Teoride iyi, pratiğe ihtiyaç var
Başlıktaki laf benim gençliğimden kalma. Orta okul ve lisedeki yabancı dil dersleri için her önüne gelen bu kalıbı kullanırdı: ‘Teoride iyi ama pratiği zayıf…’
Altılı muhalefet veya artık kullanmamız gereken adıyla Millet İttifakı dün kendi kısa tarihinin en önemli ikinci dokümanını ortak imza altına aldı. Daha önce altı parti ortak anayasa değişikliği önerisini imzalamıştı; bu sefer iktidara gelmeleri halinde uygulayacakları programı açıkladılar.
Her iki doküman da, hiç küçümsenmemesi gereken son derece önemli taahhütler. Belki tek tek siyasi partiler daha önce de seçim öncesi dönemlerde böyle programlar açıkladılar ama galiba ilk kez 6 siyasi parti bir araya gelip böyle bir program duyuruyor.
Üstelik bu altı parti parlamentoda çoğunluk oluşturmaya en yakın aday olan ittifakı oluşturuyor. Eğer Millet İttifakı, 360’ın üzerinde milletvekili çıkarmayı da başarırsa o zaman Anayasa değişikliklerini de hayata geçirme, en azından referanduma sunma imkanı elde edecek demektir.
Dolayısıyla bu iki dokümanın önemi de belli: Seçmen, eğer bu iki dokümanı beğenecek olursa, basitçe Millet İttifakına oy verecek ve kağıt üzerinde yazılı olanların gerçekleşmesini isteyecek.
Ancak tabii, Millet İttifakı’na sadece parlamentoda çoğunluk olmak ve Meclis’ten istediği kanunu geçirme yeteneğine sahip olmak yetmez. Bu ittifakın Türkiye’yi yönetmesi, yani yürütme seçiminde de kazanması gerekir.
İşte bunun için de artık elimizde bir tarih var: Bundan iki hafta sonra, 13 Şubatta altı lider bu kez Temel Karamollaoğlu’nun ev sahipliğinde toplanacak ve bu kez ortak cumhurbaşkanı adayı ismini ve onun kadar önemlisi seçilecek cumhurbaşkanının yol haritasını belirleyecek.
Eğer dün açıklanan mutabakat metni altı partinin ortak hükümet programıysa 13 Şubatta açıklanacak yol haritası bir nevi ‘koalisyon protokolü’ olacak. Yani, seçilecek Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi diğer liderlerle birlikte nasıl yöneteceğini belirleyecek belge.
Bugün Millet İttifakı adını almış olan altılı muhalefete ben dahil pek çok kişi attı tuttu belki ama bir hakkı teslim etmek gerek: İlk kez geçen yıl 28 Şubatta bir araya gelen bu altı lider, o toplantının seneyi devriyesinden önce ortaya son derece önemli ve değerli uzlaşmalar çıkarmış durumdalar.
Altı partinin bir araya gelerek oluşturduğu ‘sinerji’ tek tek bu altı partinin toplamından daha büyük bir şey. Sırf bu yüzden belki 20 yıl sonra ilk kez Tayyip Erdoğan ve Ak Parti’nin mutlak biçimde yenilgiye uğratılma ve iktidardan düşürülme ihtimali doğdu.
Aslında Tayyip Erdoğan ve Ak Parti bundan önce, Haziran 2015’te yenilgiye uğradı ve iktidarı kaybetti. Evet, Erdoğan o sırada Cumhurbaşkanı’ydı, partinin başbakanı ve lideri de Ahmet Davutoğlu idi belki ama aslında Erdoğan o seçimin kampanyasının her anında vardı, her şehirde mitingler düzenleyip Ak Parti’ye oy istedi.
Ak Parti o seçimde yenilmiş olmasına rağmen iktidardan inmediyse bu da Tayyip Erdoğan sayesinde oldu; o her türlü koalisyon ihtimalini yok ederek ülkenin yeniden seçime gitmesini sağladı.
Bugün böyle bir ihtimal yok. Cumhurbaşkanı seçiminde Tayyip Erdoğan’ın yenilmesi, iktidarın el değiştirmesi anlamına gelecek.
Bu da talihin bir cilvesi elbette: Şimdi muhalefetin seçimi kazanıp değiştirmek istediği Başkanlık sistemi olmasa bu mutlak yenilgi ihtimali bulunmayacaktı. Şu an parlamenter sistemde bir seçime gidiyor olsaydık Ak Parti her şart altında yüzde 30’un üzerinde oy alarak Meclis’in en büyük partisi olacaktı.
Ama Başkanlık sistemine geçip yürütme seçimini parlamento seçiminden ayırmak ve yüzde 50 + 1 oy şartını getirmek, Tayyip Erdoğan’ın yenilgiye uğratılması gereken ana hedef olarak alınmasını sağladı, açıkçası Erdoğan’ın yenilme ihtimali bu kadar net gözükmese 6 partinin bir araya gelmesi de kolay olmazdı.
Bugün ‘Erdoğan düşmanlığı’ denen şeyin arka planında bu var. Muhalefet, kolayca Erdoğan’ı hedef alıyor; buna karşılık en azından ayın 13’üne kadar Erdoğan’ın düşmanlık yapacağı bir hedefi yok.
Açıkçası, altı muhalefet liderinin bugüne kadar kat ettiği mesafe son derece önemli ama 13 Şubatta belirlenecek isim ile yol haritasını bir son nokta gibi görmemek gerekir. Bir sonraki aşama, bugüne kadarki bütün diğer ön hazırlık aşamalarının en önemlisi olacak: Ortak iletişim stratejisi oluşturmak.
Hem Cumhurbaşkanı adayı hem de altı partinin tamamı aynı dilden konuşmak zorunda çünkü. Ve bu dili, adayın şahsında bir öyküye çevirmeyi başarmalı ortak iletişim stratejisi.
Bütün bunların bir tane amacı var: Seçimi kazanmak.
Ortak Cumhurbaşkanı adayı, 14 Mayıs’ta (veya 28 Mayısta) Tayyip Erdoğan’ı yenemeyecek olursa, bugüne kadar yapılan bütün çalışma da çöpe gidecek.
Teori, pratiğe de geçebilmeli.