Bu ayıba son ver federasyon...
At yarışları geleneğinde, yarışı kazanan at’a değil de jokeyine madalyası verilir...
At, belki kupasını alamaz ama şampiyonluk parıltısını, gözlerinden okursunuz, endamından anlarsınız, büyük keyif alırsınız...
Jokeyi de edasından, sadasından, gururundan esintiler sergiler ama at’ının hakkını da teslim eder...
Bu, son derece normal...
Anormal olan futbolun teknik direktörleri yerine, görevli adı altında birilerinin yayıncı kuruluşa konuşmaları.
***
Onca milli formayı giymiş... Dünya Kupası’nda 3. olan Milli Takım’ın vazgeçilmez futbolcularından biri olmuş...
Çalıştığı kulüplerde dünyaca ünlü hocalardan eğitim görmüş... Pek çok büyük başarılar yaşamış...
Yetmemiş, Süper Lig’in herhangi bir kulübü güvenmiş, göreve getirmiş...
O da, göreve getirenleri mahçup etmemiş, takımına büyük başarılar yaşatmış...
Dahası, şampiyonluk kupasını bile kaldırmış...
Üstelik de tarihe geçmiş...
***
Takımı adına demeç verecek, veremiyor... Konuşacak konuşamıyor...
Niye, Pro-lisans diploması yokmuş...
Ama şampiyonluk hikayesini anlatacak, olmaz...
Nasıl başardığını söyleyecek, yetmez... Taraftara, yönetime, camiaya seslenecek, hayır...
Ya kim konuşacak, pro-lisansı almış ama hiç bir kulüpte çalışmamış. Yetki ve sorumluluk verilmemiş...
Göreve getirilmemiş... Sadece federasyonun koyduğu prosedürü aşmak için...
Yani hile-i şeriyye yapmak için.
Dahası kanunun arkasından dolanmak için...
Olmadı kanuna karşı hile yapmak için...
Özeti, federasyonu da, o kuralları koyanları da kandırmak için...
***
2002 Dünya Kupası’ndan sonra Şenol Güneş, Yardımcısı Mehmet Kulaksızoğlu, Başkan Haluk Ulusoy ve yönetimine kabl ettirirler.
Büyük başarıyı yaşatan bütün futbolculara kısa bir kursla en üst seviye diploma verdirirler.
Ancak daha sonra çıkarılan farklı düzenlemelerle bu diplomalar işlevsiz hale getirilir... Daha da kötüsü yaşanır...
Başarılı sporcuyu koruyan, onların kendinden sonraki nesillere futbolu sevdirmelerini sağlayacak, futbolun içinde kalmalarına vesile olacak hiç bir girişimde bulunulmaz...
***
Halbuki, Dünya Kupası’nda Türkiye’yi 3.’sü yapan kadronun tamamı, diğer Olimpiyat ve Dünya Şampiyonu sporcularla birlikte, 2008’de çıkardığımız kanunla “Devlet Sporcusu” yapıldı, yeşil pasaport hakkı verildi ve VİP’lerden uçuş yetkisi tanındı...
Ancak bu başarı, demek ki, TFF için hiç bir şey ifade etmiyor...
Ki, hala, o kadroda yeralan hiç bir isme herhangi bir hak, ödül olarak verilmedi.
***
Oysa biz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü dönemimizde çok güzel emsal teşkil edecek, çok başarılı bir düzenleme yaptık.
Bizden önce, Olimpiyat, Dünya ve Avrupa Şampiyonu sporcular, antrenör veya teknik direktörlük hayatına başlayacakları zaman, sıradan isimlerle aynı kategoride yeralıyor, kurslara sıfırdan başlıyordu.
Bir şampiyon, 6 kademeli teknik direktörlük eğitiminin bütün kademelerinden geçmek zorundaydı.
Bu, biraz da alaylılara karşı, mekteplilerin operasyonuydu ve şampiyonların da tasfiye olmasına sebep oluyordu.
