Anayasa Mahkemesi’nin fethini taçlandırmak
Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesi var. Bu üyelerin tamamı birbirine eşit. Anayasa Mahkemesi Başkanı onların amiri değil. Ama yine de mahkeme başkanlığı önemli bir konum. Başkan, bu sıfatıyla mahkemenin bürokrasisinin başı ve en önemlisi mahkeme adına gerekirse çıkıp konuşan kişi.
Anayasa Mahkemesi’nin bugünkü başkanı Zühtü Arslan’ın mahkeme başkanı olarak süresi doldu.
Kendisi yeniden aday ama başka başkan adayları da var. Zühtü Arslan, mahkeme üyeliğine Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde atanmıştı. Arslan, mahkeme kararlarında hep liberal ve özgürlükçü görüşleriyle biliniyor.
Geçmişte anayasa mahkemesi üyeleri içinde liberal özgürlükçü görüşler azınlıkta olurdu. Ağır basan görüş, daha otoriter ve daha devlet yanlısıydı. Katı laiklik uygulamaları, başörtüsü yasağı dahil mahkemenin bu otoriter yapısından kaynaklanırdı.
Sonra Abdullah Gül’ün döneminde mahkemedeki liberal-özgürlükçü üyelerin sayısı arttı, nitekim bu sayede mahkemenin görüşleri de bir hayli yumuşadı ve özgürlükleri genişletici yönde ilerledi.
Bu dönemde mahkeme kendine o kadar güveniyordu ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin rolünü yurt içinde üstlendi, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu açıldı. Yani Türkiye’de insan haklarının çiğnendiğini düşünenler artık AİHM’den önce AYM’ye başvuruyordu.
Fakat Anayasada 2017’de yapılan değişiklikler ve Tayyip Erdoğan’ın yaptığı atamalar mahkemede dengeyi bir kez daha otoriter muhafazakarlardan, devlet yanlılarından tarafa çevirdi.
Bugün pek çok Anayasa Mahkemesi kararına yansıyor, üyeler arasında kabaca bir 9-6 dengesi var. 9 kişi otoriter devlet yanlısı bir ideolojik tutum içinde; 6 kişi ise liberal ve özgürlükçü cephede.
Ancak bu dönemin otoriter devlet yanlıları ile mesela 20 yıl öncenin otoriter devlet yanlılarını ayıran önemli bir çizgi var. Bu kez mahkeme çoğunluğu laiklik konusunda o kadar da katı bir tutum içinde değil.
Ama geri kalan konularda; yani bireye karşı devleti yüceltmek, özgürlükleri değil devletin bekasını önceliklendirmek, kimi böyle “beka öncelikleri” söz konusu olduğunda zamanında mahkemenin aldığı meşhur 367 kararındaki gibi hukuku eğip bükmek gibi şeylerde eski mahkemeyle yeni mahkeme arasında ciddi benzerlikler var.
Tabii sadece bu da değil. Bir de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın mahkemeye üye olarak atadığı kişilerin liyakat ve yeterlikleri konusu da zaman zaman gündeme gelen bir şey.
Bu atamalar içinde en çarpıcısı, İstanbul’un eski başsavcısı İrfan Fidan oldu.
Türkiye’de hukukun üstünlüğünü temsil eden Anayasa Mahkemesi’ne İrfan Fidan bir anlamda hukuka karşı hile yapılarak atandı. Önce savcılıktan Yargıtay üyeliğine jet hızıyla geçti; ardından da Yargıtay’da neredeyse hiç çalışmadan bu yüksek yargı organının Anayasa Mahkemesi üye adayı olarak adı Cumhurbaşkanı’na bildirildi. O da atamayı yaptı.
Şimdi o İrfan Fidan, Anayasa Mahkemesi başkanlığına aday. İddia o ki, kimi Anayasa Mahkemesi üyelerine “İrfan Bey Cumhurbaşkanımız tarafından da destekleniyor” diye telefonlar gelmiş.
Dediğim gibi AYM Başkanı, AYM üyelerinin amiri veya patronu değil; onlarla eşit seviyede. Ama yine de son derece önemli bir görev mahkemeye başkanlık etmek.
İrfan Fidan’ın mahkemeye başkan olması, esasen bu mahkemenin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından gerçekleştirilen “fethi”nin taçlandırılması anlamına gelecek.
Yoksa mahkemenin yönü değişeli, kararları çok önceden gayet doğru biçimde tahmin edilebilir hale geleli çok oluyor.