Kimliksizlik!

Ben bugün ne yazayım? Çok zorlanıyorum. Neden mi? İster adli olaylardan bahsedeyim, ister teknolojiden, ister eğitimden: Ben, “bizim” için yazmak istiyorum. Ancak o biz var ya o biz. İşte o bizin kim olduğu belli değil. Aslında “biz” yokuz. Biz olmayınca da ne siyasetin ne sanatın ne alkış ne de yerginin anlamı var.

Eskiden, bir zamanlar, biz “Türk milleti” idik. İktidar sayesinde öyle olmadığımızı öğrendik. Birileri sık sık, “Burada Türk var, AKP’li var, Arap var, alevi var, Sünni var, elma var, armut var…” cinsinden cümleler kurdu ve anladık ki biz, Dubai Havaalanı transit salonu gibi her türlü kimliğin bulunduğu bir yerin sakinleriymişiz. Bu aşurenin adı da “milletimiz” imiş. Adı olmayan, ad verilmesinden korkulan milletimiz. Adı yok ama şüphesiz ki asil, aziz, biricik ve tek milletimiz. Dördün birinin, yani Rabia’nın temsil ettiği milletimiz.

TÜRKİYELİ VE TÜRKİYELİCE

İsmimiz yok mu bizim? Türkiyeli mi diyeceğiz kendimize?

“Türkiyeli”nin birkaç sıkıntısı var. Bir kere İlber Ortaylı’nın söylediği gibi bu yabancı dillere tercüme edilemeyen bir söz. Hadi İngilizcesini, Almancasını falan söyleyin bakalım, söyleyebilirseniz.

Bir başka problem, adama sorarlar, “Alman var, Fransız var, İtalyan, Yunan, Rus var da neden Türk yok?” Bunun tek cevabı var. Onlar millet, biz değiliz. Onlar üstün, biz aşağılığız da ondan. Hani münakaşa “Türkçe Edebiyat” etiketiyle başlamıştı. Alman, Fransız, İtalyan, Yunan, Rus edebiyatı var ama Türk edebiyatı yok. Türk mü? Hşşşt. Kimse duymasın. Irkçılığın lüzumu yok. Aslında “Türkçe” de problemli. Belki onu da “Türkiyelice” yaparız. “Anadoluca” daha iyi galiba. Trakyalılar başlarının çaresine baksın artık.

Türkiyelinin üçüncü sıkıntısı “biz”i, her aklı başında millet gibi millete değil de böyle bir coğrafyaya bağlarsanız başınıza gelecekler. Sorarlar adama “Türkiye” dediğin yerin sınırı neden oradan geçiyor da şuracıktan geçmiyor? Daha önce yazmıştım. 19. asırdan kalma bir harita geçmişti elime ve Batı Trakya’dan Adriyatik’e uzanan bir şeridin üzerinde “Turkey” yazıyordu. Yani Türkiye… O zaman oralar Türkiye imiş. Şimdi Türkiye değil. Demek ki neymiş: Ülke, millet yaratmıyor. Millet, ülkeye isim veriyor. Millet yoksa ülke de yok. Aslında biz yokuz.

İLKELER VE ANAYASALAR

Akıldane bol. Şimdi birileri çıkıp ülke millete isim verir, bak Kanadalı, Avusturyalı, Yeni Zelandalı vs. diyecektir. Ben de onlara “Bakın”, diyeceğim, “bunlar eski sömürgeler. Hâlâ çoğunun egemenliğini İngiltere Kralı temsil ediyor, cumhurbaşkanları yok; genel valileri var.

Ya Amerika? Amerikalı diye bir millet de yok. Onlar kendilerine Amerikalı değil Amerikan diyor. Sonra da sabahları ilkokullarında çocuklara ant içiriyorlar. Amerikan, ortak bir gelecek, ortak bir geçmiş fakat her şeyden önce ilkelerin tarif ettiği bir millettir. Bu ilkeler Amerikan anayasasında yazar. Amerikan anayasası 1787’de yürürlüğe girmiş ve Amerikanlar üç asırdır başka bir anayasa yapma gereği duymamış. Biz aynı on yıllarda ilk anayasamızı yapmışız ama beğenmemişiz. Beş farkı anayasamız olmuş. 1982’de kabul ettiğimiz sonuncusunu, bir seferinde hükümet şekli dâhil, 21 kere değiştirmişiz. Bugünlerde de halkımız “İsterim de isterim! İlla da yeni anayasa isterim. Yok hayat pahalılığı, yok liyakat, yok adalet, yok iş, bunlar hikâye; ben yeni anayasa isterim. Mevcut anayasa aydınlık değil karanlık, sivil değil, postallı!” diye tutturuyormuş. Nereden biliyorum? Koca koca büyüklerimiz söylüyor. Yalan konuşacak hâlleri yok ya.

ONUN KİMLİĞİ VAR, SENİN YOK

Toplumun ilkeleri anayasaya yazılır. Toplumun ilkeleri yoksa anayasa siyasi ihtirasların yaz-boz tahtasıdır.

Bir yay çizdim ve başa dönüyorum. Biz kimiz? Bizi ne tarif eder?

Şimdi hemen birileri “Biz Müslümanız!” diyecek. Elhamdülillah Müslümanız da başka pek çok Müslüman var. Bunlardan birkaçı size, “Müslüman kardeşim, bak sen de Müslümansın ben de Müslümanım ama senin devletin var, benim devletim yok. Şuradan bir dilim kesip bana ver de benim de devletim olsun; sevaptır!” derse ne yapacaksın? Belki, “Canım bütün Müslümanlar tek devlet.” diye cevap verirsin. O da sana, “Olur, görürsem söylerim. Sen o güne kadar bana bir üçgen kesiver.” diye cevap verir.

Sonuç olarak başa döneyim: Biz kimiz sorusuna cevap bulamıyorum. Bizim için yazmak istiyorum. Ama biz olmayınca bizim için yazmak kolay değil.

Ortada böyle bir kimlik problemi varken, yok 26 sabıkası olan adam niçin sokakta, yok EYT iyi midir kötü mü, yapay zekâ nereye gidiyor gibi konularda da yazmak gelmiyor içimden. Halkımız (milletimiz değil, aman ha!) şizofreniyle mustaripken bunların ne önemi var? Ben kimim? Sen kimsin? O kim?

Aman kimlik siyaseti yapmayalım. Onlar mı? Onlar yapar. Kimlik onların insan hakkıdır. Sen yapamazsın. Çünkü senin kimliğin yok. Onun var.

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum