33 Kurşun/ Sayısız Bomba
5
34 Can...
Hayır hayır Uludere...
Değil değil Roboski...
Bırakın acıları, isimlendirmede bile ortaklaşamamak...
4 yıl önce Aralık'ın 28'ini 29'a bağlayan o meşûm gecede 34 genç/çocuk savaş uçaklarının yakıcı bombaları altında parçalanarak hayatlarını kaybetti.
Türkiye, saatlerce olaydan haberdar bile olamadı.
5 yıl sonra bugün bile "aslında ne olduğu" hala bilinmiyor.
Eşek yükündeki asma kilidi tanıyan insansız hava araçlarının bu konvoyu nasıl olup ta hatalı(!) kodladığı bilinemedi.
Grupta terörist vardı, cesetleri de kaçırıldı iddiası ise hiç aydınlatılamadı. Olay yerinden ayrılmayan iha'nın bu görüntüleri nasıl olup ta kaydedemediği(!) de açıklanamadı.
Yıllarca süregelen, eşek yükü mazot/çay/kahve ticaretinin sınır güvenliğince neden hiç tespit edilemediği(!) bunun nasıl gözden kaçtığı(!) da hiç bilinemedi(!).
Gülyazılı köylüler, O melûn gecede, evlatlarının, kardeşlerinin, yeğenlerinin, komşularının cansız ve birbirine karışmış bedenlerini önce katırlardan ayıkladılar sonra da çuvallara doldurdular.
Biri, yerdeki ayağı benzetti yavrusuna, diğeri ise bir kenarda duran kolunu.
En çok ta anneler tanıdı kıyafetleri...
Yola çıkmadan elleriyle giydirdikleri yavrularının parçalanmış bedenlerini ya üzerindeki bez parçalarından, ya da elleriyle ördükleri kazaklardan teşhis ettiler gözyaşları içerisinde...
Devlet yoktu ortada. Ne ambulanslar ne de delil toplayan savcılar...
Otopsileri bile 2 gün sürdü. Cesetler, adliye bahçesinde çuvallar içinde sıra bekledi.
Olayı bilmemekten midir? Yoksa kaçakçıydılar, içlerinde de terörist vardı tezviratından mıdır? bilinmez, kamuoyu sırtını döndü bu acı olaya.
Öyle bir döndü ki, mezarlara dökülen ilk sular kurumadan İstanbul Boğazı muhteşem (!) Işık ve ses gösterileri ile karşıladı yeni yılı. İnsanlar(!) sabaha kadar eğlendi, eğlendi, eğlendi.
TBMM komisyonları kuruldu, savcılık soruşturmaları açıldı ama tek bir kişinin dahi yargılanmasına gerek görülmedi.
Sivil mahkemeler 550 gün sonra görevsizlik, askeri mahkemeler ise 750 gün sonra takipsizlik verdiler.
İdari süreçler de işletilmedi, kimsenin terfi kaybı bile olmadı.
Kameralar da kayıtta değildi, Dilek Doğan'ı vuran polis bilindi ama 34 kişiye vur emrini kimin verdiği emir silsilesinde kimlerin iradi veya ihmali sorumluluğu olduğu tespit edilemedi.
34 can kaybını bırakın, devamındaki skandallar zincirinde dahi kimsenin ama hiç kimsenin görevini ihmal ettiği iddiası dahi kabul görmedi.
Senaryosu yazılsa bu kadar olmaz dedirtecek bir hatalar(!) zinciri ile evlatlarını kaybeden aileler, sonrasında da düşmanlaştırıldı adeta.
Yılların korucu aileleri hak arayışına girince sayısız adli girişime muhatap kılındılar.
Aileler sadece adalet istediler, sorumluların cezalandırılmasını istediler ama 4 yılın sonunda bu yönde bir umutları kalmadı. Bu saatten sonra yeni bir gelişme de imkansız gibi.
Anayasa Mahkemesi veya AiHM bir karar verir mi ? Bilinmez. Verirse bu olağanüstü yollarla gelen adalet kanayan yaralara merhem olur mu? Cevabı zor sorular bunlar.
Öyle anlaşılıyor ki yıllar sonra sert bir hesaplaşma veya samimi bir helalleşmeye konu olacak bir olay olarak 200 yıllık acılı hafızanın en mütena yerinde korunacak bu olay.
Son olarak;
Bu acıyı, bu katliamı anlatmak için İbrahim Halil Baran tarafından yazılan "Unutursam kalbim kurusun" dizesi bile gün geldi en alakasız siyasi tartışmalara meze yapıldı. Kirlettiler o güzel dizeleri.
İyisi mi biz onları Ahmed Arif'in Muğlalı olayı için yazdığı 33 Kurşun şiiri ile analım,
...
Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun...
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
...
Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden...
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına...
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden...
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına...
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki
Yaşasın evrensel hukuk
Taha Akyol
Bu defa “Sen Sorosçu değilsin” kriteri
Ahmet Taşgetiren
Adalet herkese lazım
Fehmi Koru
Türk futbolu da ekonomimiz gibi yoğun bakımda…
Mehmet Ocaktan
Kleptokrasi taşkınları
Yusuf Ziya Cömert
Teşekkürler UCM…
Elif Çakır
Batı'da hakimler de varmış sivil toplum da
Akif Beki
Türkülü siyasete şarkılı bir yazı
İskender Öksüz
İhraç talebiyle disiplin kuruluna sevk edilen teğmenler
Ulvi Saran
Teğmen Ebru ve Savcısı…
Figen Çalıkuşu
Meslek kodu uygulaması çalışanların yarasına merhem oldu mu?
Eyüp Sabri Demirci
Sevdiğine kıyamayan hakikat insanı olamaz
Şule Demirtaş
‘Farklı görüşte olmak’la ‘düşman olma’nın sınırı
İbrahim Kiras
Kargaşaya ‘mecbur’ ve ‘bağımlı’ bir ülke
Mustafa Karaalioğlu
CHP’ye dair ve teğmenler
Ali Bayramoğlu