Uygarlaşmanın neresindeyiz?
Ekonomi diye bir bilim var mı, yok mu?
Geçen yazıma böyle başlamıştım. Mesela kimyaya, mesela mekaniğe bilim derken tereddüt etmiyoruz da iş ekonomiye gelince pek emin değiliz galiba. Suya sodyum atarsanız hidrojen çıkar ve tutuşur. O alevi kötü niyetliler yaktı, demek kimsenin aklına gelmez. Ama ekonomide ve sosyolojide böyle sebep-sonuç ilişkilerine pek inanılmıyor. Hatta sebeplerle sonuçları karıştırıyoruz. Sonra da ekonomide yapıp ettiklerimiz bizi amacımıza ulaştırmayıp ters tepiyorsa “Hata yaptık!” diyemiyoruz. Hainleri, fırsatçıları, spekülatörleri, hele hele mümkünse kahrolası dış güçleri suçluyoruz.
Sosyolojinin, ekonominin de kuralları olduğu, sebep-sonuç ilişkileri bulunduğu ilk ne zaman akıl edilmiş acaba?
İŞ NEWTON'LA BAŞLAMIŞ
Sanırım dünyayı bilime ikna eden en büyük adımı Newton atmış. Çok basit üç kanunla tavandaki avizenin sallanmasından gökteki ayın hareketine kadar her şeyi hesaplayıverince insanlar, “Elmanın yere düşeceğini bildin, hadi pazarda ne olacağını da bilirsin!” diye yüklenmişler. Bu latife tabiî, eğer kabul ederseniz. Fakat gerçekten Newton, tabiat bilimlerinin olgunluk çağının işaret topudur.
Gel gör ki toplum bilimleri, fizikten daha karmaşık. Milyonlarca insanın psikolojisi, o da yetmez onların birbiriyle trilyonlarca ilişkisini öyle sarkacın hareketini hesapladığınız gibi hesaplayamazsınız. Yine de toplum, sebep- sonuç ilişkileri ile hayatını sürdürür. Muhakkak Newton, toplumla, ekonomiyle uğraşanların umutlarını aniden tavan yaptırdı. Ağızlarını sulandırdı.
Fiziğin başarısı üzerine hemen “Toplumun kanunlarını da bulalım!”, “Ekonomin kanunlarını da keşfedelim!” düşünceleri doğdu. Bir dizi erken doğum! Sosyolojinin kurucularından August Comte, bugün sosyoloji dediğimiz bilime “Sosyal Fizik” demiş! Umudu bu sözünden bellidir. Aşırı basitleştirmeler, aşırı umutlar... Marks ve Engels’in “Tarihi Maddeciliği” de öyle değil mi? Adam Smith’in “Görünmez El”inde de bir Newton denklemi umudu yok mudur?
EMİRLE EKONOMİ MÜMKÜN MÜ?
Şimdi şu tarihlere bakın: Newton, Principia 1687; François Quesnay, Tableau économique (Ekonomik Tablo) 1758; Adam Smith, Milletlerin Zenginliği 1776; Karl Marks, Kapital (1. Cilt) 1867. Pozitivist August Comte’u da Smith ile Marks arasına yerleştirebilirsiniz. Newton en sağlamları tabiî. Diğerlerini değişen derecelerde tenkit edebilir, öngörülerini çürütebiliriz. Fakat müşterek kabulleri şudur: “Evet, toplum da ekonomi de bilim metoduyla incelenebilir. Bu alanların da kuralları, kanunları vardır.” Bunların üstünden asırlar geçti. Konuları daha karmaşık ve zor olduğu için toplum bilimleri fizik kadar, kimya kadar hızlı gelişmedi ama yine de gelişti. Artık kimse “Hayır, ben emirle ekonomiyi yürütürüm!” diyemiyor. Diyemiyor, değil mi? Yoksa diyenler mi var?
Yukarıda saydıklarım arasında en az popüleri galiba François Quesnay. 1758 tarihli eseri, Tableau économique; Ekonomik Tablo. O eserdeki fikirlerin güzel bir özetini, sosyolog Norbert Elias’ın Medenileşme Süreci (1939) eserinden alacağım. Alıntılara başlamadan not düşeyim: Quesnay fikirlerinde tek başına değil. Bir akım, bir okul var ve kendilerine “Fizyokrat” diyorlar. Yine biraz doğa, yine biraz Newton var işin içinde…
ŞİMDİ BİZ HANGİ ÇAĞDAYIZ?
Dönelim Norbert Elias’ın, Quesnay üstüne yazdıklarına:
“…Quesnay ve Fizyokratlar, toplumun ekonomi hayatını epey bağımsız bir süreç olarak tanımladı. Malların üretimi, dolaşımı ve yeniden üretiminden ibaret kapalı bir döngü. Toplum hayatının akla uygun doğma kanunlarından söz etti. Düşüncesinin merkezine bu fikri alan Quesnay, ekonominin kapalı döngüsüne olur olmaz müdahalelere karşı çıktı. Hükümdarların, keyiflerine göre cahilce fermanlar çıkarmamalarını, toplumdaki süreçlere yön verebilmek için toplum kanunlarının farkına varmalarını istedi.
“Temelde Fizyokratların ortak tutumları son derece basitti: Hükümdarların her şeye kadir olduğu ve insanların bütün işlerini uygun gördükleri gibi düzenleyebilecekleri fikri yanlıştır. Toplumun ve ekonominin kendi kanunları vardır ve bunlar, yöneticilerin akıl dışı müdahalelerine ve güç kullanımına direnir.”
Norbert Elias, “Uygarlaşma Süreci” diyor… Sofra adabından devlet yapısına kadar her şeyin hep yükselen bir medenileşme süreci içinde yürüdüğünü söylüyor. Gittikçe daha edepli, gittikçe daha uygar toplumlara doğru.
Fizyokrat hareketi 18. asırda, Quesnay’ın Ekonomik Tablo’su 1758’de olduğuna göre sizce bugün Türkiye Uygarlaşma Sürecinde hangi çağı yaşıyor?