Putin’in ‘kazan-kazan’ denklemi
İki acar iktisat yazarı, Mahfi Eğilmez ve Uğur Gürses, birkaç hafta önce sadece 2022 bütçe sonucu rakamlarına bakarak bana göre çok büyük bir siyasi skandalı ortaya çıkardılar. Ama Türkiye bu konuyu neredeyse hiç konuşmadı.
Peki neydi benim “skandal” diye nitelediğim, Türkiye’nin ise son derece normal bir olaymış gibi geçip gittiği şey? Biliyorsunuz, 2022’de devlet bütçemiz sadece 139 milyar lira açık verdi. Oysa Hazine Bakanlığı bile bu açığın 460 milyar lira olmasını bekliyordu. Açığın bu kadar düşük gelmesi normalde ekonomide başarı öyküsü arayan hükümet için kutlanması gereken, günlerce propagandası yapılacak bir şey ama onlar da bu konunun suyunu yeterince çıkartmadılar; çünkü açığın düşük gözükmesinin iki sebebi vardı: 1. Hazinenin bazı iç borçlanma senetlerinin faizi hakkında yapılan son derece korkutucu bir muhasebe hilesi; 2. BOTAŞ’ın 2022 içinde ödemiş olması gereken ama henüz ödemediği faturaları.
BOTAŞ, biliyorsunuz devletin doğal gaz ithalatçısı. Türkiye doğal gazının önemli bölümünü Rusya üzerinden ülkemize uzanan boru hatlarından alıyor. Başta adını verdiğim iki iktisatçının hesabına göre BOTAŞ’ın 2022’de Rusya’dan satın aldığı ama henüz parasını ödemediği doğal gaz faturası 20 milyar doları buluyordu.
Türkiye’nin Rusya ile doğal gaz faturalarını ödemeyi ötelemeyi konuştuğu biliniyor. Önceki gün Merkez Bankası Başkanı “Henüz öteleme olmadı, müzakeresi devam ediyor” dedi. BOTAŞ binasının altında bir altın rezervi bulup borcunu onunla ödemediyse, 2022’de ciddi bir ödemeyi (hesaba göre 20 milyar dolar) henüz yapmamış olmalı. Yani henüz anlaşma olmasa da öteleme fiilen gerçekleşti zaten. Ve bu arada fatura da birikmeye devam ediyor ve nasıl olsa bir gün ödenecek.
Burada açıkça gözüken bir şey var: BOTAŞ’ın Merkez Bankası’ndan veya piyasadan 20 milyar dolar az satın almış olması, Merkez Bankası’nın yurt içinde kur fiyatını tutmasına, yani Tayyip Erdoğan iktidarının ekonomide göreli bir başarı algısı yaratmasına çok yardımcı oldu. Bu yardımı yapan da Rusya’nın Devlet Başkanı Vladimir Putin’den başkası değil. Türkiye, bir başka ülkenin kendi iç siyasetinde seçim sonuçlarını bu ölçüde etkileyecek bir şeyler yapmasına tamamen sessiz kalmış durumda. Muhalefet konuyu gündeme bile getirmedi. Benim görebildiğim bir tek Sedat Ergin Rusya ile ilişkilerdeki bu asimetriye dikkat çeken bir yazı yazdı, hepsi o kadar.
Fakat BOTAŞ’ın ötelenen 20 milyar dolarlık faturası Putin’in Türkiye’deki iktidara (ve özel sektöre) yegane iyiliği değil. Yine az önce sözünü ettiğim Sedat Ergin yazısında gördük, Türkiye’nin Rusya’dan petrol ithalatında da büyük bir patlama var. Miktar olarak Rusya’dan aldığımız petrol Irak’ı geride bırakmış durumda.
Rusya’dan dünya piyasa fiyatının bir hayli altında fiyatla ham petrol alıyoruz. (Arada işlenmiş petrol ürünü, yani benzin ve mazot aldığımız da oluyor.)
Bu petrolün önemli bölümünü zaten Türkiye kendisi kullanıyor. Kullanırken de “Biz petrolü ucuza alıyoruz, halkımıza da benzini ucuza satacağız” demiyor, dünya piyasa fiyatından satış yapılıyor.
Ama hepsi bu kadar değil. Bir de bu petrolü alıyoruz, rafinerilerimizde işliyoruz ve işlenmiş ürünü dünyadaki satış fiyatından dünyaya satıyoruz.
Buradaki güzel ve kârlı ticareti, Türkiye’nin en büyük rafineri şirketi olan Tüpraş’ın bilançosundan görüyoruz zaten. Henüz tam rakam açıklanmadı ama piyasa uzmanları Tüpraş’ın bu yıl kâr patlaması yaşamasını ve 37 milyar liradan fazla kâr etmesini bekliyor. Karar gazetesi yazarı Mehmet Ali Verçin’e göre Tüpraş’ın sahibi olan Koç Grubu bu yılın kârı sayesinde ilk kez Tüpraş’ı satın almak için kullandığı kredinin faizinin ötesinde para kazanacak; belki ana paradan ödeme bile yapabilecek bu sayede.
Tabii, Ukrayna savaşı nedeniyle ağır bir izolasyon altında olan Rusya’nın devlet başkanı Putin açısından Türkiye Batıya açılan ender nefes alma kapılarından biri. O yüzden Türkiye’yi yanında tutabilmek için Putin’in elinden geleni yapması onun açısından doğru bir tutum.
Türkiye’nin 2018’de Cumhurbaşkanlığı sistemine geçileli beri yaşadığı ama 2021’deki faiz indirimleri sonrası iyice ağırlaşan ekonomik şartları ve içine girdiği döviz darboğazı, Putin’e işleri kolaylaştırıyor. Çünkü karşısında ondan iyilik görmeyi çok arzulayan, neredeyse muhtaç durumda olan ve savaş çıkınca hemen ellerini oğuşturmaya başlayıp “Rusya’dan bize kaç para gelir” hesaplarına girişen bir iktidar var. Üstelik o iktidar kendi tarihinin en zor seçimine doğru gidiyorken gelecek her desteğe ihtiyaç duyuyor.
Putin açısından ortada ideal bir kazan-kazan oyunu var. Çünkü hem uluslararası ambargolardan biraz olsun nefes alıyor, hem de Türkiye’de “dost” bir yönetime yatırım yapıyor.
Baksanıza, Rusya tarafından finanse edilen bir provokatörün İsveç’te Kuran yakması, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini en az 6 ay daha ileri atmasına yetti.
Daha büyük “dostluk”, Putin açısından daha büyük “zafer” olur mu?