Türkiye, dopingle mücadelenin neresinde?
Dopingle mücadele fikri, 1960 Roma Olimpiyatları sonrasında oluşmaya başlamış ve sporcu sağlığını önceleyen, madalya, şöhret veya ödül uğruna, hayatı tehdit edecek, sağlığı bozacak her türlü maddeye karşı olmak anlamını taşır…
O gün bu gündür bu, sporda yasaklı maddelerle mücadeleye dönüşen bir serüvenin adı oldu…
***
Türkiye, zaman zaman tartışılsa da, dopingle mücadelede sınavını başarıyla vermiş ülkelerden biri.
2003 yılında TBMM’de bütün üyelerin oybirliğiyle kabul edilen Dopingle Mücadele Sözleşmesi’yle, ilk büyük adımı atmıştı.
Bütün federasyonlar ve kulüplerle kurulan diyalog, antrenör ve sporculara yönelik eğitim ve bilgilendirme çalışmaları, konferanslar ve seminerler, kısa zamanda ciddi mesafe alınmasını sağladı…
***
Hacettepe Üniversitesi bünyesinde kurulan laboratuvarı da, modern cihazlarla donatarak ve saygın bilim insanlarını da işin başına koyarak Dünya Dopingle Mücadele Ajansı WADA’nın güvenini kazanmış ve akredite laboratuvar olmuştu…
2011’den sonra ise Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin Türkiye temsilcisi TMOK bünyesinde kurulan bir komite, halen bu görevi ifa ediyor…
TFF ise 2009’da kendi içinde oluşturduğu bir talimatla bağımsız bir çalışma yürütüyor…
***
Aslında bu ciddi bir iş ve çok güçlü ve özerk bir kurum üzerinden yürütülmesi gereken bir yapılanmayı gerektiriyor…
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak 2007 yılında TBMM’ye sevkettiğimiz, komisyonda bütün siyasi partilerin desteği ve üyelerin oybirliğiyle kabul edilerek Genel Kurul’a gönderdiğimiz Türkiye Anti-Doping Ajansı TADA’nın akıbeti, bizden sonra kadük kalmakla sonuçlandı…
Sporda ağırlığı olan, doping uzmanlarının da yeraldığı, kendi bütçesi olacak TFF’yi de içine alacak bağımsız bir yapı, aslında kesin çözümdü… Ancak bu gerçekleşmedi…
***
Doktor kökenli Jacques Rogg’la başlayan ve bugün Prof.Dr. Uğur Erdener’in de etkin görevler aldığı Alman Thomas Bach’ın başkanlığını sürdürdüğü IOC’nin ve WADA’nın yoğun çalışmalarının devam ettiğini biliyoruz
Ancak, yıllarca dünya sporunu yöneten elitlerin, güçlüyü kollayan düzeni, başta Türkiye olmak üzere pek çok ülkenin canını yaktı… Ülke güçlüyse, onun sporcusunu kollayan anlayış, zayıf ülkelere karşı uygulanan muamele yıllarca sporun üzerine kabus gibi çökmüştü ...
***
Utanç vesikası skandallarıyla çalkalanan bir üst kuruluş ... Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği, IAAF, bunların başında oldu yıllarca...
“Biyolojik pasaport”la sporu, doping illetinden kurtarma ümidini amacından saptırarak, neredeyse zayıf ülkelerin başında sallanan “Demoklesin Kılıcı”na dönüştürdü...
***
Elvan’a, 2008 Olimpiyatları’na kadar uzanarak ceza veren, 2012 Olimpiyatları’nda Aslı Çakır Alptekin’in altın, Gamze Bulut’un gümüş madalyalarını alıp götüren IAAF’ın çelişkileri de hep bize karşı işledi...
Bunlar IAAF’ta, önce Senegalli Lamine Diack, sonra da İngiliz Sebastien Coe döneminde yaşandı…
***
Olan hep zayıf ülkelere oluyor... Elbette ki kusursuz değiller, hatalar da yaptılar, yanlış yapan ve cezasını çekenler de oldu... Tıpkı Batılı ve Doğulu ülkelerin sporcuları gibi...
