Çözüm Sürecinin Serencamı- 5 Aktörler, Refleksler, Tutumlar
6
Çözüm Süreçlerinin kısa tarihçesi, isimlendirilmesi, çerçevesi ve muhataplık tartışmalarından sonra; etkili aktörlerin sürece yaklaşımlarını yazacağız.
Bu bağlamda Devlet Bürokrasisi, Ak Parti ve tabanı, PKK/BDP yapıları ve tabanınını ele alacağız.
2011 Silvan baskını ile belirginleşen ve 2012 sonuna kadar süren çatışma döneminde 1.000'in üzerinde can kaybı olduğu tahmin ediliyor. Can kaybı sayısını 2.000'e kadar çıkaranlar da mevcut.
2011 Silvan baskını ile belirginleşen ve 2012 sonuna kadar süren çatışma döneminde 1.000'in üzerinde can kaybı olduğu tahmin ediliyor. Can kaybı sayısını 2.000'e kadar çıkaranlar da mevcut.
Silvan baskını, Devrimci Halk Savaşı girişimi, baskınlar, cenazeler, şehir olayları, büyük bir gerginlik, adeta nefes alınamaz bir ruh hali yaratmıştı.
Öcalan'la görüşmeleri sağlamak için cezaevlerinde başlatılan açlık grevlerinde ölüm sınırına yaklaşılması, aktörlerin keskin sözleri, ayrışmayı derinleştiriyordu.
Aydınlar, siyasetçiler, gazeteciler ölümler başlamadan adım atılması için bir miktar örgüte ama daha çok ta hükümete yüklenirken, Adalet Bakanı Sadullah Ergin 24 Ekim 2012'de arefe günü Sincan Cezaevinde açlık grevinde olan tutukluları ziyaret ederek "sesiniz duyulmuştur, açlık grevleri çare değil" mesajı verdi.
Aydınlar, siyasetçiler, gazeteciler ölümler başlamadan adım atılması için bir miktar örgüte ama daha çok ta hükümete yüklenirken, Adalet Bakanı Sadullah Ergin 24 Ekim 2012'de arefe günü Sincan Cezaevinde açlık grevinde olan tutukluları ziyaret ederek "sesiniz duyulmuştur, açlık grevleri çare değil" mesajı verdi.
Kamuoyu ve Ak Parti içindeki dinamikler ziyareti şaşkınlıkla karışık bir tepki ile izlerken, Başbakan Erdoğan'ın ziyarete sahip çıkmasıyla ibre olumlu yöne döndü.
Açlık grevlerinin 67. gününde Mehmet Öcalan'ın İmralı'dan getirdiği "açlık grevlerini bitirin" mesajı ile tüm çabalar "başarıyla" sonuçlanmış oluyordu.
Bir anda değişen dil
Bu mesaj konuyu yakından bilenler için yeni bir sürecin işaret fişeğiydi. Başbakan Erdoğan'ın 28 Aralık 2012'de "İmralı ile görüşmeler devam ediyor" açıklaması ise yeni sürecin ilanıydı.
Açlık grevlerinin 67. gününde Mehmet Öcalan'ın İmralı'dan getirdiği "açlık grevlerini bitirin" mesajı ile tüm çabalar "başarıyla" sonuçlanmış oluyordu.
Bir anda değişen dil
Bu mesaj konuyu yakından bilenler için yeni bir sürecin işaret fişeğiydi. Başbakan Erdoğan'ın 28 Aralık 2012'de "İmralı ile görüşmeler devam ediyor" açıklaması ise yeni sürecin ilanıydı.
Dikkat çekici olan, henüz bir ay önce savaş tamtamı çalanların, bu durumu sorgulamamaları, hatta memnuniyet ile karşılamış olmalarıydı.
"Cenaze""bomba", "şehit", "açlık grevi", "terörist", "gerilla", "çatışma", "dokunulmazlık" kelimeleri gündemden düşmüş; yerini "görüşme", Öcalan", "süreç", "barış", "çözüm" kelimeleri almıştı.
Kısa sürede oluşan gündem ve dil değişikliği, kimsenin buna itiraz etmemesi; toplumun bütün kesimlerindeki "bıkmışlık" ve "çözüm" arzusuna delâletti.
