Öğretemiyoruz, öğrenemiyoruz
Bir milletin geleceği için en kritik sermaye nedir dersiniz? Toprak mı? Madenler mi? Kurulu fabrikalar mı? Merkez bankası rezervi mi?
Hiçbiri… En kritik sermaye şüphesiz insan sermayesidir. Bir de o insanların birlikte başarma gücünü gösteren sosyal sermaye veya toplum sermayesi. Sonuçta toplum sermayesi de insan sermayesi üstüne kurulur.
İnsan sermayesi ile başlayalım. İnsan sermayesi ülkedeki insanların tek tek bilgi ve becerilerinin toplamıdır. Bunu arttırmanın yolu eğitimdir. İşin içinde öğrenme de insan sermayesini etkiliyor. İnsan sermayesi ölçülürken insanlarınızın yıl cinsinden iş tecrübesi de dikkate alınır. Fakat 21. asırda bilgi ve becerinin temeli eğitimde atılır.
İNSAN SERMAYEMİZ NE KADAR?
Biz, insan sermayesinde ne hâldeyiz? Çağdaş insan her şeyi ölçüyor. Slogan şudur: Ölçmezseniz iyileştiremezsiniz. İnsan sermayesinin de ölçüleri var. OECD’nin PISA ve PIAAC’ı bunlardan bazıları. Ölçümlerde OECD ortalamalarının altındayız. Eğitimimizin kalitesi hakkında başka ipuçları da var. Her yıl orta ve yükseköğretimde çeşitli sınavlar yapılır. Hepsinin heyecanını haberlerde izleriz. Sonra sıfır alan, 20 sorudan, 40 sorudan ancak birkaçını bilebilen çoğunluk haber olur. Her yıl bu acı haberler tekrarlanır.
Ayrıntılı ölçüleri bir yana bırakalım. Öğrenilip öğrenilmediği çok kolay anlaşılan bir bilgi, yabancı dildir. Bizim çocuklarımız gittikçe daha küçük yaşlarda başlayarak haftada saatlerce yabancı dil dersi alır. Bu üniversitede de devam eder. Sonuçta, bütün öğretimi yabancı dille yapan bir azınlık dışında bir yabancı dili hakkıyla bilenimiz pek azdır. Aslında fenden matematiğe, sosyal bilgilerden Türkçe yazmaya kadar birçok alanda da hâlimiz yabancı dilden farksızdır. Fakat bu alanlardaki beceriler, daha doğrusu beceriksizlikler yabancı dil yetersizliği kadar kolay anlaşılmıyor.
Niçin?
Geçen yazımda Amerikan Psikoloji Derneği APA’nın eğitimin her kademesinde geçerli bazı bulgularından bahsetmiştim. En önemlisi iki bulguydu. Kolay anlaşılan iki bulgu:
Öğrencinin iç motivasyonu, dışardan havuç- sopa yöntemiyle verilecek motivasyondan üstündü.
Konuyu öğrenme ve konuya hâkim olmayı hedefleyen öğrenciler, sınav yarışında öne geçmeyi hedefleyen öğrencilerden daha iyi öğreniyordu.
HER ŞEY SINAV İÇİN
Bu iki sonucun birbiriyle ilişkisi de açık. “Ben bu konuyu öğreneceğim, bu işin ustası olacağım, bu alana hâkim olacağım.” iç motivasyondur. “Yarışı kazanacağım.” dış motivasyona daha yakın. Sınav sonuçlarının belirlediği sıralama hem havuçtur hem de sopa.
Bizim öğrenim dünyamızı düşünün. Her şey sınav içindir. Sınavda diğerlerinden daha çok net doğru yapmak her şeyin üstündedir. Hâlbuki sınav, konuya hâkimiyeti, ustalaşmayı ölçmek için yapılır değil mi? Türk öğrenci akıllıdır. Daha çok net doğru yapmak için konuya hâkim olmasının gerekmediğini keşfetmiştir. Konuyu öğrenmek değil sınav kazanmayı öğrenmek… Artık hepimiz ikinci için birincinin şart olmadığını biliyoruz. Hatta konuyu öğrenmeye çalışmak zaman kaybıdır. O zaman anlamakla kaybedilmemeli, eski sınav sorularını çözmeye ayrılmalıdır. Bir de doğru cevabı tahmin tekniklerine. Her konu için yüzlerce eski sorunun çözümünü seyreder ve bu arada doğru şıkkı tahminde ustalaşırsanız, başka hiçbir alanda ustalaşmanız gerekmez.
Akıllı öğrenci ve velilere bu yeni ustalıklarda ücreti karşılığında yardımcı olan koskoca bir endüstri peydahlanmış. Yeni hayat stratejileri geliştirilmiş. Mesela üniversiteye hazırlık için lise son sınıfta açık öğretim lisesine geçmek; böylelikle okula gidip vakit kaybetmekten kurtulmak. Sınava hazırlık dershaneleri pahalı ama onlar çoktan seçmeli testte başarılı olmanın uzmanı.
TARİH, EDEBİYAT GEREKSİZ
Bir ara, “Okulda değil dershanede daha iyi öğreniyoruz.” lafı vardı. Buradaki “öğrenme” de tabii, çoktan seçmeli soru çözmeyi öğrenmeydi. Fakat liseler de yarışa katılmış. Bakın bir fen lisesi müdürü, çocuğunu kaydetmek için gelen bir veliye okulunu nasıl methediyor: “İyi bir yere geldiniz. Burada, fen lisesinde, çocukları sınavlara çok iyi hazırlıyoruz, tarih, edebiyat gibi gereksiz dersleri işlemiyoruz. O ders saatlerinde çocuklara kimya, matematik soruları çözdürüyoruz.” Dikkat edin kimya, matematik dersi de yapmıyorlar. Kimya, matematik soruları çözüyorlar… Veli, “ama çocuğum eşit ağırlıklı…” diye itiraz edince de, “Ne yapacaksınız eşit ağırlıklıyı, iyi bölümler sayısalda.” cevabını alıyor.
Neydi APA’nın bulduğu: Yarışma hedefleyen öğrencinin bilgisi yüzeyseldir. Yarışma hedefleyen öğrenci öğrendiklerini kısa sürede unutur. Yarışma hedefleyen öğrenci kopya çekmeye daha yatkındır. Kime göre? Ustalık, konu hâkimiyeti hedefleyen öğrenciye göre. Fakat öyle öğrencinin bu düzende hiç şansı yok.
Onun için öğrenen de pek yok.