Biraz da Avrupa’da başarılı olmayı deneseniz
EY KULÜPLER, G.SARAY,F.BAHÇE, BEŞIKTAŞ, TRABZONSPOR
Kulüplerimiz naklen yayın sözleşmesini yaptığı ve uzun süredir anlaşmazlık yaşadığı Katar şirketi Beinsport’la nihayet mutlusona ulaşmıştı.
Federasyon Başkanı Nihat Özdemir ile Bein Medya Grup Ceosu Yusuf Obaidli’nin nihai anlaşmasına göre kulüplerimize yıllık 1 milyar 700 milyon Tl ödenecek.
Özellikle Pandemi sürecinin başlamasıyla krize giren veya hasılatı düşen sponsorları ve reklam gelirleri azalan yayıncı kuruluş, özellikle beklediği abone satışına da ulaşamayınca ödeme yapmamaya başlamış ve neredeyse yarıyarıya bir indirim istemişti.
İlk anlaşmayı 600 milyon Euro olarak yapan sonra da yarısını Tl üzerinden ödemeyi kabül eden, diğer yarısında da doları 5.80’den sabitleyen taraflar, geçtiğimiz sezonu da 90 milyon Euro indirimle tamamlamıştı.
***
Şimdi gelelim Türkiye’de havuz sisteminin hikayesine.
Kimse yanlış anlamasın, yüzme havuzundan bahsetmiyoruz... Türk futbolunu ihya eden ancak istismar olursa imha edecek havuzdan...
Naklen yayın gelirlerini oluşturan havuzdan... Çok tartışıldı ancak Türk futbolunun geleceği oldu.
70’li, 80’li yıllarda kulüplerimizin en büyük geliri Spor Toto’ydu...
Naklen yayınlarda tek kanal TRT’ydi ve çok cüzi ücretle, çok nadir maç yayını yapardı, hiçbir kulübün de itiraz şansı yoktu...
Bu sadece bizde değil Avrupa’da da böyleydi. İngiltere’de de BBC vardı ve 1982’de toplam ödemesi 5 milyon sterlindi...
Ne zaman ki Murdoch’un özel kanalı piyasaya çıktı, gelir bir anda 191 milyon sterlin oldu...
Almanya, İtalya, İspanya da aşağı yukarı aynı yollardan geçti...
***
Türkiye’de de 90’da ‘Magic Box Star 1’ devreye girince piyasayı canlandırdı... Büyük kulüpler 4 milyonlarla anlaşmaya başladı...
Anadolu kulüplerine ise sadaka bile denmeyecek bir ücret ödeniyordu... Ancak sahalarında büyüklerle oynadıkları maçlardan pay alabiliyorlardı...
1992’de Show TV, rekabeti alabildiğine kızıştırdı, kulüpler ciddi bir şekilde para kazanmaya başladı...
Kulüpler arasında haksız rekabeti ortadan kaldırmak için, Türkiye Futbol Federasyonu, tarihi bir adım attı ve 1990’larda havuz sistemini hayata geçirdi...
Anadolu kulüpleri birlikte hareket ederek pastayı, belli kriterlere göre daha adil paylaşmanın yolunu buldu.
***
Türk futbolunda sahalar modernleşirken, iyi bir mekan ve o derecede de imkanlar gelişmeye başladı, mali kaynaklar çoğaldı yükseliş başladı...
Çok ciddi adımlar atıldı. İlk ihale ile 50 milyonları gördük.
2000’lerde de yüz milyonlar, en son ihaleden ise 600 milyon dolarları...
Her yeni ihalede katlanan rakamlarla üretilen müthiş kaynaklar...
Tabii bir taraftan da ‘İddaa oyunu’, sponsorluk, ürün pazarlama, stat isim hakkı, kombineler ve daha pek çok kalemde gelirler çoğaldı.
Bugün, dünyada en çok yayın geliri olan ülke edindiğimiz bilgilere göre İngiltere Premier Lig, yaklaşık 3 milyar 200 milyon Euro ile açık ara lider.
İspanya 1.609, İtalya 1.294, Almanya 1.248, Fransa 791, ve ardından Türkiye 376 milyonla Euro ile 6. sırada. Portekiz, Rusya ve Hollanda daha sonra sıralanıyor.