Devlet bürokrasisi, Ak Parti Kadroları ve tabanı, PKK/BDP kadroları ve tabanı şaşkınlık, heyecan, kaygı ve umut içerisinde olacakları izlemeye başladı.
Devlet Bürokrasisi
2011 seçimleri Ak Parti için muktedir bir hükümet olmanın miladıydı. Tayyip Erdoğan'ın cesaret ve kararlılıkla gerilettiği geleneksel Devlet bürokrasisi ve paydaşları sürece dair bir değerlendirme yapmadan hatta olumluyarak izlemeye başladılar. Zaten MGK tartışmaları sonrası İlker Başbuğ'un Harp Akademileri 2010 yılı konuşması ile yeni bir silahsızlandirma girişimine destek verilmişti. 2011 Silvan Baskını sonrasında yaşanan savaş ortamı da ölme ve öldürmenin çare olmadığını bir kez daha teyit etmişti.
Erdoğan'ın güçlü liderliği ve üstünlüğü karşısında bir çıkış yapamayan devlet (askeri) bürokrasisinin tutumu ise "pasif destek pozisyonu" olarak adlandırılabilir. Süreci bozacak bir adım atmaktan kaçındılar ancak sürecin sağlıklı ilerlemesi için insiyatif de almadılar. Geri çekilme ve kamu düzeni başlıklarında detaylı olarak tartışacağımız üzere bu dönemde askeri bürokrasi "siyasi iktidar bildiğini yapsın" modunda davranmış, pozitif ve de aktif bir tutum almaktan kaçınmıştır. Bunun sonucu da örgütün kırsalda alan hakimiyetini genişletmesi ve adeta kurumsallaşması olmuştur.
Devlet bürokrasisi, Ak Parti Kadroları ve tabanı, PKK/BDP kadroları ve tabanı şaşkınlık, heyecan, kaygı ve umut içerisinde olacakları izlemeye başladı.
Devlet Bürokrasisi
2011 seçimleri Ak Parti için muktedir bir hükümet olmanın miladıydı. Tayyip Erdoğan'ın cesaret ve kararlılıkla gerilettiği geleneksel Devlet bürokrasisi ve paydaşları sürece dair bir değerlendirme yapmadan hatta olumluyarak izlemeye başladılar. Zaten MGK tartışmaları sonrası İlker Başbuğ'un Harp Akademileri 2010 yılı konuşması ile yeni bir silahsızlandirma girişimine destek verilmişti. 2011 Silvan Baskını sonrasında yaşanan savaş ortamı da ölme ve öldürmenin çare olmadığını bir kez daha teyit etmişti.
Erdoğan'ın güçlü liderliği ve üstünlüğü karşısında bir çıkış yapamayan devlet (askeri) bürokrasisinin tutumu ise "pasif destek pozisyonu" olarak adlandırılabilir. Süreci bozacak bir adım atmaktan kaçındılar ancak sürecin sağlıklı ilerlemesi için insiyatif de almadılar. Geri çekilme ve kamu düzeni başlıklarında detaylı olarak tartışacağımız üzere bu dönemde askeri bürokrasi "siyasi iktidar bildiğini yapsın" modunda davranmış, pozitif ve de aktif bir tutum almaktan kaçınmıştır. Bunun sonucu da örgütün kırsalda alan hakimiyetini genişletmesi ve adeta kurumsallaşması olmuştur.
Paralel Yapı zehirledi
Emniyet gücünü elinde bulunduran Paralel yapı negatif bir pasif tutum ile süreci zehirlemiştir. Bu yapı kendi kurgusu ve projesi olan "KCK davaları ve operasyonlarının" çökmüş olmasının intikamını, şehirlerde güvenlik tedbirlerini minimize ederek almıştır. PKK'nın YDGH adlı şehir yapılanması bu dönemde kur(d)u(rul)lmuş, yüzlerce olaya rağmen uzun süre tek bir gözaltı yapılmayarak palazlanmasına destek olunmuştur.
