Hocaların kredisi ne kadar?
Teknik direktörlerimiz, antrenörlerimiz, hocalarımız… Şampiyon olduğunda yere göğe sığdıramadığımız, bir galibiyetle bile baştacı ettiğimiz, tek mağlubiyetle sorguladığımız, en ufak bir tökezlemeyle de defettiğimiz hocalarımız…
***
Bir kulüp bir teknik direktörle 1 yıllık sözleşme imzalar… Gelir başlar hoca, lige girerler… 3-4 hafta üst üste kazanırlar…. O hoca imparator olur…
Başkan keyiften dört köşedir, yönetimin yüzü güler… Antrenmanlar kaçırılmaz, hocayla sarmaş-dolaş, fotoğraflar çektirilir, görüntüler servis edilir…Taraftar, hemen havaya girer…
***
Kulüp, gaza gelir, daha ligin başında hocanın sözleşmesini 3 yıl uzatmayı teklif eder… Kamuoyu bununla meşgul olurken bu sefer yenilgiler başlar, bir, iki, üç…
Başkan ve yönetim, “Hocamızın arkasındayız” diye yarım ağız bir açıklama yapar…
Perde arkasında başka teknik adamlarla temas kurulmaya başlanır… Bazen yönetim çağırır hocaları, bazen da kendi ayaklarıyla gelirler…
***
Tabii ki de menajerler devreye girer. Getireceği hocayla beraber, en az 5-6 oyunculuk paket halinde bir teklif sunarlar…
Daha önce “hocanın arkasındayız” diyen yönetim, hakikaten arkasındadır hocanın ama kuyusunu kazmak için…
1 yıllık sözleşmesi olan ve saha sonuçları iyi giderken 3 yıl daha sözleşme teklif edileceği söylenen teknik direktör, bırakın sezon sonunu, devre arasını bile görmeden kulüpten ayrılır…
***
Yeni bir hoca gelir, onunla da fotoğraflar çektirilir, yeni yapılanmaya gidileceği ve uzun vadeli çalışılacağı söylenir…
Devre arasında 12 futbolcu gönderilir, 15 yeni futbolcu alınır, kulübe, zarar üstüne zarar yaptırılır…
Yine başarı yakalanamaz… O hoca da sezon sonunu bulmadan gönderilir, yine yeniden başa dönülür…
***
Bu bir sezonda zaman zaman 5-6 hocayla tekrarlanır… Her hoca gelişinde yeni futbolcular alınır, bir başkası gelince kadro yeniden takviye edilir… Sezon sonunda 40-50 futbolculuk bir sirkülasyon olur…
Her birine ya bonservis, ya imza parası, maaşlar, primler vaat edilir ama çoğu ödenmez… Hocayla mahkemelik, futbolcuyla davalık olunur… Kulüp mahkeme kapılarında sürünür, icralık olur…
***
Gönderecekleri adamlara da “şu kadar para getir, bonservisini al” denilir… Bunu yaparken de başarısızlığın ortağı bir başkan gibi değil, yüksek dağları yaratan, bir kibir abidesi gibi davranır…
Hatta hocayı, verdiği taktikleri uygulamadığı ve istediği futbolcuları oynatmadığı için de suçlar… Artık futbolu tam öğrenmiştir, sırada daha laf dinleyecek bir teknik adam arayışı başlar…
YA BAŞKANLAR?
Hocaların büyük kısmı da buna hazırdır… Çünkü 20 binin üzerinde teknik direktör-antrenör var Türkiye’de…
Profesyonel olarak sadece bir kaç yüz kulüp var… Süper Lig, 1. Lig, 2. Lig, 3. Lig… Kalanı amatör takımlar…
Anlayacağınız değişimlerle beraber en fazla bin hoca iş bulurken 19 bin hoca kenarda sırasını bekliyor… Armut piş, ağzıma düş…
Bu aşağı yukarı her sezon yaşanır… Uygulamalar hiç değişmez… Başarısızlığın faturası hep hocalara çıkarılır, kulübü batıran yönetimlerden hesap soran olmaz… Onlar dimdik ayakta…
***
Kendilerini başarısız bulup da göndermeyi hiç denemezler… Mesela “hep yancı futbolcu hatta hoca alıyorsunuz, bari bir de yerinize yabancı bir başkan getirin” derseniz küplere binerler…
Kulüp borç batağına sürüklenir… Belediyelerden, işadamlarından para dilenilir… Şehrin itibarını korumanın ehemmiyetinden bahsedilir…
Bazen de destek olmayanlar medyaya servis edilir, taraftarın önüne atılır…
Gülüyoruz ağlanacak halimize de ağlayanımız yok.
