Bu değirmenin suyu nerden, sevgili kulüpler?
Ara transfer mi, ana transfer mi dersiniz bilmem ama özellikle Büyükler, coştukça coştu.... Adeta, kıran kırana bir yarış...
Aynı zamanda futbolcu ayartmada tam bir satranç oyunu da oynanıyor. Kesin şu takıma gidiyor denilen bir oyuncunun geceyarısı başka bir ekibe imza attığına şahit oluyoruz...
Nefesler kesildi, soluklar tutuldu, yeni bombaların ne zaman patlayacağını bekledik durduk...
Bu arada öyle bir sosyal medya rüzgarı esiyor ki, kulüpler, sanki taraftar kampanyalarınadaki oyuncuları kazandırmak için seferber oluyor.
Ne teknik adam, ne transfer komiteleri, ne yönetim, isimleri, adeta taraftar belirliyor.
Pek çok kulübümüz de, sosyal medyanın gazına gelip aldığı futbolcuların sancısını çekiyor.
Çok büyük paralar harcadıklarını oynatamadıkları, verim alamadıkları, elden de çıkaramadıkları için büyük kriz yaşıyorlar...
***
Aslında ara transfer, sanki daha nokta atışlarıyla oldukça verimli geçeceğe ve takımlara daha çok katkı sunacağa benziyor...
Bu değirmenin suyu nerden geliyor, desek de, atı alan Üsküdar’ı geçti. Maden mi buldular, para mı bastılar, kaynak mı keşfettiler bilmiyoruz. Allah bereket versin diyoruz... Tabii ki de endişe ediyoruz...
Limitleri nasıl aştılar, pardon aşmadılar, paraları nerden buldular, bütçeleri nasıl denkleştirdiler, borçlarını ne yaptılar, yeni borçları nasıl ödeyecekler?... Doğrusu, üç değil, dört bilinmeyenli denklem...
Gene de inşallah borçlarına borç ekleyip yine devletin kapısına dayanmazlar, bankalara yük olmazlar diyoruz...
***
Transfer şampiyonu F.Bahçe, ara dönemde de en hızlısı.3 takım kuracak kadrosuna, çok güçlü takviyeler yaptı. Mesut Özil’i daha önce yazmıştık. İlave olarak İrfan Can Kahveci ve Atilla Szalai’nin gelişi de çok önemli kazanç oldu.
G.Saray, İrfan Can’a, varan 1 gözüyle bakarken, yaşadığı şoku, Onyekuru, Yedlin ve Mustafa Muhammed’le atlatmaya çalışacak.
Trabzonspor sanki, genç Berat, Bakasetas ve gurbetçi Yunus Mallı transferleriyle sürecin karlı çıkacak kulüplerinden biri.
Beşiktaş, güçlü ve oturmuş kadrosuna, 3 yıl öncesinin en flaş isimlerinden Cenk Tosun’u katarak önemli bir hamle yaptı.
***
Transferin gözdesi, Hataysporlu gol makinesi Boupendza. 19 maçta 15 gol atan 24 yaşındaki Gabonlu futbolcuyu Bordeaux’tan 350 bin Dolar’a alan, şimdi de 10 milyon Dolar bonservis isteyen ve bütün kulüplere ders veren Hatayspor yönetimini kutluyoruz.
Özellikle Büyükler’in, Hatayspor’un bu kadar ucuza, bu kadar başarılı futbolcuyu nasıl bulduğunu bir düşünmesi, kafa yorması,sistemini de buna göre kurmasını öneriyoruz.
“ BARCA’NIN MESSİ’YLE FİRAVUN SÖZLEŞMESİ”
İspanya’nın El Mundo gazetesi, yüksek transfer bedelleriyle ilgili en ilgi çekici başlığı kullandı: “Barca’yı Mahveden Firavun Sözleşmesi”...
2017-2021 aarası, 4 yıllık sözleşmede Lionel Messi’nin Barcelona’ya 555 milyon Euro’luk bir yük getirdiğini iddia eden gazete bunu da yüzde yüz güvenilir bir kaynağa dayandırmış.
Messi’nin, buradan 336 milyon Euro net gelir elde ettiğini dile getiren gazete, Barcelona’nın Messi’ye ödediği parayla maddi sarsıntı geçirdiğini de iddia ediyor...
ODA TV’deki habere göre, hem Barcelona’nın, hem de Messi’nin bu habere büyük tepki gösterdiğini de söylüyor. Barcelona Başkanı’nın, Messi’nin aldığı ücreti, son kuruşuna kadar hakettiğini de ifade ediyor, hem sporcusuna, hem de icraatlarına sahip çıkıyor.
***
Tabii olayın bizi ilgilendiren tarafı başka. Dünyada endüstriyel futbol öyle bir hale geldi ki, transfer edilen yıldızlarla bu büyük kaynağı dönüştürebildiklerini düşünüyor.