Emniyet gücünü elinde bulunduran Paralel yapı negatif bir pasif tutum ile süreci zehirlemiştir. Bu yapı kendi kurgusu ve projesi olan "KCK davaları ve operasyonlarının" çökmüş olmasının intikamını, şehirlerde güvenlik tedbirlerini minimize ederek almıştır. PKK'nın YDGH adlı şehir yapılanması bu dönemde kur(d)u(rul)lmuş, yüzlerce olaya rağmen uzun süre tek bir gözaltı yapılmayarak palazlanmasına destek olunmuştur.
Valiler yetersiz kaldı
Valiler de süreci sadece "izlemişlerdir". Bürokrat refleksi ile kendilerine verilen görevi yapmakla yetinen Mülki idare amirleri; yerelde ortaya çıkan semptomları izlemek, tedbir almak ve hükumeti bilgilendirmekte yetersiz kalmışlardır. "Hata yapma korkusu" veya "Ankara'nın canını sıkmamak" için böyle davrananlar olduğu gibi tıpkı Emniyetteki paralel kadroların tutumunda olduğu gibi "Hükümet ders alsın" diyenler de olmuştur. Hükümet'in de süreç yönetiminde mülki idareyi düzenli bilgilendirmek ve onları sürece katmak gibi bir tutum aldığı söylenemez.
AK Parti Kadroları
Ak Parti kadrolarının sürece bakışı konuşulunca ilk merak edilen konu milliyetçi eğilimli kişilerin tutumudur. Aslında Milliyetçi düşünce refleksini sadece bu çevrelerden gelen kişilerle sınırlamamak gerekir.
Anadolu hükümranlıklarının İslam'la içiçe geçmişliği ve Türkiye İslamcılığının siyasal kodlamasının "imparatorluğu kurtarma" kaygısı ile çıkmış/gelişmiş olması, milliyetçi/devletçi düşünceyi dar bir kesimle tanımlamayı zorlaştırır. Bu iki sebeple İslamcılık dahil sağla ilişkili tüm fikri akımlarda gizli veya açık bir şekilde devlet ve milliyet hassasiyeti görülür. Bu etki "devlet ebed müddet", "hikmeti hükümet", "ululemre itaat", "necip millet" gibi kavramlarda kendini görünür kılar.
Zihin Haritasıdaki Kutsallar
Bu durum "ulus devleti", "otoritesini", "sınırlarını" mutlaklaştıran, kutsayan arızalar da üretmiştir. Ama bu o kadar gizli ve güçlüdür ki; ittihatçı geleneğin kodladığı "ulus devlet kaygıları" ile syces picot anlaşması "sınırlarının" içselleştirerek "kutsanmasını" normalleştirmiştir.
Zihin Haritasıdaki Kutsallar
Bu durum "ulus devleti", "otoritesini", "sınırlarını" mutlaklaştıran, kutsayan arızalar da üretmiştir. Ama bu o kadar gizli ve güçlüdür ki; ittihatçı geleneğin kodladığı "ulus devlet kaygıları" ile syces picot anlaşması "sınırlarının" içselleştirerek "kutsanmasını" normalleştirmiştir.
Dolayısı ile "milliyetçi/devletçi refleksin" fikir ve siyaset dünyasında, toplumda geniş bir kesimi esir aldığı söylenebilir. Bu etki ile davranan Ak Partili politikacıların Erdoğan'ın şahsı ile bütünleşen bu politikaları kamuoyu nezdinde eleştirmek bir yana savundukları, parti ve hükümet nezdinde kaygılarını bazen de baskı unsuru olacak şekilde paylaştıkları söylenebilir. Bu tutum TRT6 yasası, taş atan çocuklara ilişkin düzenleme, Habur dönemi, Demokratikleşme Paketi, Dolmabahçe buluşması sonrasinda özellikle görülmüştür. Anadilde eğitim ve yerel yönetim modelleri tartışmalarında da bu düşüncelerin birer iç fren mekanizması oluşturduğu bilinmektedir. Bu düşünce biçimini ifade eden aktörlerin temel beslenme dönemleri ile toplumun yaygın kesimleri arasındaki görüş farkı makasının açıldığını ifade etmek gerekir. Toplum konuya siyasi angajmanlıklardan ziyade "meselenin çözümü" esası ve esnekliği ile yaklaşmaktadır.
