Futbolun büyükleri, aynı hizada...
Askerlikte muhteşem kuraldır. Komutanlar, askerlere “Dirsek temas aralığı hizaya gel” der. Onlar da emir komuta zinciri içinde ip gibi dizilirler. Sporda da komutan emretmedi ama performans kriterleri, bu sonucu doğurdu.
Tam da yayıncı kuruluşun istediği bir tablo oluştu, futbolun büyükleri aynı hizaya geldi. Sezona kötü başlayan takımlar da galibiyet üstüne galibiyetlerle açığı kapayarak zirvede buluştular...
Önceki hafta Beşiktaş, geçtiğimiz hafta Fenerbahçe, bu hafta Galatasaray liderliğe yükseldi... İşin enteresan tarafı puanları da eşit. Bereket averaj farkı var da en azından ilk 3’te sıralama belirleniyor.
Maazallah ya averaj da eşit olsaydı ne yapacaktık?..Çok gerilerden gelen Trabzonspor da hemen enselerinde... Düşünün, sezonu aynı puan aynı averajla tamamlasalar da hepsi birden şampiyon olsa mümkün olur mu? Farzedelim 4 takımı şampiyon ilan ediyorsunuz ve Şampiyonlar Ligi’ne 4 takımla katılıyorsunuz... Aslında ne kadar süper olur...
***
İlk yarının devlerinin hızı, ne yazık ki, ikinci yarıda kesildi. Uzun süre liderlikte kalan Alanya’ya bi haller oldu, seri yenilgilerle zirveden uzaklaştı. Onun en yakın arkadaşları, Gaziantep, Hatay, Karagümrük gibi takımlar da yerlerini terkedip Büyükler’e bıraktı.
Bu ligden yeni bir şampiyon çıkar mı hevesimiz de kursağımızda kaldı.. Devler, sanki ilkyarıda şaka yapmış gibi davranıp sonradan açıldı ve elele kolkola aynı çizgide buluştu.
***
Finiş çizgisine kadar da yarışı böyle götürecek gibi duruyorlar. Sanıyoruz yayıncı kuruluşun temennisi, belki de talebi de bu... Ne kadar kısmetliymiş Bein Sport, her şey gönlüne göre gelişiyor...
Haksız da bulmuyoruz hani. Bu ligin kalitesine bakarsanız o paralar çok yüksek. Seyir zevki çok düşük. Sponsoru az, reklamcısı kayıplarda... E takımlar da “küçük olsun, benim olsun”cu.
“Yani, Türkiye’de şampiyon olayım, taraftarımı coşturayım, olmadı susturayım,kendimi de tatmin edeyim, bana yeter. Avrupa’da başarı, Avrupa Kupaları’nda derece çok önemli değil” anlayışında.
Yayıncı kuruluş, verdiği parayı çıkaramadığı için düşürmenin derdinde. Uzun süre ödeme yapılmadı, kulüpler mağdur oldu... Sonra görüşmeler de, görüşmeler, Brezilya dizilerini andıran pazarlıklar da pazarlıklar...
***
Futbol Federasyonu devreye girdi. Bir orta yol bulundu, bir miktarda uzlaşıldı, gene şikayetler... Şimdi ise taraftarı bol, kulisi çok, medya desteği fazla kulüplerimiz, kafa kafaya yarışla nefesleri kesecek ve bu ligin seyir zevkini tavan yaptıracak, ilgiyi artıracak ve amaç hasıl olacak.
İnşallah Bein Sport’u memnun edecek bir noktaya ulaşacak. Bu da yayıncı kuruluşun devam etmesinin de yüksek ücret ödemesinin de garantisi olacak.
Boşuna mı futbolumuzun büyükleri elele kolkola, kafa kafaya aynı hizaya geldi.Bir de “sevgi, dostluk, barış” olsa değmeyin keyfimize...
MÜTHİŞ BİR YÜKSELİŞ HİKAYESİ, POTANIN PERİLERİ
Kadın basketbolu çok geç başladı Türkiye’de... Tabii basketbol sporu, sadece Türkiye’de değil, dünyada da hep erkek sporu olarak bilindi... Pek çok branşın kadın takımı veya sporcusu olmamıştı, genelde erkekler icra ederdi...
Atletizm, yüzme, cimnastik gibi ferdi branşlarda ve voleybol gibi takım oyunlarında kadınlar çok önplandaydı ama çok sayıda dalda “kadının adı yok”tu...
Erkek basketbolda 80’lerde başlayan çıkışımız, 2001’de Avrupa’da finale kadar yükselmekle sonuçlandı.
Ve inanılmazı başardığımız 2010’da İstanbul’da ABD’yle final oynayıp Dünya İkincisi olarak bir rüyayı gerçekleştirmiş, büyük bir ihtişama yolculuk etmiştik.
***
Bizde de, basketbolda geç başladı kadınlar ama çok hızlı yolaldılar. 50’lerde bir kaç okulda icra edilen kadın basketbolu, 60’larda federasyon nezdinde değişik turnuvalara dönüştü.
