Türkiye ile uzaktan bile ilgisi olmayan bir öykü
Hikayemiz 2011 yılında başlıyor. O yıl Venezuelalılar, Devlet Başkanı Hugo Chavez’in kanser olduğunu öğrendiler.
Ertesi yıl seçim vardı. 30 muhalefet partisi birden bir araya geldi ve Henrique Capriles’i ortak aday olarak gösterdi. Ekim 2012’deki seçimi kanserle boğuşan Chavez yüzde 54 oyla kazandı; 6 yıl daha Cumhurbaşkanı olarak kalacaktı.
Ama 5 Mart 2013’te, yani seçim zaferinin üzerinden 6 bile geçmeden öldü Chavez, yerine de “Benim halefim” dediği Nicolas Maduro geldi. Maduro, ülke anayasası gereği Chavez’in kalan süresinde başkanlık yapmak için seçime gitmek zorundaydı.
14 Nisan 2013’te seçim yapıldı, seçimi kıl payıyla Maduro’nun (Rakibi yine Capriles’ti) kazandığı açıklandı. Seçime hile söylentileri başladı, ama Maduro 19 Nisan günü başkan olarak yemin edip koltuğa oturdu.
Bu arada ülke ekonomisi bir felaket durumdaydı. Enflasyon yüzde 50’ye fırlamıştı, milli gelir hızla düşüyordu. Ülkede tuvalet kağıdı, süt, un gibi temel ihtiyaçlar bulunamaz haldeydi. Şubat 2014’te ülke devasa protesto gösterileriyle sarsıldı ama ayın sonunda güvenlik güçleri göstericilerden düzinelercesinin ölümü pahasına gösterileri bastırdı.
Venezuela’da ekonomi petrol fiyatlarının düşmesiyle çöküşteydi. Maduro o sırada dikkatleri ekonomiden bir dış soruna çekmeyi başardı. Venezuela, 19. yüzyıldan beri komşuları Guyana ve Colombia ile sınır anlaşmazlıkları yaşıyordu. Bu sorunlar birden yeniden canlandı, Venezuela 2015’te bu ülkelerle savaşın eşiğine geldi.
Fakat bütün bu dikkatten kaçırma çabasına rağmen Venezuela’da ana gündem ekonomiydi. 6 Aralık 2015’teki parlamento seçimlerinde Chavez’in (ve Maduro’nun) partisi PSUV büyük bir hezimet aldı ve 16 yıldır sahip olduğu Meclis çoğunluğunu kaybetti.
Mart 2016’da artık Meclis’i kontrol eden muhalefet, Chavez ve Maduro iktidarlarının hapse attığı muhalifleri serbest bırakmak için bir af kanunu çıkarma hazırlıklarına başladı. Bu duruma Maduro çok sert tepki gösterdi, muhalefeti “terörist ve suçlu”ları serbest bırakmaya çalışmakla suçladı, yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğini söyledi.
Sokaklar huzursuzdu, sürekli protesto gösterileri yapılıyor, gösterilerde zaman zaman mağazalar da yağmalanıyordu. Nisan 2015’te Maduro hükümeti çalışma haftasını 5 günden 2 güne indirmek zorunda kaldı, çünkü petrol zengini ülkede ciddi bir enerji sıkıntısı vardı.
Mayıs 2015’te muhalefet 1,8 milyon imza toplayarak erken seçim için dilekçe verdi. Maduro da, onunla birlikte hareket eden seçim kurulu da bu dilekçeyi işleme sokmak için hiç aceleci olmadılar. Bu arada sokak gösterileri artmaya başladı. Bunu fırsat gören Maduro, “Sağcılar bazı yabancı güçlerle işbirliği içinde ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışıyor” diyerek OHAL ilan etti. Parlamento OHAL’i tanımadı ve iptal etti ama Maduro bunu dinlemedi. Erken seçim tartışmaları 2016 boyunca da devam etti. Eylül ayında milyonlarca insanın katıldığı dev protesto gösterileri yapıldı.
Bu arada artık resmi istatistik yayınlamayı bırakmış olan Merkez Bankası’ndan bazı rakamlar sızdı; 2016’da Venezuela’nın milli geliri yüzde 18,6 azalmış, enflasyon da yüzde 800’ü bulmuştu. Ülkede yiyecek ve ilaç kıtlığı dayanılmaz boyutlara erişmişti.
Üyelerinin tamamı Maduro taraftarlarından oluşan Anayasa Mahkemesi ülkenin parlamentosunu tamamen marjinalize etmişti; Meclis’te kabul edilen yasaların tamamı anayasaya aykırı bulunuyor ve yürürlüğe sokulmuyordu. 2017’nin Mart ayında Anayasa Mahkemesi parlamentoyu sudan bir bahaneyle fesh etti. Arada muhalefet lideri Capriles de 15 yıllığına siyasetten yasaklandı. Tabii yeniden sokak protestoları başladı; 60 kişi öldü, 1200 kişi yaralandı.
Maduro, yeni bir anayasa yazmak için bir kurucu meclis seçimine gitti, 30 Haziranda yapılan bu seçimi muhalefet boykot etti. Seçim günü gösterilerde en az 10 kişi öldü, öldürülenler arasında muhalefet politikacıları da vardı. Katılım yüzde 10’da kaldı. Seçimden iki gün sonra bazı muhalefet liderleri evlerinden alınıp hapse atıldı.
2017’de Venezuela ekonomisi küçülmeye devam etti, bu sefer yüzde eksi 17. Enflasyon artık yüzde 2,400’e tırmanmıştı, yani hiperenflasyona dönüşmüştü.
Ülkede yaygın açlık ve yokluk vardı. Yüzbinlerce Venezuelalı komşu ülkelere mülteci olarak sığınmıştı. Maduro ülkeye gelen yardımların sınırdan içeri girmesine izin vermiyordu.
Maduro Mayıs 2018’de erken seçim ilan etti. Bu seçime katılım yüzde 46 dolayında kaldı; katılanların yüzde 68’inin oyuyla Maduro yeniden seçildi. Seçimde yaygın hile yapılmıştı.
2019 Haziranında muhalefet adına Meclis Başkanlığına seçilen Juan Guaido kendini devlet başkanı ilan etti. Amerika da hemen onu tanıdı. Guaido, Mayıs ayında Maduro’yu devirmek için bir darbeye kalkıştı ama başarılı olamadı, İspanya’ya kaçtı.
2020 Aralık ayında parlamento seçimleri yapıldı ama muhalefet yine boykot etti. Katılım yüzde 31’de kaldı. Maduro’nun partisi PSUV oyların yüzde 68’ini aldı. Seçim elbette hileliydi.
***
Bizler iyi ki Venezuela’da yaşamıyoruz.