymayacağız, güllerle dolu ülkemizin dikenleri kabül edeceğiz...
***
Şenol Güneş’lere ve futbolcularına güvenmeye devam edeceğiz... Ülkenin yeni destanlara, dünyaca okunacak hikayelere ihtiyacı var... Onları yazmaları için destek olacağız, dua edeceğiz...
Tıpkı ülkenin eski sporcu ve spor ruhu taşıyan Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi, hemen maçtan sonra Şenol Hoca ve “Evlatlarım” dediği futbolculara moral verip güvenimizi belirteceğiz.
Önce Galler ve İsviçre, sonra da sıradaki rakipleri devirip milletimizi sokağa dökmelerini bekleyeceğiz... “Haydi Türkiye’m, yolun açık olsun”...