‘Gerçek-ötesi çağı’ değil, ‘Geri zekâlılık çağı’
Elinizin altında, akıllı telefonunuzun ekranındaki sosyal medya şöyle çalışıyor:
Siz bir paylaşım yapıyorsunuz. O paylaşımın “etkileşim” alması bekleniyor. Yani birisi “like”layacak, cevaplayacak veya mesajınızı kendi izleyicilerine yeniden gönderecek.
Algoritma, hiçbir etkileşime girmeyen mesajları görmezden geliyor. O kadar ki, mesajınızı normalde sizi izleyen minik veya kalabalık kitleniz bile görmeyebiliyor.
Aynı algoritma etkileşime giren mesajı hemen bir kenara not ediyor. Onun daha fazla etkileşime girmesini ümit ediyor ve daha çok insana gösteriyor. Etkileşim sayısı arttıkça mesajı görenlerin sayısı da artıyor. Sizin etkileşimleriniz arttıkça takipçi sayınız da artıyor.
Algoritma daha fazla etkileşim peşinde, peki siz neyin peşindesiniz? Siz de aynı şeyin peşindesiniz. Aldığınız her etkileşim, beyninizde biyo-kimyasal etki yaratıyor. O etkiyle daha fazla tatmin olmuş, daha fazla beğenilen, daha başarılı biri olarak kendinizi hissetmeye başlıyorsunuz.
Bu hislerin tamamı, aynen uyuşturucu/uyarıcı maddeler gibi sizde bağımlılık yaratıyor. O yüzden telefonu elinizden bırakamıyorsunuz. O yüzden akşam yediğiniz yemeği, asansörde aynaya yansıyan suretinizi veya siyaset hakkında, ülkenin hali hakkında yüksek fikirlerinizi paylaşmadan duramıyorsunuz.
Siz bunları paylaştıkça algoritma sizin paylaşımlarınızı işaretlemeye, onları başkalarına, az etkileşim-az kişi/çok etkileşim-çok kişi kuralıyla, göstermeye devam ediyor. Algoritma sizi besliyor, siz algoritmayı. O sırada Mark Zuckerberg de ellerini ovuşturuyor, kumbarasına düşen paraları saymaya devam ediyor.
Bazı analistlere göre bu düzenin sokak köşesinde eroin satmaktan farkı çok az. Mekanizma aynı mekanizma çünkü; siz Mark Zuckerberg’in para kazanmasına yardımcı oluyorsunuz, o da sizin bağımlılığınızı desteklemeye devam ediyor.
Eroin satıcısı benzetmesi fazla gelmiş olabilir ama sosyal medyaların varlığının toplum hayatı ve sosyal doku üzerinde yarattığı sonuçlar sahiden çok vahim.
Örneğin bundan 20 yıl önce, birisi karşımıza geçip “Dünya düzdür” dese ona bir tuhaf bakardık herhalde. Çünkü dünyanın düz olduğuna inanan son kişinin Orta Çağ’da yaşadığını düşünürdük. Ama bugün öyle değil; tek başına YouTube sayesinde yüzbinlerce insan dünyanın düz olduğuna inanıyor, inanmakla kalmıyor sizi de ikna etmeye çalışıyor.
Amerika’da milyonlarca insan, bir takım internet forumlarında Q-Anon takma adıyla yazan kişinin teorilerinin doğru olduğunu düşünüyor. Teori şu: Dünyayı Demokrat Parti içinde örgütlenmiş, hepsi şeytana tapan ve küçük çocukları cinsel obje olarak satan bir grup insan yönetiyor; Donald Trump Amerika’yı bu insanlardan kurtarması için Pentagon içinde örgütlü derin devlet tarafından iktidara getirdi ama o şeytana tapanlar grubu seçimde hile yapıp Trump’ı başkanlıktan indirdi. Daha da ilginci şu: O şeytana tapan ve dünyayı yöneten grubun karargahı da, Washington DC’deki bir pizzacının bodrumunda.
***
Bir İngilizce sözlük yaşadığımız çağa gayet kibar bir isim buldu, “Gerçek ötesi çağı” dedi.
Evet, elbette gerçek ötesi çağındayız. Neredeyse bütün modern tarih boyunca “gerçek” bir tane değil, birden fazlaydı. Özellikle siyasi fikirler söz konusu olduğunda birinin “gerçeği” veya “hakikati” ile diğerinin “hakikati” aynı değildi.
Ama bu birden fazla gerçek bulunması meselesi, her gün ve günün de her dakikasında uğraşmamız gereken bir konu değildi. Zaman zaman bu konuyla yüzleşiyorduk, o bile bizi yoruyordu.
Ne var ki internet, en çok da sosyal medya, bu farklı gerçekler meselesini her günün ve günün de her dakikasının meselesi haline getirdi. Çünkü başta da söyledim, sosyal medyanın para kazanma metodu bu zaten. Bizim aramızda ayrılık gayrılık olacak, sosyal medyada deli gibi kavga edeceğiz ki, Mark Zuckerberg para kazansın.
Kısa sürede “gerçek ötesi”nin de ötesine geçtik. Çünkü bağımlılık böyle bir şey; daha fazlasını ve daha fazlasını istiyoruz.
Hep birlikte beyinlerimiz dumura uğradı. Şarkıda geçen “Adem ile Havva”nın Hazreti Adem ile Hazreti Havva olma ihtimalini tartışmıyor bile birileri, öyle olduğundan emin. Onlara dönüp “Bu bir şarkı sözü/şiir… Orada geçen Adem ile Havva da erkek ve kadın yerine kullanılan bir metafor” demenin hiç anlamı yok. Beyinler dumura uğradı bir kere. Kaldı ki, paylaşıyorsun, etkileşim alıyorsun, daha ne olsun?
Sanmayın ki böyle şeyler sadece Türkiye’de oluyor. Hayır. Dünyanın neredeyse her yerinde sosyal medya benzer sonuçlar üretiyor.
Çok eskiden kalma bir slogan geliyor aklıma: “Dışkı yiyin, milyonlarca sinek yanılıyor olamaz.”
Bütün dünya bu sloganı kendine şiar edinmiş gibi. Bir koyun uçurumdan atlıyor, hop arkasından bütün sürü onu izliyor.
Bir sersem bir laf ediyor, a bir bakıyoruz Cumhurbaşkanı bile peşine takılmış o sözün.
Yazık hepimize.