Kömürü ne yakalım ne de toprağın altından çıkaralım, daha kazançlı olacağız

Önce berbat bir haberle başlayayım: Hayır, İbrahim Kahveci yanılıyor, evlerimizde kullandığımız elektriğe yapılması gereken zam yüzde 40-45 değil, neredeyse yüzde 100.

Oturduğumuz eve eylül ayı için gelen elektrik faturası 392 lira 28 kuruş. O ay evimizde 428,479 kwh elektrik kullanmışız. Boğaziçi Elektrik AŞ bize elektriğin kwh’sını (yuvarlayarak yazıyorum) 74 kuruştan satıyor, üstüne vergiler, TRT payı, enerji fonu vs ekleniyor. O yüzden elektriğin biriminin bizim eve “paçal” fiyatı aslında 74 kuruş değil 91.5 kuruş.

74 kuruşluk elektrik satış fiyatı doların bugünkü kuruyla hesapladığınızda 7.7 cent. (2 Kasım salı günü, Türkiye’nin elektrik üreticileri ürettikleri elektriği ortalama 8.8 centten devlete sattılar. Dikkat edin bu üretici fiyatı. Bunun üstüne daha vergiler, fonlar, dağıtıcı şirket payları vs eklenecek. Ama hayır, aradaki zararı devletimiz üstlendi, elektrik biz tüketicilere 7.7 sente satıldı. Üretim fiyatının da altına yani.)

Dünyada böyle bir elektrik fiyatı yok. Biz, kabaca 2018 yılından beri dünyanın en ucuz elektriğini kullanıyoruz. Ama tabii bu sürdürülemez bir düzen; elektrik fiyatının Türkiye’nin uzun dönemli ortalama satış fiyatı olan 15 cente gelmesi lazım ki, İbrahim Kahveci’nin haftalardır yazdığı enerji piyasası çarpıklıkları ortadan kalksın. (15 cent elektrik fiyatında bile hala dünyanın en ucuz elektrik kullanan ülkelerinden biri olmaya devam edeceğiz, örneğin Almanya’da elektrik 45 Euro/Cent.)

Yalnız, elektriğin fiyatı “normal”e gelse dahi bizim enerji sektörümüzün, özellikle elektrik sektörümüzün normalleşmesi artık çok kolay değil. Çünkü biz hala elektriğimizin yüzde 35’ten fazlasını kömür yaktığımız termik santrallardan elde ediyoruz; yüzde 23’e yakınını da doğal gaz yakarak üretiyoruz; bunlara fuel-oil ve biogaz gibi diğer kaynakları da eklersek fosil yakıtların payı yüzde 60’ı buluyor.

Şu anda Glasgow’da zirvesi devam ediyor, dünya bu fosil yakıtlardan uzaklaşmaya çalışıyor. Türkiye bile, Paris İklim Şartı’nı kabul ettikten sonra 2053 yılında atmosfere saldığı karbonu “net-sıfır” düzeyine indireceğini söyledi.

Ürettiğimiz elektriğin yüzde 60’ını fosil kaynaklardan sağlamaya devam edeceksek, bu hedefe ulaşamayız.

Kaldı ki tek sorun bizim hedeflerimize ulaşmamız değil. Bir de, dünyadaki en büyük ticaret ortağımız olan Avrupa Birliği’nin yürürlüğe soktuğu “yeşil üretim” şartları var. Bu şartları yerine getiremezsek ihracatımız aksayacak, mal satamaz hale geleceğiz.

Termik santrallarımızın yarısı (toplam elektrik üretimimizin yüzde 17’den fazlası) ithal kömürle çalışıyor. Kömürün fiyatı arttı, daha da artacak; çünkü bankalar artık yeni kömür sahaları için kredi vermiyor, yakında ihracatı ve ithalatı için finansmanı durdururlarsa şaşırmamak gerek.

O yüzden hem dünyanın hem de ülkemizin iyiliği için öncelikle kömüre dayalı termik santrallarımızı nasıl ve ne zaman kapatacağımıza dair bir hazırlığımızın olmasında büyük fayda var. Doğanın milyonlarca yıl uğraşıp toprağın altına depoladığı karbonu yeniden gaz olarak atmosfere salmak, dünyaya ve kendimize yaptığımız en büyük kötülük.

Önceki gün İstanbul’da sivil toplumun hazırladığı bir rapor tanıtıldı. Türkiye’den WWF-Türkiye Vakfı’nın öncülük ettiği bu raporun diğer paydaşları Kömürün Ötesinde Avrupa (Europe Beyond Coal), Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA), Greenpeace Akdeniz, İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği ve 350.org idi. “Kömürden Çıkış 2030” başlıklı rapor, A-Plus Enerji tarafından yazıldı. (Meraklısı rapora şu adresten erişebilir: https://drive.google.com/file/d/12-J21Fbw52QAwG5M94feNOvpsNzC1WSu/view?usp=sharing)

Rapor, gayet makul bir dille bize Türkiye’nin 2035 yılında kömürden tamamen çıkabileceğini anlatıyor. Raporun varsayımına göre, Türkiye’nin mevcut (yani kömürlü) enerji politikalarını izlemesi durumunda 2035’e kadar yapması gereken enerji yatırımı zaten 68,46 milyar dolar. Yeni bir nükleer santral bile yapmadan, tamamen rüzgar ve güneşe yapılacak yatırımlarla aynı senaryoyu kömürsüz bir enerji üretim iklimi için gerekleştirmek istediğimizde yatırım miktarımız 20 milyar dolar artıyor, 88,74 milyar dolara ulaşıyor. (Nükleer santral yapmak istersek toplam yatırım ihtiyacı 118 milyar dolara yükseliyor.)

Yatırıma harcanacak para belki fazladan 20 milyar dolar ama enerji fiyatında elde edilecek ucuzluk bu aradaki farkı fazlasıyla kapatıyor; üstelik bir ilave teşvik vermeye de gerek yok. Kaldı ki, Türkiye tasarruf edeceği 100 milyon tonun üzerindeki karbon salımları sayesinde yapacağı karbon ticaretinden aynı dönemde 30 milyar doların üzerinde gelir elde edebilir zaten.

En büyük kazanç ise, elektrik üretiminde tamamen yerli ve yenilenebilir kaynakların seviyesinin bugünkü yüzde 40’tan yüzde 73,6’ya yükselmesi olacak.

Kısacası, yerin altındaki kömürü ne çıkaralım ne yakalım, daha kazançlı olacağız.

YORUMLAR (21)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
21 Yorum