Bunun için de, futbolculara yüzmilyon Euro’ları ödemekte tereddüt göstermiyorlar. Cristiano Ronaldo’nun Real Madrid’de, Messi’nin de Barcelona’da oluşturdukları rekabetin, İspanya futbolunun cazibesini, başarısını, taraftar gelirini, sponsor getirisini artırdığını, şampiyonluklarda da bütçelerinin katladığını düşünüyorlar.
Neymar, Gerith Bale, Mesut Özil gibi dünyanın her tarafından şöhretleri, en yüksek ücreti ödeyip transfer edebiliyor.
Bu konuda İspanyollar’la yarışabilecek yüksek futbol endüstrisinin 1 numarası İngiliz kulüpleri Mancester City ve United, Arsenal, Liverpool gibi kulüpler bile başa çıkamayıp pesettiği ve elindeki yıldızları, iki İspanya takımına kaptırdıkları bir gerçek.
Bayern Münih, B.Dortmund gibi Almanya takımları da, Milan Juventus gibi İtalyan ekipleri de bu büyük rekabette, iki adım geride.
Arada ilk defa bir Paris SG fırtınası esti de başdöndürücü bir transfer harcamasıyla Neymar’ı, çok daha yüksek ücretle, Barcelona’nın elinden kapabildi.
***
Evet, Avrupa’nın büyük kulüpleri, pandemi sürecine kadar, harcadıklarından daha fazlasını kazanarak çok büyük bütçeler oluşturdular. Adeta futbol sanayiini kurdular. Tabii, dünya liglerini tarayarak pek çok genç yıldız, daha çocuk yaşta aldılar, akademilerinde yoğurarak gelire dönüştürdüler ve bütçe dönüşümlerine katkıda bulundular, bu da bir gerçek...
Bu işi, çok iyi yaptıkları da kesin. Yorganları çok büyük olduğu için, ayaklarını ne kadar uzatırlarsa uzatsınlar, dışarı çıkmıyor. Ancak, harcamaları, başarıya dönüşmediğinde ve giderler karşılanamadığında, felaket o zaman başlıyor...
Böyle pek çok kulübün de daha sonra iflas edip 2.,.3.,4. liglere kadar düşebildiğini görüyoruz...
Tabii biz, El Mundo’nun iddia ettiği gibi biz yarım asırdır Barcelona ve Real Madrid’in böyle bir felaketle karşılaştığına şahit olmadık...
BARIŞ MANÇO KADAR GENÇLİĞİ ANLAYABİLMEK
22 sene önce bu gün 1 Şubat 1999’da kaybetmiştik Barış Manço’yu. 17 Ağustos Gölcük Depremi’nin maddi manevi yıkımının enkazı altındaki bir ülkenin en büyük şehri İstanbul’da, karlı bir günde toprağa vermiştik büyük Usta’yı.
Hiç bir siyasinin, devlet adına hiç kimsenin halkın içine çıkamadığı günlerdi. Tamamen milletin omuzlarında uğurladığımız Barış Manço’nun Levent Camii’ndeki cenaze namazına, hapisten yeni çıkmış, yasaklı, bugünkü Cumhurbaşkanı’mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte gitmiştik.
O üzgün insanların, görüp tanıdıkları ve cesaret edip aralarına katılabilen, aynı zamanda mağdur tek siyasetçiyi, bir cenazede bile nasıl alkışladıklarını görmüştük...
***
Gerçekten de 7’den 77’ye milletin sevgilisi bir Barış Manço geçti bu dünyadan. Geldi, insanları eğlendirdi, eğitti, öğretti, güldürdü, silinmez izler, unutulmaz eserler verdi, sonunda da ağlattı ve gitti.
Tek başına bir ekoldü, okuldu, akademiydi, üniversiteydi, hocaydı, gazeteciydi, televizyoncuydu, yazardı, güfteciydi, besteciydi, yönetmendi, turizmciydi, dostluk elçisiydi, barış adamıydı, sevgi aşılayandı, toplumu birleştiren, insanları kaynaştıran ve ortak noktada birleştiren adamakıllı bir vicdandı...
***
Gençliğin idölü, eğiticisi, öğreticisi, sağa sola yalpalamadan vatanı milleti, devleti, hasılı ülke menfaatleri etrafında toplayan onlara en iyi mesajları verendi...
Çocukların ruhuna hitabeden, kalplerine işleyen, ilk eğitimini veren, yatışa hazırlayan, kürsüye çıkaran, ama hepsinde de eğlendiren, bütün bu hizmetleri de, çocuklara evlerinde veren, evlerinde misafir olarak eğlendiren ama onlara dünyayı gezdiren, görgülerini aşılayan ve gözlerini açan bir büyük öğretmendi, seyyahtı.
Keşke onun gibi gençliği anlayabilsek. Rahmetle anıyoruz.