Le Grade Dégrade
Ömer Seyfettin’in gazete fıkralarında arada bir konuşmalarını paylaştığı, logaritma hocası vardır. Okulda hocasıdır da, mezuniyetten sonra arkadaşı olmuştur artık. Bağımsız gazeteciler için örnek bir şahsiyet olan Ömer Seyfettin, alengirli lafları hep ona söyletir: “Rütbe, tenzil-i kadr ü haysiyeti mucip olur.”
Rütbe haysiyeti bozar. Yani ki “le grade dégrade!”
Herkesin kendi nefsine mahsus husûsî bir haysiyeti vardır. Bu haysiyetle yaşarsa gülünç olmaz. Bu şahsî haysiyet herkesin kendi tabiatına o kadar girifttir ki…
Meselâ her hayvanın kendisine mahsus şekli, tüyü, sesi gibi…
“Kedi kişnetilse, at hırlatılsa, düşün mahlûklar ne kadar maskara olurlar. İşte insanlar da böyledir. Kendi içtimai seviyelerine, tabiî mevkilerine uymayan bir vaziyet onlarda ibram(zorlama) edildi mi hemen düşer, rezil rüsva olurlar.”
Logaritma hocası örnek de veriyor haysiyetin her insanın kendi tabiatına muvazeneli olması gerektiğine dair: Köyünde çiftçilik yapan bir Memiş Ağa vardır; namazı kılar, sözü dinlenir, okuma yazması yok ama herkesten hürmet görür, tarlasını ekip biçer, ürününü satar, şükreder. Kendi taksiratı dışında tarlasında maden çıkınca, parası pulu çoğalır, İzmir’e taşınır. Bu arada da zengin oldu ya makamı da olur. Memiş Ağa olur Memiş Paşa. Başkâtibi hediyelere boğunca üstüne bir de Beylerbeyilik vermişler. Memiş Paşa İzmir’de altta geniş çakşır üstte dar smokiniyle ve etrafında paltosunu, bastonunu taşıyan adamlarıyla gezer, herkesten temenna beklermiş.
Belki de görürmüş…
Bugün olduğu gibi…
Gerçekten de haysiyet ile insan tabiatı uyumludur aslında. Ruh ve beden dikotomisi yaşayanlarda başlar haysiyet ile tabiat uyumsuzluğu…
Sonradan görmeler üstünde onur yapıştırma gibi durur.
Böyle bir sürü insan türemiştir; pespaye ile güzidenin tefrik edilmediği demlerde, at izi it izine karışır. Körler sağırlar birbirini ağırlar. İzzet ikram gırla gider. Rüşvetle helâl kazanç birbirine karışır. Ne idüğü belirsiz ölçüler kemirir bürokrasiyi…
Rütbe yazısının yayınlandığı 1918’den günümüze yüz yılı aşkın bir zaman geçti.*
Osmanlı’nın son zamanlarında mansıpların rüşvetle dağıtıldığını, ‘kah-tı ricâl’in devleti korkunç bir çürümüşlüğe gark ettiğini en iyi Ömer Seyfettin gibi temiz ruhlar müşahede etmiştir.
Bizim Mustafa Kutlu’nun Erzincanlı safiyetiyle gözlemlerinden oluşan yazıları gibidir Ömer Seyfettin’in gazete fıkraları…
Yalın tespitler…
“Hamiş” demiş eklemiş Ömer Seyfettin yazısının sonuna: “Şimdi yeni zenginciklerimizin bazı komik muvazenesizliklerini duydukça yine bu cümleyi hatırlıyorum, gayri ihtiyari “le grade dégrade…” diyorum. Gözümün önüne dar smokinli, mavi çuha çakşırlı, abanî sarıklı Memiş Paşa’nın kabaran hayali geliyor.”
Ben de nice haysiyetiyle tabiatı uyumlu eski arkadaşı makam sahibi olduktan sonra Memiş Paşa gibi ‘ruh ve beden dikotomisi’ içinde kendi kendilerini harap ettiklerini çok çok müşahede ettim.
Şehirlerimiz çakarlı bol otomobilli, afili eskortlu konvoylarla dolu. Önde artık sivil plaka takmayı adet edinmiş makam sahibinin otosu… Peşinden bir sürü araba…
Emsali 0,50’den 3,5’a çıkarıp şehirlerimizi betonlara boğan bir hadnaşinaslık peşindedir aynı zamanda bu sonradan görmeler. Yaptıkları kişiliksiz binalar, avm’ler nedense hep yabancı dilden bakarlar yüzümüze üstelik…
Bir millî burjuva da teşkil edemeyecekleri için üzerlerine yırtma yapıştırma gibi oturur millî görüşe meyilleri, koleksiyon merakları…
Bu görüntü demokrasimizin hâl-i pür melâli. Bu acayip görgüsüzlüğün halkta da olağan addedilmesi bence en büyük ayıp...
Hiç olmazsa Ömer Seyfettin okuyabilsek ve Memiş Paşaların çakşırlarıyla smokinlerini yüzlerine vurabilsek…
* Yayınlandığı tarih: 7 Haziran 1918 (Vakit)