İlimle irfanla vicdanla
Aslında her sezona başlarken, bir tahmin yürütürüz... Bakalım hakemlerimiz kaç hafta süre fahiş bir hata yapmayacak...
Yine büyük ideallerle, süslü transferlerle ve iddialı demeçlerle taraftarını motive eden yöneticilerimiz, kaç hafta hakemlere tahammül edecek, olumsuz demeç vermeyecek...
***
Ama heyhat ki, hiç bir zaman bir iki haftayı bile aşamadık...
En sakin sezonlardan birinde bile yine de, az da olsa ilk haftadan itibaren demeçler işitmeye başladık...
Bundan hakemler de kurullar da nasibini alıyor...
Oysa biz bu ligin kaderini, ilimle, irfanla, iz’anla, vicdanla yoluna koyabilir, bunu kalıcı bir adalet anlayışına taşıyabiliriz...
***
O kadar önemlidir ki, “vicdan”... O derece değer taşır ki... Onsuzluk, ayarsız bir saatten farksızdır, yanlış işleyen pusula gibidir, sizi yoldan çıkarır...
Adaletten alıkor, zulüm yaptırır, cürüm işletir... Toplumun sıhhatine zarar verir, kaosa sürükler...
Sporun ruhunu köreltir, ayarlarını bozar, adaletin terazisini şaşırtır, kantarın topuzunu kaçırır...
***
Kazanana haram lokma yedirir, kaybedenin ahını alır... Taraftarın sabrını taşırır, toplumun huzurunu dinamitler...
Ne kazanan, ne kaybeden... Ne sporcusu memnun olur, ne de hocası ve yöneticisi...
Sonunda düzen bozulur, dengeleri altüst eder, kurumlar güvenilmez, adalet inanılmaz, kişiler sevilmez olur...
O toplumda spor yapmak da imkansız hale gelir...
***
Hakemlerimizle ilgili tartışmaların başlangıcını bilmiyoruz ki, biteceği zamanı da tahmin edelim...
Sıfır hata olmasını da hiç beklemeyelim... Ancak çifte standarda, güçlü güçsüz veya İstanbul-Anadolu ayrımına karşı çıkalım, eşitliği savunalım...
Hak edenin kazanmasını arzulayalım... Gürültüsü bol, sesi çok çıkanla, tevazusu bol olanı bir kefeye koyalım...
Adaletin olmadığı, vicdanın tatile çıktığı bir ortam, hiç kimseyi mutlu etmiyor...
“Komşusu açken tok gezen”i reddeden bir değerler sistemi, zalimle mazlumu aynı ortamda idare edemez...
Bataklığı kurutmadan sivrisinekle uğraşan bir sistem, hiçbir zaman huzuru sağlayamayacaktır, spora barışı getiremeyecektir...
***
Serdar Tatlı direksiyonda, devam ediyor... Görev süresi bu sefer ne kadar, bilemiyoruz. Aslında samimiyetle çalıştığına inanıyoruz... Ancak yılların birikimi olan bir sistemi sarsmak ve herkesi tatmin edecek şekilde işletmetmek kolay bir şey değil...
Sanki sorun sadece MHK Başkanı veya sadece hakemlermiş gibi düşünmek, sorunu anlamamak demektir...
***
Halbu ki, TFF, MHK ve hakemler kadar kulüplerin de sorunu bu... Başarısızlığını kanufle etmek ve kusuru başkalarına yıkmak gibi genel alışkanlığın sahibi bir yöneticilik anlayışı, hakemler üzerinden kendini temize çıkarma gibi bir hocalık anlayışı her zaman var bu oyunda... Taraftarını gaza getirip hakemleri etkilemek ve karar verici kurulları tesir altına almak için sorumsuz demeçler de tuzu biberi adaletsizliğin...
***
Ve de özellikle reytingi ve tirajı yüksek kulüplerin amigoluğuna soyunan, hatta taraftarı galeyana getiren gazeteci-yazar-yorumcu tipleri de adaleti ifsad eden en önemli ayaklar...
Bütün bunları çözmeden, sadece bir ayağını bile boş bırakmak sacayağın adalet üzerinde dengelenmesini engeller...
Bataklık, hala koku saçıyor, herkes bedel ödüyor... Olan da puanları çalınan, haksızlığa uğrayan takımlara oluyor...
“Yeter ki, güçlüleri karşımıza almayalım, eli ağır başkanları kızdırmayalım, arkasında medyası ve taraftarı olanların tepkisini çekmeyelim” anlayışı...
***
Sesi çıkmayan veya çıksa bile Riva’ya ulaşmayanları, yok sayma, ya da adam yerine koymama alışkanlığı...
Türk hakemliğinin önemli isimlerinin de içerde “istenmeyen” adam ilan edilmesi başlıbaşına bir sorun...
Hakemliğin paramparça olmasına sebep olan sistemi ortadan bir türlü kaldıramadık...
Asıl o sistemi yıkıp, spora olumsuz etki eden aktörleri yenilemedikten sonra, daha çok tartışmalar yaşayacağız, daha çok kavgalara şahit olacağız...
***
İllegal bahisin ülkeye maliyetinin ne kadar büyüdüğünü, bunu güçlü birilerinin yönettiğini, başka birilerinin koruduğunu dile getirdik yıllardır...
Biz de “sorumlular korunuyor” demiş, yetkilileri göreve çağırmıştık... Ancak üzerine alınan olmadı...
Yılda en az 50 milyar TL’yi de çoktan aaqştığını tahmin ettiğimiz kayıp, hala devam ediyor...
Göstermelik operasyonlar yapılıyor...Ve baronlara dokunmadan, bula bula, garibanlara dokunuluyor...
***
Türkiye’de en çok bedel ödeyenler, Türkiye’nin yüzünü en fazla ağartanlar...
Örnekler çok fazla, şimdilik, bu kadarla yetinelim...
Bütün kurumlara adaleti yerleştirirsek, her ferde, vicdanın sesini dinletirsek ve yeni sistemi de böyle inşa edersek, bambaşka bir dünyaya uyanabiliriz...İlimle, irfanla, iz’anla, vicdanla...