Başarısız 2009 denemesine rağmen yeni durumun parti içinde veya toplumda bir siyasi kriz veya maliyet üretmeden kabul görmesinin birinci sebebi güçlü ve güvenilir "Erdoğan liderliği" ve imgesi ise, ikinci sebebi de ölümlerin artık son bulması gerektiğine dair güçlü inanç ve beklentidir.
2013 Mayıs-Haziran döneminde sürece Toplumsal destek o kadar yüksekti ki bu durum "olurları", "olmazları", kısa orta uzun vade "takvimi" kamuoyu ile paylaşmaya bile imkan verebilirdi. O dönem bu paylaşım yapılmış olsaydı Sürecin taşıdığı bir çok risk daha kolay atlatılabilirdi.
Ak Parti içerisindeki Kürtler'in durumunu Muhataplık ara Başlıklı 4. yazımızda detaylı yazmış idik. Bu başlıkta Çözüm Sürecinde Ak Partinin il Başkanlığı'ndan milletvekillerine kadar sahip olduğu güçlü potansiyelinden faydalandığı söylenemez.
PKK ve Güç Dağılımı
PKK ve ilişkili yapılarında bir çok farklı güç merkezi oluşmuştur.
Bunlar; İmralı, Kandil, Avrupa, Cezaevleri, Diyarbakır, Ankara şeklinde sayılabilir.
PKK ve Güç Dağılımı
PKK ve ilişkili yapılarında bir çok farklı güç merkezi oluşmuştur.
Bunlar; İmralı, Kandil, Avrupa, Cezaevleri, Diyarbakır, Ankara şeklinde sayılabilir.
İmralı, Öcalan'ı; Kandil, merkez yönetimini; Avrupa, özellikle 90'larda Türkiye'yi terk etmek zorunda kalan örgüt yöneticilerini; Cezaevleri, tutuklu veya hükümlü olan örgüt yöneticilerini; Diyarbakır, DTK, Kadın Hareketi gibi legal/illegal yapı ve kişileri; Ankara ise HEP/DBP çizgisi Kürt partilerini ve HDP gibi yeni projeleri ifade etmek için kullanılabilir.
Örgütün Leninist, katı liderci yapısı Öcalan'ı yarı tanrısal bir pozisyonda güçlü kılmıştır. Ancak bu durum, Öcalan'ın bazı kararları/eylemleri kucağında bulmasını veya 5 unsuru dikkate almadan karar alamayacağı tesbitini ortadan kaldırmaz.
Kürt Siyasetinde Silahlı Vesayet
En etkili güç merkezi, Kandil'dir. Bu elbette ki silah ve insan kaynağına hükmetmekte ilgili bir durumdur. Diğer tüm merkezler söylemlerini dahi Kandil'i izleyerek üretirler. 100 belediye, 80 vekile rağmen, silahlı vesayetin Kürt siyasetinde gücünü koruduğu hatta arttırdığı söylenebilir. Türkiye siyasetindeki, Genelkurmay'ın azalan etkisi, sivil toplumun artan rolüne benzer bir durumun PKK/HDP kanadında gerçekleşmemesi en önemli handikaplardan biridir. PKK-HDP iliskisi bağlamında fırsatlar ve tehditler müstakil bir yazının konusu olmayı hak ediyor.
Bu merkezlerin güçlü/üretilmiş "Öcalan liderliği" arkasına sığınarak kendi süreçlerini yürüttükleri de bilinmektedir.
Kürt Siyasetinde Silahlı Vesayet
En etkili güç merkezi, Kandil'dir. Bu elbette ki silah ve insan kaynağına hükmetmekte ilgili bir durumdur. Diğer tüm merkezler söylemlerini dahi Kandil'i izleyerek üretirler. 100 belediye, 80 vekile rağmen, silahlı vesayetin Kürt siyasetinde gücünü koruduğu hatta arttırdığı söylenebilir. Türkiye siyasetindeki, Genelkurmay'ın azalan etkisi, sivil toplumun artan rolüne benzer bir durumun PKK/HDP kanadında gerçekleşmemesi en önemli handikaplardan biridir. PKK-HDP iliskisi bağlamında fırsatlar ve tehditler müstakil bir yazının konusu olmayı hak ediyor.