1970’lerden beri Doğu Bloku’nun, sporcularını devletler eliyle, sistemli bir şekilde performans geliştirici ilaçlarla desteklediği iddia ediliyordu... Bırakın Sovyetler Birliği’ni, diğer ülkeler de olimpiyatlarda zirvelerdeydi...
***
Seul Olimpiyatları 1988’de ikinci olan ABD’li Carl Lewis’i şampiyon yapan, Kanadalı Ben Johnson’ın altın madalyasının doping gerekçesiyle iptalini de sorgulamak gerekli...
Ruslar’ın sempatik yüzü Sharapova’nın safdışı bırakılması da çok tatmin edici olmadı...
Aslında geçmiş uygulamalardan sorgulanacak o kadar konu var ki , saymakla bitmez…
***
Elvan, 2008 Pekin’de, 5 ve 10 bin metrede gümüş aldıktan sonra da, yıllar-aylar öncesinde de, defalarca doping kontrolüne girmiş ve temiz çıkmıştı...
Bugünün kurallarıyla geçmişi yargılamanın ve bunu da belli ülkelerin sporcularına uygulamanın anlamı yoktu...
Hele başkanı Lamine Diack’ı, Dopingle Mücadele Komisyonu Başkanı Gabriel Dolle’ü yolsuzluktan, dopingi rüşvetle aklamaktan kaybetmiş, sonraki başkan, ünlü İngiliz atlet Sebastian Coe’nun da aynı ithamlara maruz kaldığı IAAF’ın, kendini aklama girişimlerini bizim üzerimizden yapması, suçluluk psikolojisiydi...
Aslında bu kadar geriye gidilirse Coe’nun da Olimpiyat şampiyonluğunu biyolojik pasaporta tabi tutmak gerekirdi
***
O devirler geldi geçti. Bugünün şartlarıyla o günkü madalyaları geri alamayız ne yazık ki...
Yeni tedbirler, muhteşem teknoloji, ayırt edici cihazlar ve özellikle de biyolojik pasaport, müthiş caydırıcı unsur..
2008’de WADA’nın listesinde dopingli oranını yüzde 1’in altına indiren ve WADA’nın tebrik mesajını alan bir ülkeyiz…
Bugün de mücadelemizi aynı kararlılıkla sürdürmemiz gerekli…
***
Nihayet, spor sağlık için yapılır. Madalya uğruna gençlerimizi zehirleyecek ve ileride sağlığını kaybetmesine sebep olacak her türlü zararlı maddelerden uzak tutmalıyız…
Bunun için de her türlü tedbiri almak başta devlet olmak üzere herkesin vazifesi. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Genel Müdürlük, TMOK, federasyonlar, kulüpler, üniversiteler, el ele, tam bir koordinasyon halinde çalışmalı…
Tabii, bütün dünyanın da bu kurala uyması gerek. Çiftestandartları aşması, koyduğu kuralları adaletle uygulaması olmazsa olmaz…
En büyük ceza Rusya'ya verilmişti
Uluslararası Olimpiyat Komitesi IOC ile Dünya Anti-Doping Ajansı’nın WADA aldığı ortak karara göre, Rus sporcular Tokyo Olimpiyatları’nda Rusya Olimpiyat Komitesi’nin kısaltması “ROC” harfleri ile birlikte logosunu da bayrak olarak kullanmıştı...
Bu yaptırım Çin’deki Kış Olimpiyatları’nda da sürecek.
Sporcuların kullandığı aksesuar, eşofman takımı ya da diğer ürünler üzerinde hiçbir şekilde Rusya bayrağı olamıyor. Söz konusu yasak, 2022 sonuna kadar düzenlenecek dünya şampiyonalarıyla birlikte 2022 Katar Dünya Kupası’nda da geçerli olacak.
IOC’nin kararları, altın madalya alan sporcuların törenlerinde Rus milli marşı yasağını da kapsıyor.
***
Uluslararası Dopingle Mücadele Ajansı (WADA), 2019 sonunda Rusya’yı 4 yıl boyunca Olimpiyat Oyunları’ndan men etmişti.
Rusya’nın karıştığı doping skandalı ilk olarak Brezilya’da düzenlenen 2016 Rio Olimpiyatları’na damgasını vurmuştu.
Rusya adına yarışan 67 sporcunun WADA’nın raporu doğrultusunda olimpiyatlara katılmalarına izin verilmemişti.