AK Parti oyları Konda’ya göre yüzde 33, Panaroma’ya göre yüzde 35

Evet, araştırmalara göre Ak Parti oyları uzun zamandan beri ilk kez arttı. Bu artış da Ocak ayında gözlendi.

Ben en ciddiye aldığım iki araştırma diye Konda ve PanaromaTR’nin rakamlarını burada kullanıyorum ama geri kalan bütün araştırmalarda da ama az ama çok Ak Parti oylarında yukarı yönlü bir hareketlenme gözlendi geçen ay.

Nereden geliyor bu artış ve kalıcı mı?

Pek çok uzman gözlemcinin ortak görüşü iki önemli faktörü öne çıkarıyor: 1. 20 Aralıkta kur istikrarının sağlanması; 2. Asgari ücretteki artış.

Eğer Ak Parti oyları gerçekten ve sadece bu iki faktör yüzünden yukarı yönlü kıpırdandıysa iki şeyi söylemek lazım:

1. Bu artış, ne hayat pahalılığında ne de dolar kurunda kalıcı bir iyileşme sağlanamayacağı için son derece kırılgan, gelen oyların daha fazlası kolayca gidebilir;

2. Ak Parti yalandan bile olsa iki hareketle bu kadar kolay oy toparlanması yapabiliyorsa seçmen henüz bu partinin bir alternatifini göremiyor demektir ve Tayyip Erdoğan iktidarı benzer manipülasyonları seçim döneminde de yapıp sert oy artışları sağlayabilir.

Evet, belki fark ettiniz, iktidarın oy kaybında veya kazancında muhalefeti bir faktör olarak zikretmedim; çünkü değiller.

Ak Parti ve Erdoğan iktidarı seçmenden “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” dışında bir benzetme bulamadığım bir taktikle oy arttırmayı başarıyorsa, zaten kendi kendisinin yarattığı sıkıntılarla yarışıyor demektir. Daha Erdoğan ve Ak Parti seçmeni kendi yokluklarıyla tehdide başlamadılar, bu şartlar altında o taktik de oy kazandıracaktır iktidara.

Muhalefet aylardır kendi iç “diplomasi”si ve hafif bilek güreşleriyle o kadar meşgul ki, Türkiye’nin ana meseleleri üzerinde son derece pasif.

Bir zamanlar “128 milyar dolar nerede” diye yarattıkları fırtınadan bir hayli uzaktalar; tuhaf ve sebepsiz bir özgüven içinde Tayyip Erdoğan’ın kendi kendini imha ettiğine ve zaten seçimi kaybedeceğine şimdiden inanıyorlar.

Ama işte görüyorsunuz, Tayyip Erdoğan da, partisi de orada duruyor; hayal edilebilecek en zor zamanda oy kazanmayı başarabiliyor.

Kasım ayında yüzde 21 olan enflasyon yüzde 48’e çıkmış ve buna rağmen iktidarın oyları artıyor. Türkiye’de sokaktaki insanın muhalefeti hiçbir biçimde iktidar adayı olarak görmediğinin daha açık ne kanıtı olabilir?

Muhalefet partileri zor bela oluşturdukları anayasa ilkeleri metnini açıklamak için “Boy sırasına göre mi oturalım, soyadı sırasına göre mi” tartışmasını yapadursun, seçmen belli ki kendine ümit ışığı gösterecek, sarılacak bir dal arıyor.

O kadar çaresiz ki 13 liralık dolar seviyesini bile “kurtuluş” gibi algılayabiliyor da, mesela Kemal Kılıçdaroğlu’nun, mesela Ali Babacan’ın “Merak etmeyin biz gelince düzelecek” lafıyla karnını doyurmuyor.

Bakın PanaromaTR’nin sonuçlarla ilgili analizinde şu cümleler dikkat çekici:

“Ocak ayında iktidar lehine yaşanan bu oy hareketliliğini, iktidar-muhalefet dengesinde bir kırılma olarak görmek yerine iktidarın imkanlarını ve riskleri ile muhalefetin zaaflarını ve risklerini ele veren bir gösterge olması açısından ciddiye almak gerekir. Ocak ayı, muhalefetin iktidar kanadındaki zaafa yaslanan edilgen siyasetinin kırılganlığını, muhalefet tarafından daha güçlü bir siyasetle karşılık verilmediğinde iktidarın siyasal kurgusunun (oy erimesini durdurma ve muhalefeti baskılama) işleyebileceğini göstermesi açısından önemsenmelidir.”

İşim muhalefete akıl vermek değil ama korkarım Türkiye’nin yarısından biraz azı inanılmaz bir depresyona doğru ilerliyor. Cumhurbaşkanlığının kazanılamaması halinde muhalefet seçmeninde seçim gecesi ortaya çıkacak duyguyu ve öfkeyi tanımlayacak kelime bulmak çok zor.

Evet, Cumhur İttifakı hala toplamda yüzde 41 civarında ve Meclis’te çoğunluğu sağlayamıyor gözüküyor ama parlamento seçimi için beklenen bu sonuç, Tayyip Erdoğan’ın da seçimi kaybedeceği anlamına gelmiyor.

Birkaç ay önceye kadar oldukça avantajlı bir konumda olan muhalefet, belli ki bu avantajın büyüsüne kapılıp Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkarılacak rakip konusunu küçümsemeye başladı; tuhaf bir Cumhurbaşkanı adayı sohbetleri yapılır oldu, Kemal Kılıçdaroğlu ciddi ciddi kendisini aday adayı olarak konumladı.

Oysa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir süreden beri rakip olarak en ciddiye aldığı ismin Ekrem İmamoğlu olduğunu açıkça belli ediyor. İktidarıyla İmamoğlu’nun üzerine gidiyor, kendisi konuşmalarında Kemal Kılıçdaroğlu’nu değil İmamoğlu’nu ciddiye aldığını gösteriyor.

Siyasi gerçekçilik, muhalefet cephesinin HDP dahil bir cephe olarak açıktan veya zımni bir anlaşmayla hareket etmedikçe Tayyip Erdoğan’ı deviremeyeceğini, parlamentoda ise bırakın anayasa değiştirmeyi yasa çıkaracak çoğunluk bile oluşturamayabileceğini bize gösteriyor.

Kaldı ki, (HDP hariç) muhalefet Meclis’te yasa çıkaracak 301 kişilik bir çoğunluk elde etmeyi başarsa bile birlikte hareket edip edemeyeceği son derece meçhul. Ayrıca karşılarında demir bilye gibi bir Ak Parti muhalefeti bulacaklar.

Muhalefet, Meclis kadar Cumhurbaşkanlığı seçimine de odaklanmaz, ortaya yarından tezi yok çıkaracağı adayın her gün Tayyip Erdoğan’la göze göz dişe diş mücadele etmesini sağlayamazsa, kaçınılmaz bir sona doğru gidiyor demektir.

YORUMLAR (93)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
93 Yorum