Bu merkezlerin güçlü/üretilmiş "Öcalan liderliği" arkasına sığınarak kendi süreçlerini yürüttükleri de bilinmektedir.
"Bağımsız Birleşik Kürdistan", "Demokratik Ulus Devlet", "Demokratik Konfederalizm", "Demokratik Özerklik" gibi farklı hedefler/projeler arasındaki geçişliliğin merkezde ve tabanda bir kırılma yaratmamış olmamasının en önemli sebebi de; güçlü liderliktir. "Savaş", "müzakere" tekrar "savaş" arasındaki geçişlilik te lider kültü ile aşılmıştır.
Tesev/Çandar Raporu
Devletin önceki görüşmelerde bu 6 unsur ile ayrı ayrı görüştüğü halde bu kez sadece İmralı ile görüşüyor olmasının da bu güç analizi ile ilişkisi vardır muhtemelen.
Tesev/Çandar Raporu
Devletin önceki görüşmelerde bu 6 unsur ile ayrı ayrı görüştüğü halde bu kez sadece İmralı ile görüşüyor olmasının da bu güç analizi ile ilişkisi vardır muhtemelen.
Bu kararda gazeteci yazar Cengiz Çandar’ın TESEV için hazırladığı "Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır? Kürt Sorunu’nun Şiddetten Arındırılması" başlıklı raporunun etkisi nedir bilmiyorum. 2011 Haziran ayında yayınlanan bu rapor Devlet ve Kandil ile en üst düzeyde görüşmeler yapılarak yazılmış, güç merkezlerinin analizi yapılarak "PKK'nın silâhsızlandırılmasına dair bir girişimin ancak ve sadece Öcalan aracılığı ile yapılabileceği kesin kanaatine varılmıştır. Rapor yayınlandığında bazı tepkilerle karşılaşmış olsa da özellikle 2009 deneyiminden sonra devlet te bu kanaate ulaşmıştır.
Süreci Öcalan üzerinden yürütmek ile tüm aktörleri Öcalan'a havale etmek arasındaki farkın devlete pahalıya mal olduğu açıktır.
Süreci Reddetmeden Gereğini Yapmamak
İmralı ile başlatılan yeni görüşme trafiği ve 2013 Newroz mektubu bu güç merkezlerinde şüphe ve tedirginlikle karşılansa da "Barış" rüyasının sihri ve Öcalan'ın güçlü liderliği aleni bir itiraz ve reddiyeyi önlemiştir.
Süreci Reddetmeden Gereğini Yapmamak
İmralı ile başlatılan yeni görüşme trafiği ve 2013 Newroz mektubu bu güç merkezlerinde şüphe ve tedirginlikle karşılansa da "Barış" rüyasının sihri ve Öcalan'ın güçlü liderliği aleni bir itiraz ve reddiyeyi önlemiştir.
İlk dönemde Örgütün radikal tabanında ifade edilen "düşman elindeki esirin özgürlüğü?", "neden barış?", "Ölene kadar savaş" retorikleri de azalarak son bulmuştur.
Newroz mektubundaki süreç ve Ortadoğu'nun inşasında İslâm'ın rolüne dair vurgu Ankara grubu olarak bilinen PKK içindeki sol/laik/Kemalist grubun hoşuna gitmese de toplum ve örgüt tabanındaki güçlü destek politik davranmalarına neden olmuştur.
Bu suskunluğun politik ve konjonktürel olduğu; ydgh yapılanması ve geri çekilmenin yavaşlatılması ile görünür hale gelmişti.
Devlet bu iki "göstergeye" gereken ciddiyetle yaklaşmış olsa idi, belki bugün "örgütün alan hakimiyetinden" bozulan kamu düzeni ve bugünkü seçim sonuçlarında zorun rolünden bahsetmiyor olacaktık.
PKK'daki güç dağınıklığının süreç yönetimine olumsuz etkilerini ayrıca ele almak gerekir. Böyle bir incelemede bu merkezlerdeki güç savaşı ve aktörlerin uluslararası ilişkileri de incelenmelidir.