Belki ekonomisi büyük ülkelerle kıyaslarsanız, çok da iyi değiliz ama kendi ayarımızdakilere bakarsanız pek de fena sayılmayız, hatta takımlarımızın Avrupa’daki başarısızlığına bakarsanız çok bile ...Gelirde 6, başarıda ise 13. sıralara doğru geriliyoruz.
***
Türkiye’nin spordaki yeri, özellikle futboldaki büyük hamlesi, kulüplerimiz için gerçekten de para makinesi gibi...
Normalde çok iyi yönetilen kulüpler için inanılmaz bir fırsat... Ancak, para geldiği kadar, önce gider planlanıyor...
Bu sebeple de en kolay gider yolu olarak da transferler... 3 yıllık yayın gelirleri peşinen çekiliyor, para harcanıyor, sonra da kulüp iflasın eşiğine getiriliyor.
Aslında federasyonun, kulüplere peşin ödeme konusunda daha ketum davranması, ödeme programının dışına çıkmaması gerekiyor...
Bu belki kulüpleri o gün için rahatlatıyor gibi gözükse de uzun vadede aleyhine oluyor.
UEFA’nın dayattığı kriterleri fırsat bilerek, federasyonun popülist politikaları terk ederek, kulüplere de benimseterek yeni bir sayfa açması gerekiyor.
***
Kulüplerin mali vecibelere uyduğu ve bu imkanları istismar etmediği görülürse inanın ki, futbol ekonomisi de amatör branşların kaynakları da çok daha büyür...
Gerek devlet kurumları ve gerekse özel teşebbüs, kesenin ağzını açar ve sponsorluk gelirleri de katlanarak artar.
Bunun için de saha sonuçlarının artık Türkiye’yi coşturacak hale gelmesi elzem...
Hem yeni mekanların ve yeni imkanların kapısı açılır, hem de marka değeri yükselerek bütçesi katlanır...
***
Yoksa devlet desteği olmasaydı, pek çok devlet kurumunu ihaleye sokmasaydı, sonrasında devreye girip aracı-ricacı olmasaydı, pastanın bu kadar büyük olması mümkün değildi...
Kulüplerin Şampiyonlar Ligi’nde ve UEFA’da, Milli Takım’ın da Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası’nda büyük bir başarı göstermesi, bunu da kalıcı hale getirmesi lazım...
Tabii ki şike, şiddet ve hakem hatalarıyla mücadelenin başarılması, yönetim, taraftar ve diğer unsurların da artık Fair-Play’e uygun davranması gerekiyor...
***
Geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Ligi’nde finali Liverpool-Tottenham, UEFA’da Chelsea-Arsenal, İstanbul’daki Süper Kupa’da da Liverpool-Chelsea oynadı. Yani 6’sı da İngiliz takımı. Zirve tamamen İngilizler’e teslim.
E yayın gelirlerinin aslan payı da onların. İngiltere 3 milyar 200 milyon Euro, Türkiye 376 milyon Euro, tam 10 katımız. Liverpool 130 milyon, G. Saray 50 milyon Euro. F.Bahçe 46, Beşiktaş 37, Trabzonspor 26 milyon Euro.
Barcelona 145, Real Madrid 146 milyon Euro. Tabii diğer gelirleri de bizim takımlarımızın kat kat fazlası...
***
Hiç bir şey tesadüfen olmuyor. Ne kadar başarı, o kadar pay. Şirket, Katar şirketi de olsa alacak verecek, kazancını da düşünmek zorunda. Karşılıksız sizi besleyemez.
Futbolumuzu, artık her türlü şaibeden uzak, adil, güven veren, mutlu eden, eğlendiren bir şölene çevirebilmeliyiz.
Bu kadar fırtına koparacağınıza, ağlayıp sızlayacağınıza, Türkiye ligindeki başarıyla övüneceğinize, biraz da Avrupa’da başarılı olsanız.
İlk turlarda elenmeyi, grupta sonuncu olmayı bıraksanız da, çeyrek, yarı, final oynamayı deneseniz...