Amerika’da Biden parantezi kapanırken...
Kasım ayında Amerika’da Başkanlık seçimi yapılacak. Seçimde eski başkan Donald Trump ile mevcut başkan Joe Biden’ın yarışacağı kesin gibi bir şey.
Trump’ın Biden’a karşı kazanması çantada keklik değil elbette. Bu ülkedeki Cumhuriyetçi-Demokrat kutulaşması, bizim ülkemizdeki kutuplaşma kadar, hatta daha fazla keskin.
Ama şöyle söyleyeyim: Biden’ın kazanma ihtimali, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Tayyip Erdoğan karşısındaki kazanma ihtimaline benziyor. Yani, Trump’ı sevmeyen, istemeyen ve ondan korkanlar oy verirse Biden kazanabilir ancak. O yüzden, bugünden bakınca Trump’ın şansı yüksek gözüküyor; Biden’ın dört yıl önceki başarısını tekrarlaması ise görece düşük olasılık.
İki aday Amerika için de, dünya için de neredeyse birbirinin tersi görüşleri temsil ediyor. Bizi tabii, iki başkanın dünya ile ilgili görüşleri ilgilendiriyor esas olarak.
Donald Trump dün Güney Carolina’da bir konuşma yaptı ve NATO anlaşmasını yerle bir etti, aslında resmen Rusya’yı Avrupa’daki ülkelere saldırmaya teşvik etti.
Bu konuşma, beklendiği gibi Amerika’da da, Avrupa’da da ciddi bir şoka sebep olmuş gözüküyor. Daha önce hiçbir Amerikan Başkanı, eskisi yenisi, görevdekisi emeklisi hiçbiri Amerika’nın ‘düşmanı’ bir ülkenin yanında saf tutup dostlarına saldırmasına ses çıkarmayacağını söylememişti. Başından beri NATO’yu ‘Modası geçmiş bir ittifak’ olarak gören Trump bile aslında geçmişte bu kadar ileri gitmemişti.
Bu konuşma öyle kolay kolay görmezden gelinecek bir şey değil; seçimi Biden kazansa bile Amerika’nın müttefikleri Trump zihniyetinin Amerikan siyaset dünyasında artık ciddi bir yer edindiğinin farkında, o yüzden eski dünya düzeninin artık sürmeyeceğine iyice kanaat getirmiş olmalılar.
Neydi eski dünya düzeni? Aslında görece basit bir şeydi: Dünya ticaretinden Amerika kazançlı çıkacak, karşılığında da en azından kendi ittifak sistemleriyle barışı sağlayıp ticaretin mümkün olmasını sağlayacaktı.
Tam bu sebeple örneğin bugün Kızıldeniz’in girişinde Amerikan ve İngiliz donanmaları var; dünya ticaretini tehdit eden İran destekli Yemenli Husilere karşı askeri harekat yapıyor, Suveyş kanalından gemi trafiğinin kesilmemesini sağlamaya çalışıyor.
Bu düzenin kurulduğu 1945 yılından bu yana dünya ticaretinden Amerika kazançlı çıkıyor ama bu kazanç son 20-30 yıldır Amerikan halkına refah olarak yansımıyor. Trump zihniyetini yükselten şey de bu.
Amerika’da işçi sınıfının ve alt sınıfların refahtan aldıkları payın azalması. Buna karşılık son 20-30 yılda refahtan aldığı pay artan orta üst sınıflar ve zenginler artık ‘solcu’ Demokrat Parti taraftarı. (Türkiye’de de benzer bir durum yok mu? Son 6-7 yılda orta ve orta alt sınıfların refahtan aldığı pay çok azaldı ama onların Ak Parti’ye siyasi desteği azalmadı. Buna karşılık orta üst sınıflar ve zenginler büyük ölçüde ‘solcu’ CHP seçmeni.)
Amerika’nın kendi içine dönüp bu refah paylaşımında yanlış giden şeyleri düzeltecek yerde dönüp askeri harcamaları azaltmaya, ABD’nin dünyadaki polislik ve güvenlik sağlama görevlerini düşürmeye çalışması, temelde ‘Biz bize yeteriz, dünyaya ihtiyacımız yok, bizim ne işimiz var uzaklardaki savaşlarda’ diyen 100 yıllık Amerikan izolasyonculuğunun yeni bir versiyonu. Trump popülizminin önemli bir unsuru bu izolasyonculuk.
Türkiye, ‘stratejik ortağı’ Amerika tarafından yarı yolda bırakıldığını çoktan fark etti, bir süreden beri kendi göbeğini keni kesmeye çalışıyor. Bu yolda sık sık hatalar yapıyor, kendi çıkarının nerede olduğu konusunda kafa karışıklığı yaşıyor olsa da, Türkiye doğru yolda.
Avrupa’nın yarı yolda bırakıldığını anlaması için ise Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması gerekti. Ancak bu saldırıdan sonra Almanya ve Fransa gibi büyük Avrupa ülkeleri kendilerini savunmak için güçlü ordulara ihtiyaçları olduğunu anladılar. Yarın Rusya tehdidi sınırlansa bile Avrupa’nın bu ihtiyacı devam edecek.
Trump şoku çok ciddi. Hazırlıklı olmakta fayda var.