Güven değil İcraat Esastır
PKK cenahının içinde bulundukları farklı ideolojik ve örgütsel angajmanlıklar, Uluslarası ilişkilerin etkisi ile süreci reddetmeden gereğini yapmamaları sanırım devlet için önemli bir tecrübe olmuştur. Bu tip süreçlerde güven değil icraat esas olmalıdır. Devlet ve İmralı birbirine güvenmek zorunda değildir. Ancak aslolan Sürecin gerekleri ile ruhuna uygun davranmaktır. Örneğin geri çekilme sürecin gereğidir, ydgh yapılanması sürecin ruhuna aykırıdır. Bu ikisi de ilk 6 ayda ihlal edilmişken bu tutumların bugüne kadar tolere edilmesi doğru olmamıştır. Devlet ve örgüt açısından yapılanlar ve yapılmayanlar başlığını ayrı bir yazı olarak ele alacağım.
Güven değil inanç varsa hızlı hareket etmek gerekir
Tam da bu vesile ile "bürokrasinin", "parti dinamiklerinin", "toplumun" "örgüt yönetiminin", "örgüt tabanının" "bilerek" ve "inanarak" değil "Lidere güvenerek" "sonuçlarını umarak" desteklediği bir sürecin aslında çok hızlı yürütülmesinin gerekliliği bugün bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Güven değil İcraat Esastır
PKK cenahının içinde bulundukları farklı ideolojik ve örgütsel angajmanlıklar, Uluslarası ilişkilerin etkisi ile süreci reddetmeden gereğini yapmamaları sanırım devlet için önemli bir tecrübe olmuştur. Bu tip süreçlerde güven değil icraat esas olmalıdır. Devlet ve İmralı birbirine güvenmek zorunda değildir. Ancak aslolan Sürecin gerekleri ile ruhuna uygun davranmaktır. Örneğin geri çekilme sürecin gereğidir, ydgh yapılanması sürecin ruhuna aykırıdır. Bu ikisi de ilk 6 ayda ihlal edilmişken bu tutumların bugüne kadar tolere edilmesi doğru olmamıştır. Devlet ve örgüt açısından yapılanlar ve yapılmayanlar başlığını ayrı bir yazı olarak ele alacağım.
Güven değil inanç varsa hızlı hareket etmek gerekir
Tam da bu vesile ile "bürokrasinin", "parti dinamiklerinin", "toplumun" "örgüt yönetiminin", "örgüt tabanının" "bilerek" ve "inanarak" değil "Lidere güvenerek" "sonuçlarını umarak" desteklediği bir sürecin aslında çok hızlı yürütülmesinin gerekliliği bugün bir kez daha ortaya çıkmıştır.
SERİNİN DİĞER YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ
https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serancami-1-isimlendirme-meselesi-358
https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-6-yapilanlar-devlethukumet-363
https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-6-yapilanlar-devlethukumet-363
https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-8-pkknin-surecte-tutumu-3652
https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-9-akil-insanlar-deneyimi-367
Yaşasın evrensel hukuk
Taha Akyol
Bu defa “Sen Sorosçu değilsin” kriteri
Ahmet Taşgetiren
Adalet herkese lazım
Fehmi Koru
Türk futbolu da ekonomimiz gibi yoğun bakımda…
Mehmet Ocaktan
Kleptokrasi taşkınları
Yusuf Ziya Cömert
Teşekkürler UCM…
Elif Çakır
Batı'da hakimler de varmış sivil toplum da
Akif Beki
Türkülü siyasete şarkılı bir yazı
İskender Öksüz
İhraç talebiyle disiplin kuruluna sevk edilen teğmenler
Ulvi Saran
Teğmen Ebru ve Savcısı…
Figen Çalıkuşu
Meslek kodu uygulaması çalışanların yarasına merhem oldu mu?
Eyüp Sabri Demirci
Sevdiğine kıyamayan hakikat insanı olamaz
Şule Demirtaş
‘Farklı görüşte olmak’la ‘düşman olma’nın sınırı
İbrahim Kiras
Kargaşaya ‘mecbur’ ve ‘bağımlı’ bir ülke
Mustafa Karaalioğlu
CHP’ye dair ve teğmenler
Ali Bayramoğlu