***
Biz Bilim Kurulu’muzla görüşerek, üniversite hocalarımızla çalışarak şampiyon sporcuları, 5. kademeden başlatıp olmazsa olmaz eğitimlerden geçirerek, pedagojik formasyonla hazırlayarak direkt teknik direktör yaptık.
Neticede Spor Eğitim Merkezleri’ndeki gençlerin ve çocukların, karşılarında Olimpiyat şampiyonu isimleri görmesinin ne kadar etkileyici olacağını, motivasyonlarına tavan yaptıracağını hesaba katmıştık. Haklı da çıktık...
Aslında Futbol Federasyonu’nun Şenol Güneş döneminde yaptığı da aynıydı ve bizim dönemimizdi...
Sonra da TFF’de doğrudan dönüldü ve bugünkü garabet ortaya çıktı.
***
Sezon başında 21 Süper Lig kulübümüzün 10’unun hocası, pro-lisansı olmadığı için ekranlara çıkamıyor, yerlerine “teknik sorumlu” adı altında bir antrenör konuşuyordu.
O hocalardan bir kısmı, kulüpleri tarafından öğütüldüğü için, şimdi yoklar. Ancak hala görev yapan 4 hoca var ve yayıncı kuruluşa çıkamıyor.
Başakşehir’in Teknik Direktörü, Dünya Kupası’nın yıldızı Okan Buruk yerine yardımcısı ekranlara çıkıyordu. Garibim Okan Buruk, şampiyonluğunu da anlatamayan hoca olarak tarihe geçti.
***
Gittiği her takımda başarı yaşayan, tarihimizin en yetenekli oyuncularından Sergen Yalçın, uzun süre bu sıkıntıyı yaşadı.
Sezona fırtına gibi giren ve uzun süre lider kalan Alanya’nın Teknik Direktörü Çağdaş Atan da takımını temsil edemiyor.
Yerine Semih Tokatlı konuşuyor. Oysa aynı Çağdaş Atan, UEFA Ligi’nde İsveç takımı Rosenborg maçından sonra pekala konuşabildi.UEFA da “Vay pro-lisansın yok, seni tanımıyorum, benim kupa maçımda konuşamazsın” demedi.
***
F.Karagümrük’ün başarılı Hocası Şenol Can da sezona damgasını vuran isimlerden biri.
Ancak hocaya ekranlar yasak. Niye?.. Sebebi yok.
Kimin koyduğu belli olmayan kutsal kurallar böyle diyor...
Göztepe’deki çıkışıyla hatırladığımız İlhan Palut, şimdi Konya’da. Konyaspor yönetimi de Göztepe gibi güvenmiş ve koca bir şehrin milyonluk takımını teslim etmiş ama gel gör ki, yayıncı kuruluşta konuşma vizesi yok.
Onun yerine de yardımcısı konuşuyor...
Kayserispor’da da Uğur Kulaksız, aynı sıkıntıdan muzdarip...
***
Yani “pro-lisans, UEFA’nın kuralıdır, yapacak bir şey yok” diyemezsiniz. Kaldı ki de her ülke, UEFA kurallarını esneterek veya yorumlayarak kullanabilir.
Bunda bir beis de yok.
O zaman TFF’ye düşen görev, Eğitim Kurulu ile Türkiye Futbol Antrenörler Derneği TÜFAD elele verecek ve milli futbolcuları, yıldızları ve başarılı isimleri mağduriyetten kurtaracak yeni kriterler geliştirip hazırlayacakları yönetmelikle sorunu çözecek...
***
Alaylı-mektepli kavgasına yolaçmadan, kimseyi küstürmeden, herkesin gerçeği göreceği ve hakkına razı olacağı bir formül...
Bu iş, hiç de zor değil, herkesi tatmin edecek bir çözümü en kısa zamanda hayata geçirmek vazifeleri.
Futbol at yarışı değildir, hiç bir hocamız da at değildir...
Haydi Futbol Federasyonu, önce kendinizi, sonra da Türkiye’yi, bu ayıptan kurtarın.