DENİZLİ'LER, GÜNEŞ'LER, FATİH'LER GÖNDERMİŞ BİR IRKIN AHFADIYIZ
Türkiye’de kredisi sonsuz olan var mı, tabii ki yok… Çok olan olmuş mudur, olmuştur ama o da bir yere kadar…
Mesela Türk futbolunun en büyük 3 hocası da hem Milli Takım’dan, hem de çalıştırdıkları takımlardan gönderilmiş veya istifa etmek zorunda bırakılmıştır…
G.Saray’a şampiyonluk kazandıran, 1988’de Avrupa’da ilk büyük başarıyı yaşatan, Şampiyon Kulüpler’de yarıfinal oynatan Mustafa Denizli, kulübün ve taraftarın gönlünde vazgeçilmezken bir gün gönderildi…
***
Trabzonspor’da, kaptan-kaleci olarak bütün başarılarına büyük katkısı olan ve hoca olarak da 3 defa zirveye taşıdığı halde şampiyonlukları elinden alınan Şenol Güneş, 3 defa da istifa etmek zorunda bırakıldı…
En çok kredisi olan G.Saray’ı üst üste 4 yıl şampiyon yapan ve 200’de UEFA Kupası’nı aldıran hoca Fatih Terim, değişik zamanlarda bir kaç defa ya gönderildi, ya istifa etmek zorunda kaldı…
***
Normalde her üçünün de sonsuz kredisi olması gerekiyordu… Evet vardı ama sanıldığı gibi bu asla sonsuz olmadı… Bir yere kadar…
Başarılıyken tribünlerdeki alkış ve coşku az bir tökezlemede azalıyor, başarısızlık bir kaç haftaya yayılınca, belirsizlik uzayınca homurdanmalara, bazen protestolara dönüşüyor…
Hocayla ilgili yönetim duruşları da ‘acaba’lara karışıyor, kulübün ali menfaatleri doğrultusunda hocaların fedakarlığıyla sonuçlanıyor…
A. SUAT VE ÖZKAN SÜMER BİLE
Elbette ki her üç hocanın da hala doğdukları camialarda ve başarıya taşıdıkları takımlarında büyük hatırları vardır ama bu sonsuz değildir…
Milli Takım’ın her zaman onlara kapısı açıktır, hiç bir zaman da kapatılmamıştır ama orada da bir yere kadar…
Bu üçlü dışındaki hocalarımız gittiği takımında başarılıyken baştacı edilirken küçük bir başarısızlıkta kazanlar kaynatılmış, sözleşmeleri sonlandırılmıştır…
Başarılarına, hatırlarına, emeklerine bakılmadan en büyük vefasızlıklar sergilenmiş ve çoğu defa da rencide edilerek gönderilmiştir…
***
Çok az istisnalar hariç, medenice bir ayrılık, ne Milli Takım’da, ne Dört Büyükler’de, ne de diğer kulüplerimizde asla görülmemiştir…
Buna yerli hocalar gibi yabancılar da dahildir…Lucescu’dan, Del Bosque’ye, Löw’den pek çok dünya devine kadar…
Şampiyonluğu Anadolu’ya taşıyan Trabzonspor’un efsaneleri Ahmet Suat Özyazıcı ve Özkan Sümer bile…
ABDULLAH AVCI'YA DESTEK
Trabzonspor’u, 38 yıl sonra şampiyonluk kupasına kavuşturan Abdullah Avcı’nın güya sonsuz opsiyonu vardı ancak daha ligin başı, eleştirilerin dozu yükselmeye başladı…
Farklı Antalya yenilgisi, Şampiyonlar Ligi’nde Kopenhag’a elenişle beraber tartışmalar yükseliyor… G.Saray beraberliği de işin tuzu biberi oldu…
Bugün yeniden övülmeye başlanan Okan Buruk da, daha dün hedef tahtası olmuştu. Giresunspor maçından sonra üzerinde karabulutlar oluşturulan Okan Buruk’un Başakşehir’le şampiyonluk yaşadığı da unutulmuştu nedense…
***
Tabii Buruk da Başakşehir’de kupayı almışken ertesi sezon işler kötü gidince nikah sonlandırılmıştı…
Türk futbolu böyle, bir gün imparatorsun, ertesi gün ise sefil… Bir veya birkaç yenilgilik dokunulmazlığın var…
Başkan ve yönetimin de, medyanın da, taraftarın da desteği çok sınırlı… Onlar için önce takım…
***
Bir kere tökezlemeye gör, hemen ayakların kaydırılır… Doğru mu, tabii ki değil… Günlük yaşamayı bırakmalı, gerçeğe dönmeli, vefalı olmalı…
Elbette ayrılık olacak, bu doğaldır. Ancak, Mustafa Denizli’ye, Şenol Güneş’e, Fatih Terim’e yapılan yanlışlar artık başka hocalara yapılmamalı…
Geçen yılın şampiyonu Trabzonspor’da, kulübe karakterini veren, çok şeyini borçlu olduğu A.Suat, Özkan Sümer ve Şenol Güneş’e yapılan vefasızlıklar, asla bundan sonra hiç bir hocaya da, Abdullah Avcı’ya da yapılmamalı,…