Kürt seçmen hariç herkeste bir HDP şaşkınlığı…
Önce eş başkanlardan biri, Pervin Buldan söyledi, “Seçimde kendi Cumhurbaşkanı adayımızı çıkaracağız” dedi; ardından önceki akşam aynı açıklamayı diğer eş başkan, Mithat Sancar da yaptı.
Yani evet, HDP Cumhurbaşkanı seçimine kendi adayıyla katılacak. Birlikte ittifak halinde hareket ettiği diğer sol partiler de o adayı destekleyecek mi, bunu henüz bilmiyoruz ama Cumhurbaşkanlığı seçiminin en az üç adaylı olacağını artık biliyoruz.
Sosyal medyayı ve medyayı tarayınca, genel olarak muhalif seçmenin bu karardan ötürü bir şaşkınlık yaşadığı, bazılarının şaşkınlıklarını öfkeli biçimde ifade ettikleri de görülüyor.
Bu şaşkınlığın açıkçası fazla bir gerekçesi yok. HDP, bundan önce 2014 ve 2018’de yapılan iki cumhurbaşkanı seçiminde de aday gösterdi; 2023’te yapılacak seçimde göstermemesi için ortada bir sebep yok.
Gerçi Mithat Sancar kendileriyle doğrudan müzakere edilmesi halinde tutumlarının değişebileceğini ima ediyor ama bu imayı bana kalırsa birinci turdan çok ikinci tur için yapıyor. Yani seçim ikinci tura kaldığında kendi seçmenlerine altılı muhalefetin adayına oy verilmesi çağrısı yapabileceklerini söylüyor.
HDP’nin kararı HDP’yi bağlar elbette. Sonuç olarak yüzde 10’un üzerinde oyu olan koca bir partiden söz ediyoruz, kendi adayını çıkarma hakkı son derece meşru bir hak.
Kaldı ki, kimse gidip HDP’ye “Siz aday çıkarmayın” dememiş; “Siz de gelin bizim masaya ve bizim ortak aday belirleme çabamıza katkı verin” diye muhalefetten davet de almamış bu parti.
O yüzden şimdi HDP kendi adayını çıkarıyor diye ona kızmak yersiz.
Ancak HDP’nin bu kararının sık sık Türkiye’deki bütün diğer toplumsal muhalefetle karıştırılan, zaman zaman sanki bütün toplumsal muhalefetin birden temsilcisiymiş sanılan altılı muhalefetin işini zorlaştırdığına ve Tayyip Erdoğan’ı da şimdiden biraz rahatlattığına kuşku yok.
Daha önce burada yazdım: Tayyip Erdoğan’ın stratejisi Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura bıraktırmayı başarmak. İkinci turda Kemal Kılıçdaroğlu ile karşı karşıya kalmayı umuyor Erdoğan ve bu iki adaylı seçimde kıran kırana bir yarışla onu geçmeyi, yeniden seçilmeyi hesaplıyor.
Bu hesabını gerçekleşebilir kılmak için elinden geleni de yapıyor. Örneğin, Ekrem İmamoğlu ile ilgili mahkeme kararı, altılı muhalefette aday olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun önünü açtı. Bu kararın Tayyip Erdoğan’ın hoşuna gitmediğini söyleyemeyiz.
Nitekim, gazeteci İsmail Saymaz’ın haftalar önce yazdığı ve hala yalanlanmayan bir habere göre Erdoğan, mahkemenin İmamoğlu kararını açıklamasından bir gün önce Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın da katıldığı bir toplantı düzenlemiş, “Yasak kararı çıkarsa bizi nasıl etkiler” diye sormuştu. Toplantıdaki bazı isimler “Olumsuz etkileniriz” deyince de onlara itiraz etmişti. Erdoğan, Ak Parti’ye “Yasakçı” denmesine razıydı, yeter ki İmamoğlu aradan çıksındı.
Sadece İmamoğlu kararı da değil. Geçen hafta Anayasa Mahkemesi toplandı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın hakkında kapatma davası devam eden HDP ile ilgili bir talebini görüştü. Mahkeme, 9’a karşı 6 oyla, HDP’nin Hazine yardımı paralarının bloke edilmesini kararlaştırdı. Her an kapanması söz konusu HDP’nin bu parayı harcamasından endişe ediliyordu.
İlginçtir, HDP’nin kapanması için mahkemede 10 üyenin kapanma yönünde oy vermesi gerekiyor ama bu oylamada 9 oy çıktı. Karşı oy veren 6 üyeden ikisi, Tayyip Erdoğan tarafından mahkemeye atanmış, eskiden Adalet Bakan Yardımcılığı yapmış isimlerdi. Bu iki üye için HDP lehine oy vermek son derece sıra dışı bir davranıştı.
Burada acaba HDP’ye verilen bir mesaj mı vardı? “Uslu durursanız Erdoğan’a yakın bu iki üye kapanmamanız yönünde oy verir” mi denmek isteniyordu? Ankara’da bu lafı konuşan konuşana.
Ama bu spekülatif, doğrulanması da yalanlanması da imkansız dedikodular bir yana, HDP’nin aday çıkarma kararı almaya hakkı olduğu da, aday çıkarmasının siyasi meşruiyeti de tartışmasız bence.
Yanılgı, bu partinin “toplumsal muhalefet”in ayrılmaz bir parçası gibi sanılmasından kaynaklanıyor.
Oysa Türkiye’de Ak Parti’ye karşı bir araya gelen o toplumsal muhalefet Gezi sırasında da, 2015 Haziran seçiminde de HDP’nin gerektiğinde kendini ayrı bir yerde konumlayabildiğini gördü. Bugün de aynı şey oluyor, kendi adayını çıkararak kendini toplumsal muhalefetten ayrıştırıyor HDP.
Bu durumda tabii altılı muhalefetin adayının seçimi daha birinci turda kazanması için Tayyip Erdoğan’ın oylarının yüzde 40’ın birkaç puan altına inmesi gerekiyor.
HDP ise esas pazarlık şansını bu iki turun arasında elde edeceğini düşünüyor, ki haklılar.
“Bu seçim bizi ilgilendirmiyor, seçmenimiz oy vermese de olur” deseler Tayyip Erdoğan’ın kazanma şansı çok artar.
Ya da tersini yapıp “Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verelim” deseler, Erdoğan kaybeder.
HDP kendisi açısından, kendi çıkarını maksimize etmeye çalışıyor sadece.