Yerel seçimde Erdoğan faktörü
Tersi de sorulabilir: Tayyip Erdoğan’a oy veren yüzde 52’nin ne kadarı katı ve ideolojik biçimde ‘Tayyipçi’dir?
Sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanında da, sosyologlardan siyasetçilere kadar geniş kesimlerin cevabını en çok merak ettiği soru budur: Seçmenin ne kadarı oy verirken katı ideolojik tutumlarla hareket ediyor, ne kadarı daha ‘makul’ ve belki akılcı tercihlerle oy kullanıyor?
Önce partilere verilen oy açısından bakalım bu ideolojik tutumlara…
Bir zamanlar Ak Parti’nin oyu yüzde 50 sınırına dayanmışken araştırmalar bu seçmenin kahir ekseriyetinin (toplam seçmen içinde yüzde 35’i aşan bölümün, yani AKP seçmeninin yüzde 70’e varan kısmının) bu partinin ‘çekirdek seçmeni’ olduğunu iddia ederdi. Yani Türkiye’de yüzde 35, ‘Ne olursa olsun AKP’ye oy veririm’ diyordu bu araştırmalara göre. Ama gelin görün ki son seçimde Ak Parti’nin oyu yüzde 35’e indi. (Herhalde hepsi çelik çekirdek ideolojik oy değildi. Ak Parti her şeye rağmen bir kitle partisi çünkü.)
Peki ya CHP’ye ne demeli? Bu partinin oyu bir istisna dışında 20 yıldır yüzde 20-25 aralığında bir yerde ve baktığınızda gayet istikrarlı, ne artıyor ne eksiliyor. Belki en katı ideolojik tutumlu seçmen CHP seçmeni. Ama yine de CHP seçmeni içinde de, bu kadar katı ideolojik tutumu olmayan başka seçmenler de olmalı.
Tek tek her partiye bakmak bu yazıyı çok uzatır ve muradından uzaklaştırır. Çok kaba bir hesap yaptığımızda seçmenin en az yarısının son 20 yılda yapılan seçimlerde hep aynı partiye oy verdiğini, geri kalan yarının ise seçimden seçime tercihini değiştirebildiğini söylemek çok yanlış olmaz. (Bazıları yüzde 60’a 40 diyor, tercih değiştirebilen seçmeni yüzde 40 görüyor, bazıları yüzde 70’e 30 oranını veriyor; ben tercih değiştiren seçmenin yüzde 40’dan fazla ama yüzde 50’den az olduğunu hesaplıyorum kendi kendime.)
İşte zaten her seçimde partilerin ana hedefi bu yüzde 40’dan fazla olan seçmen kitlesi oluyor.
Partiler açısından bakınca bu böyle ama Türkiye’de siyaset artık sadece partiler arasında değil, bir de kişiler arasında da yapılıyor. ‘Kişiler’ diye çoğul söylemek lafın gelişi, aslında bir kişi var: Tayyip Erdoğan.
Türkiye’de iki büyük kitle daha var: Her durumda Tayyip Erdoğan’a sadık olup ona oy verenler ve her durumda ona oy vermeyenler…
Bu konuda yapılmış hiçbir araştırma yok, seçmen tutumunu Tayyip Erdoğan’dan yana olmak veya ona karşı olmak diye çekirdekleştiren rakamlara ancak dolaylı yoldan ulaşabiliriz. Yanlış bir hesap yapıyor olabilirim ama bence seçmenin yüzde 80’inin bu yana veya karşıt tutumdan birini benimsediğini, buradaki tercih değiştirebilen seçmen oranının yüzde 20’ye kadar küçüldüğünü düşünüyorum. (Seçmen davranışını yıllardır araştıran bir akademisyen dostum benim yüzde 20 rakamımı fazla buldu, ‘Yüzde 10’dan az’ dedi.)
Benim hesabıma göre Tayyip Erdoğan hiçbir kampanya yapmasa dahi yüzde 40 oyu cebinde. Benzer şekilde Erdoğan karşıtlığının da minimum yüzde 38 oyu var. Yani Erdoğan’ın karşısına sandalyeyi koysanız yüzde 40 civarında oy alıyor zaten.
Son seçimde işte Erdoğan’la ilgili katı bir yana olmak veya karşı olmak gibi tutumu olmayan bu yüzde 20 paylaşıldı; onların çoğunu (en fazla yüzde 12’sini) ikna eden Erdoğan oldu, yüzde 52 oy aldı.
Muhalefet seçimden beri komada, hatta bir çeşit bitkisel hayatta. Bu dediğim partiler ve onların ideolojik çekirdekleri açısından doğru ama konu Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanlığı için yapılacak ikili yarış olduğunda bu ‘koma’ hali geçerli değil; çünkü Erdoğan ismi üzerinden yaşanan ve yaşanacak bölünmüşlük en azından şimdilik yerli yerinde duruyor, önümüzdeki 5 yılda yaşanacakları kestirmek mümkün değil ama geçmişe bakınca çok da farklı bir şey beklemiyor insan.
Yalnız, tabii önümüzdeki yerel seçim ve onun muhtemel sonuçları, partilerin gelecekleri açısından belirleyici olacak. Çünkü özellikle muhalefetteki partiler komadan çıkabildikleri ölçüde ideolojik çekirdeklerinin ötesindeki seçmene seslenebilecek, onları kazanabilecek.
Esasen siyaseti izlerken de yaparken de önemli olan, partiler bazında yaşanan ideolojik kutuplaşma ile Tayyip Erdoğan ismi etrafında yaşanan (‘ideolojik’ denir mi, bilemedim) kutuplaşma arasında ciddi bir fark olduğunu bilmek.
Çoğu zaman bu iki farklı kutuplaşma biçimi birbirine karıştırılarak kullanılıyor.
Yerel seçim, tabiatı gereği partiler hatta yerel adaylar arası bir seçim. Ama bu seçimde Tayyip Erdoğan devrede olduğu ve İstanbul-Ankara gibi kentlerde kendini de ortaya koyduğu ölçüde onun ismi üzerinden yaşanan kutuplaşma seçimde bir faktöre dönüşecek.
2019’da bu yaşandı, Erdoğan kaybetti. Bakalım bu kez ne olacak?