Asıl çıkış, tabii ki Turgay Demirel’in göreve geldiği 1992’den sonra başladı ve 20 yılda dünyayı kıskandıran hale geldi. İlk büyük başarımız, bizim de görev yaptığımız dönemde yaşandı.
2005 Akdeniz Oyunları’nda fırtına gibi esen kadın basketçilerimiz şampiyon oldu ve Türkiye’ye büyük gurur yaşattı. Sonrasında ise önlenemeyen bir yükseliş trendi ve başarı üstüne başarı.
Aynı yıl, kadın basketbolu için dönüm noktasıydı. Ev sahibi olduğumuz şampiyona sayesinde ilk kez Avrupa Şampiyonası’na katılan A Milli Kadın Takımımız, bu seneden sonra hiç ara vermeden tüm şampiyonalara vize alma hakkı kazandı.
Eleme gruplarını birinci sırada bitiren A Milliler, şampiyona tecrübesi kazanmaya da devam etti..
***
2011 yılında Polonya’da düzenlenen 33. Avrupa Şampiyonası ise kadın basketbol tarihi için bir başka önemli kilometretaşı oldu.
Kadın Milli Takımımız harikulade bir performans sergilediği şampiyonanın yarı finalinde Fransa’yı elemiş, finalde ise Rusya’ya kaybederek Avrupa ikinciliğine ulaşmış ve gümüş madalyanın sahibi olmuştu.
2012’de, Ankara’da 3 maçını da kazanarak Londra vizesini almış ve tarihinde ilk kez katıldığı Olimpiyatlar’da.
5. olan A Milli Kadın Takımımız, Fransa’daki 2013 Avrupa Şampiyonası’nda bronz madalya kazandı.
***
Türkiye’de düzenlenen 2014 FIBA Kadınlar Dünya Şampiyonası’nda Potanın Perileri, Ankara ve İstanbul’un ev sahipliğindeki maçlarda büyük başarı gösterdi ve şampiyonayı 4.’lükle tamamladı.
2016 Rio Olimpiyatları’nda, A Milli Kadın Takımımız, çeyrek finalde İspanya’ya mağlup olarak turnuvayı tamamladı.
***
A Milli Kadın Basketbol Takımı, 17-27 Haziran 2021 tarihlerinde İspanya ve Fransa’nın ev sahipliğinde düzenlenecek FIBA 2021 Kadınlar Avrupa Şampiyonası’na katılma hakkını kazandı.
Gruplar sonrası en iyi ikincilerden çıkan Milli Takım’ımızı, yönetici, teknik ekip ve sporcularımızı tebrik ediyor, Avrupa Şampiyonası’nda da başarılarının artarak devamını diliyoruz.
LEON SPİNKS DÜŞMANIMIZ GİBİYDİ
Bütün zamanların en popüler sporcusu, tartışmasız Muhammed Ali’dir. Sadece başarılarıyla değil, “Spor, sadece spor değil”in ilk ve en etkin uygulayıcısı, bütün büyük sporculara örnek olanıdır.
Muhammed Ali, artık yaşlanmış, faal boks hayatının son demlerini yaşıyordu. Belki çoktan da bırakacaktı ama sponsorlar, boks otoriteleri, dünya sporunun önde gelenleri, sporun cazibesini kalıcı kılmak, popülaritesini artırmak için 36 yaşına gelmiş bir büyük efsaneyi ringlerde yaşatmaya çalışıyordu.
23 yaşında 1976 Montreal Olimpiyatları Şampiyonu Leon Spinks’i karşısına çıkardılar. Ne yazık ki efsane boksörün hem maçı, hem de unvanını kaybetmesine sebep oldular...
***
Bizim gibi, bütün dünya, özellikle de temsil ettiği ezilenler, özellikle de Müslüman dünya şoktaydı. Sporda düşmanlığa asla yer yok, sadece rekabet var ama biz o günkü kafayla, Leon Spinks’e adeta bir düşman gibi görüyorduk. Çok fena bozulmuş ve bilenmiştik Spinks’e...
“Keşke şampiyon olarak bıraksaydı” diyordu dünya, bu kadar genç bir sporcuyu, bu yaşlı kurt, bir daha nasıl yenecekti ki?”... Hayranları böyle hayıflanıp dururken, o yine tekağutundan şampiyonlukla beraber, kırılamayacak bir rekor daha çıkardı...
***
Leon Spinks’le kısa bir süre sonra düzenlenen ve bütün dünyanın aylarca heyecanla beklediği rövanş müsabakasını, Efsane yine kazandı ve 3. kez Dünya Şampiyonluğu unvanını kazanan tek boksör oldu. Ve sonra da şampiyon unvanıyla boksa veda etti.
İşte o Leon Spinks, 67 yıl süren hayatını, mücadele ettiği elim bir hastalıkla sonlandırdı.
Dünya boksundan bir Leon Spinks geçti... Muhammed Ali hayranı olduğunu söylüyor, “O benim idolümdü ama ringde de rakiptik. Bana yumruk atıyor, ben de karşılık veriyordum” diyordu. Toprağı bol olsun.