Sanat için sanat mı, ideoloji için sanat mı?

Hoppala, bu da nereden çıktı diyeceksiniz. 1980’e kadar çok sorulan bir soruydu ama sonrasında pek duymadım. Belki cevabını buldular ondan susmuşlardır. Pek sanmıyorum ya...

Sanat, sanat için mi; ideoloji için mi sorusuna ne cevaplar verilmiş? Cemil Meriç, “İzmler idrakimize giydirilen deli gömlekleri.” der. (Bu Ülke, İletişim, 26. Baskı, 2005, s. 92) Herhalde bunu söyleyen birine başlıktaki soruyu sormaya cesaret edemezsiniz. Ben de benzer düşüncelere sahip olduğum için, 1976-77’de Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi’ni yazarken, “ideoloji” kelimesini kullanmaktan kaçındım; “fikir sistemi” dedim.

NECİP FAZIL ÜSTAD NE DEDİ?

Zıt bir örnek… Yetmişler olmalı, Türk Edebiyatı Vakfı’nın toplantı salonundayız. Necip Fazıl konuşuyor. Ortaya başlıktakine benzer bir soru atıldı. Necip Fazıl, sürekli göz kırpma tiki şiddetlenerek kükredi: “İdeolojisiz insan hayvandır!”. Necip Fazıl her söylediğini kükremek zorundaydı.

Mesleği buydu. İnsanlar ondan kükremesini beklerdi. Bu tehlikeli bir alışkanlık. Çünkü insan, geçimini bu yolla temin ediyorsa, bir gün “ŞEREFSİZİM KARADIR KARA!”, diye kükrediğine başka bir gün, rüzgâr yön değiştirince, “ŞEREFSİZİM AKTIR AK!” diye kükremek zorunda kalıyor. İnternet etiğinde büyük harfle yazmak, bağırmak anlamındadır. Ben de büyük harfleri bu anlamda kullandım! Kükremekten, yabancı dillerde “bombastik” denilen tarzı kastediyorum. Gerçi bugün siyasetçilerimizin çoğu her salı bombalar patlatıyor; bombastik konuşuyor. Ben kendi hesabıma o kadar bomba bulamam. Onlar çok sıkıntı çekmiyor. Belki her hafta yeni bombalar bulmakla, saldırılacak yeni hedefler, hasımlar tayin etmekle görevli “think-tank”ları var! Bombastik siyasilerimiz de, tıpkı Necip Fazıl gibi bugün haykırarak ak dediklerine, hiç tereddüt etmeden ertesi gün kara diyorlar. Bu hastalıklı tavır maalesef onlardan sudur ile toplumun tamamına yayılıyor.

Necip Fazıl rahmetlinin avucunu masaya gürültülü bir şekilde vurup kükrediği “… hayvandır!” lafından sonra rahmetli Gültekin Samancı’nın kalkıp salonu terk ettiğini hatırlıyorum. Türk Edebiyatı Vakfı’nın seçkin dinleyici topluluğu da Samancı kadar göstermemekle beraber aynı duyguyu paylaşmıştı. Salondaki hava buydu.

YILDIZLARIN SÖNECEĞİ GÜNE YILDIZLAR SAKLADIM

İdeoloji için sanatı Arif Nihat Asya Hocamıza sorduğumda o, biraz öfkeyle, şöyle cevap vermişti: “Sanatı eşek yapıp ideolojiyi onun sırtına bindirmeye çalışıyorlar!”. Arif Nihat Asya, yirminci asırda Türkçenin, hiç şüphe yok, önde gelen şairlerindendir. Tek eksiği, zamanının basınındaki “sosyal içerikli” popüler ideolojisine uymayıp kafasının dikine gitmesidir. Türkçülük yapmasıdır: “Benim dedemle yan yana yazılı kalacak adım/ Yıldızların söneceği güne yıldızlar sakladım.” Gerçekten de o yabancı yıldızlar söndü, Arif Hoca’nın yıldızları gökyüzündeki yerlerini koruyor. Rahmet olsun.

Peki, sanat için sanat mı, ideoloji için sanat mı?

Önce şunu soralım: Sanat nedir?

Sanat, sanatçının okuyana, seyredene, dinleyene şöyle hitabıdır: “Bak! Ben böyle böyle hissediyorum. Böyle anlıyor, böyle duyuyorum. Böyle seviyorum; böyle isyan ediyorum!” Burada samimiyet vardır, sanatçının yüreğinin, ruhunun, karşısındakine açılması vardır.

BİLMESEK DE, GÖRMESEK DE SAMİMİYETSİZLİĞİ ANLARIZ

Biliyor musunuz, şiirden romana, resimden müziğe ve sahneye, bütün sanatlar aslında bu ruhunu açma isteğinin kapılarıdır. Sanatçı sanatını yaparken arada sırada içini dökmez. İçini dökmek için sanat yapar. İçini dökmeden yaşayamaz.

Sanatçının pek tabiî kendi değerleri de vardır. Belki bir fikir sistemi veya bir ideolojisi vardır. Sanatçının ruh hâli de kafasındakiler, aklındakiler de sanatına yansıyacaktır. Yürek ve ruh açıldığında onu okuyan, dinleyen, seyreden, yalnız duyguları değil, fikirleri de hissedecektir, görecektir. Bu, ideoloji için sanat yapmak değildir. Sanatçı içini dökerken fikirlerini filtrelerse bu samimiyetsizlik olur.

Yapılmaması gereken, samimiyeti ortadan kaldırıp, teleprompterden nutuk okur gibi, şiiri, nesri, resmi veya oyunu ideolojiye bakarak icraya kalkmaktır. İnsanoğlu samimiyeti ve samimiyetsizliği derhal anlar. Bunu hocalık tecrübemden de biliyorum. En cahil öğrenci, konu hakkında hiçbir şey bilmeyen öğrenci bile, hocanın bilmediği konularda bilir gibi davranmaya çalıştığını derhal hisseder. Sanat yaptığınız zaman da muhataplarınız duygularınız ve fikirlerinizi samimiyetle mi iletiyorsunuz, yüreğinizi ve ruhunuzu açıyor musunuz; bunu hisseder. Yok, samimî değilseniz ve sözde sanat yoluyla kanaat enjekte etmeye çalışıyorsanız, bunu da hisseder. İdeoloji için sanat tam da bu ikincisidir işte. Ancak o zaman sanat ortadan kalkar. Sanat diye ortaya koyduğunuz ürün, aynı deli gömleğini giymişlerin dışındakilere lezzet vermez.


“Şöyle şöyle yazayım da okuyucuyu tavlayayım” pek acemice bir davranıştır. Çünkü okuyucu maksadınızı derhal sezer. Samimiyet detektörleri insanın genetiğinde var; çok şükür.

YORUMLAR (54)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
54 Yorum