Mustafa Cengiz dersleri
Bir Mustafa Cengiz geçti futbolumuzdan… Az zamanda büyük işler başardı. Kulübün mali yapısından tutun da, saha sonuçlarına kadar her alanda başka kulüpleri imrendiren sonuçlar aldı…
Dövizin çılgınca tırmandığını görünce “Borçlarımızı iyi ki Tl’ye çevirmişiz” demiş hastanede tedavi görürken Abdürrahim Albayrak’a…
Yani son nefesini vermeden önce de G. Saray’ı düşünüyormuş Mustafa Cengiz…
***
Mevcüt başkan Dursun Özbek’e karşı seçim kazanıp gelmiş… Mali disiplini sağlamış, borçları bir düzene koymuş ve yeni gelir sahalarına kavuşturmuş kulübü…
Fatih Terim’le şampiyonluk yaşatmış taraftarına, sonra da hocası ve bazı kongre üyeleri ile aralarına karakedi girmiş…
Rakip kulüplerle ilişkileri oldukça seviyeli olmuş. Devlette üst seviye yöneticiliğinin verdiği tecrübe ve birikimle barışçıl bir rol üstlenmiş…
Sorumlu demeçleri ve saygın davranışlarıyla da takdir toplamış…
***
Tıpkı Merhum Özhan Canaydın gibi, görevdeyken zaman zaman hırpalanmış, son zamanlarında da epeyce yorulmuş…
Bir taraftan tedavi süreci ve devam eden başkanlık görevi, yıpratıcı olmuş ve neticede bunca başarıya rağmen pek de tatlı bir ayrılık olmamış…
Ve amansız hastalık onu da bu alemden koparmış…
İstanbul’da can alan fırtınalı, müthiş sağanak yağışın olduğu bir günde Altunizade’deki İlahiyat Camii’nde kılınan cenaze namazıyla bu dünyaya veda etti…
Cenaze törenine nezih bir topluluk geldi, her renkten insan vardı ve sevgiyle uğurlandı.
***
Biz de oradaydık. Tatsızlık yaşadığı insanlar da vardı. En azından son helalleşme gerçekleşti…
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın cenaze töreninde yaptığı konuşmada “Mustafa Bey demeyeceğim, Mustafa Abi diyeceğim.
Gerçekten bu camianın içerisinde, özellikle futbol camiası içerisinde yöneticilikte ‘Ben bir beyefendi tanıdım’ dersem, haksızlık yapmış olmam.
Hakikaten bir beyefendiydi ve bir beyefendi olarak da görevini son ana kadar böyle icra etti.
Rabbim inşallah gönül kırmayan, gönül kazanan, sürekli bu hâl üzere devam eden Mustafa Abimizi cennetiyle, cemaliyle de ödüllendirsin” sözleri, bizim de altına imza atacağımız ifadeler…
***
Tabii daha öncekilerde olduğu gibi bu cenazeden de alınacak dersler var…
Gerçi cenazelerden ibret alınsaydı, Merhum Seba ve pek çok değerimizi kaybettikten sonra alınırdı…
Cenazeler tesirini hemencecik kaybediyor, insanlar acımasız mücadelelerine geri dönüyor, o manevi iklimden eser bile kalmıyor…
***
Süleyman Seba, 20 yıllık görev süresinde rakip kulüpler ve taraftarlarınca bile yuhalanmadı, hep saygı gördü…
Ancak iniş ve yıpranma döneminde kendi öz evladı Beşiktaş’ın yeni jenerasyonuyla ters düştü, protesto edildi…
Hatta tribünler koro halinde “Ahmet Dursun, Seba gitsin” tezahüratları bile yapıldı…
Cenaze töreni, o günkü Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, çok sayıda bakan ve çok büyük bir kalabalığın katılımıyla gerçekleştirildi…
***
Helalleşmeler oldu ve bu gün hala “Efsane Başkan” hikayeleriyle anılıyor…
Benzeri olaylar Özhan Canaydın’la da yaşandı… Son olarak da Mustafa Cengiz’le tekrarlandı…
Küslerin büyük barışı sağlığında veya hastalığında değil de cenazesinde sağlanabildi…
Temennimiz artık geçmişte yaşananlardan alınmayan ders, bu cenazeden sonra alınsın ve bu olaylar, bir daha yaşanmasın…
Barış ortamını oluşturmak zorundayız
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!” demiş şair... Tohum, hakiki tohum, yeşerecek, ürün verecek tohum...
Ailesine, çevresine, camiasına, milletine, ülkesine, devletine faydalı olacak bir insandır o ürün...
Ahlaklı, başarılı, şampiyon bir sporcu, hoca veya yöneticidir, hatta taraftardır...
Saydığımız o isimlerin, ülkesine başarı getirecek emekleri, eserleri ve ülkesini sevince boğacak, milletine gurur yaşatacak icraatlarıdır ürün...
***
Siz tohum saçarsanız, mutlaka onu biçersiniz ve bütün güzellikleri yaşar ve yaşatırsınız...
Bitmezse de bırak, toprak utansın, nasılsa sen görevini yaptın, vicdanen müsterihsin demeli...
Peki ya aksi olursa, toprağa tohum değil de, topluma fitne tohumları ekersen ne olur?...
“Öfkeyle kalkarsan zararla oturursun”, “Rüzgar ekersen fırtına biçersin”...
Tabii ki, artık kanıksadığımız pek çok maçtan sonra yaşananlar olur...
Kavga, gürültü, patırtı, isyan, adaletsizlik, haksızlık, hukuksuzluk, huzursuzluk...
***
“Galibiyet uğrunda, başarı yolunda, her şey mübahtır” diyenler, ülkenin huzurunu bozuyor, topluma fitne tohumları ekiyor...
Futbolumuzu sabote ediyor, taraftarını zehirliyor, günlük başarılarla avunma uğruna, Türkiye’nin birlik beraberliğini bombalıyor...
İşin enteresan tarafı da bu tabloyu kimse değiştiremiyor... Futbolu yönetenler inisiyatif alsa, devreye girse, “Böyle gitmez” dese...
***
Top yerine rakibe kafa atanları, çifte standartçılık yapanları, zamanında çalmayıp düdüğünü yutanları, varın varlarıyla yokları arasında mahküm edilenleri, onları kendi emelleri için kullananları ve bu bataklığı el birliğiyle ülkemize musallat edenleri, idealist yöneticileri bile kirletenleri, taraftara kötü örnek olanları kınamalı, son bulmasını arzu etmeli...
5149’un ruhu zedeleniyor, 6222’nin kemikleri sızlıyor...
Bunları uygulamakla görevli olanlar, yürütme görevini yerine getirmeyenler; en az, tansiyonu yükselten, sadece rakipleri değil, kulüp içinde de birbirlerini kırıp dökenler kesinlikle suçlu...
***
Kötü söz söylendiği anda söyleyeni dövemiyorsanız, dövemediklerinizin sözleri, statlarda, caddelerde, salonlarda eyleme dönüşebilir…Sporun istediği ortam sevgi ortamı, artık bunu yeşertelim. Kırıp dökmek yerine hoşgörüyü hakim kılalım ve yaşanan tatsızlıkları tarihe kaldıralım…Süleyman Seba’lar, Özhan Canaydın’lar, Mustafa Özbek’let ders olsun… Barış ortamı oluşturmaktan başka çaremiz yok…