Kalkınmak için niçin doğruyu yapmıyoruz?
Altmışlı yıllardan itibaren Türkiye’de insanlar, nasıl kalkınacağımızı tartışırdı. Ben 15 yaşındaydım ve çok merak ederdim; nasıl kalkınacağız? Hayatımın geri kalanı da bu soru ve uzantılarıyla geçti. Kitabını bile yazmaya çalıştım: Niçin Geri Kaldık?
Tabi önce kalkınmamışlığımızı kabul etmek gerekiyordu. Evet, biz geri kalmıştık. Yok, biz kalkındık, dünya bizi kıskanıyor gibi laflar edilmezdi. Gerçeği bilmek açısından bugünden ileriymişiz. Aslında kalkınıp kalkınmadığınızı bilmek deha gerektirmiyor. Kişi başına GSMH veya kişi başına GSYH açısından diğer ülkelerle neredesiniz? Bir bakın. 37 OECD ülkesi arasında 30’uncuyuz, yani sondan yedinci. Bakınız, burada: https://data.oecd.org/gdp/gross-domestic-product-gdp.htm Peki arkadan da gelsek, öndekileri yakalayıp geçeceğiz değil mi?
RAKAMLAR TELEVİZYONLARINIZ GİBİ KONUŞMUYOR
Başkanlık Sistemi’ne adım attığımız ve Türkiye’nin uçuşa, kalkışa geçtiği 2017 sonrası var ya. Yine aynı sayfalarda bakın. 2017-2019 arası bizim kişi başına GSYH’mız, satın alma gücü paritesiyle 28 209 dolardan 28 270 dolara çıkmış. Üç yılda binde 2 büyümüşüz. OECD ortalaması 43 550 dolardan 46 650 dolara çıkmış. %7 büyümüşler. 2020 henüz yok tabi. İyi ki yok. Bu eğilimde ara kapanmıyor, açılıyor.
Maalesef rakamlar, televizyonlarımız gibi konuşmuyor. Rakamlar post-gerçeklik çağında değil. Gayet asık suratlı ve sıkıcılar.
Nasıl kalkınacağız tartışması artık yok. Belki var da ben duymuyorum. Artık konumuz o değil. Artık konumuz, kimler kötü, kimler hain. Tabi dış düşmanlarımız var. Hatta dış dostlarımız yok galiba, hepsi düşman. Kabul, ya iç düşmanlarımız? Onlar daha beter ve neredeyse çoğunlukta. Şimdi derdimiz bu. Kalkınma değil. Eh makul. Önce iç ve dış düşmanları bitireceğiz, kalkınma sonra; ama onlar da azalacağına çoğalıyor hainler!
BİRİNCİ SINIF BİLİM VE TEKNİK
Nasıl kalkınacağımızın ilgimizi kaybetmesinin birden fazla sebebi var. Galiba birisi, cevabı herkesin bilmesi. Sorunun cevabını herkes biliyorsa, soru çekiciliğini kaybedecektir. Yarın günlerden ne sorusunun bir cazibesi var mı?
Nedir cevap? Her sahada birinci sınıf bilim ve teknik adamlar yetiştireceksiniz ve ülkenin ekonomik kaynaklarının planlanmasını, işletilmesini, yönetilmesini onlar yüklenecek. Bu kadar basit. Bilim ve teknik derken sadece tabiat bilimlerini ve onların teknolojisini değil, insan ve toplum bilimlerini de kastediyorum. Ekonomiyi, sosyolojiyi, yönetim bilimini, hukuku, siyaset bilimini ve daha nicelerini. Bunları ta 1958 yılında rahmetli Mümtaz Turhan Hoca tane tane anlatmış. Garplılaşma, daha doğrusu, Batı’nın zenginliğine, refahına ulaşmanın yolu budur demiş. Batı’dan veresiye Mercedes ve uçak almak değil, Batı gibi bilim ve teknoloji üretebilmektir demiş.
ÜNİVERSİTELER, ARAŞTIRMA ENSTİTÜLERİ
Birinci sınıf bilim ve teknik adamları kim yetiştirecek? Gayet tabiî üniversitelerinizden. Sizin üniversitelerinizin yetersiz kaldığı alanlarda öğrencileri doktora yaptırmak için dışarı göndereceksiniz; veya hocaları ithal edeceksiniz. Sizin üniversiteleriniz yeterli hâle gelinceye kadar… Aslında bizim kalkınma yolunda yürümemiz, geçmişte kalkınmış ülkelerin ilerlemesinden daha kolay. Çünkü bizim önümüzde örnekler var. Onların nasıl yaptıklarını biliyoruz. Onlar bilmiyordu; keşfetmek zorundaydılar.
Tabi önce, üniversitelerinizin yeterli olmadığını kabul edeceksiniz. Tıpkı kalkınmamışlığınız gibi. Bunun ölçüsü de kolay. Dünya sıralamasında neredeler? Gerideler. Bakınız: https://www.topuniversities.com/university-rankings/world-university-rankings/2020 İlk 100’de, ilk 200, ilk 300, ilk 400’de yokuz. Eskiden vardık. Şimdi yokuz. 18’inci veya 19’uncu olmamızı beklemiyordunuz değil mi? Maalesef okulun çoğalması kaliteyi yükseltmiyor.
NEDEN YAPMIYORSUNUZ?
Nasıl yapılacağını biliyoruz… İlk yüzde birkaç üniversiteniz ve araştırma enstitünüz olacak. Yöneticileriniz bu kurumlardaki bilim adamlarıyla birlikte Türkiye’nin problemlerini çözecek. Türkiye için en yararlı stratejileri kuracak. Bu stratejiler üzerinde çalışmış binlerce doktora öğrencisi çıkacak. Ülkenin dış politikası da eğitim, yatırım politikaları da buralarda yetişmiş birinci sınıf bilim adamlarına danışılarak belirlenecek .
Genç girişimciler teknolojide yeniliklere, inovasyonlara imza atacak. Binlerce patent alacaklar. İnovasyonları kolayca sermayeyle buluşacak. Bütün bunlar rekabet ortamı içinde yürüyecek. Benim yeğen, benim oğlan, benim yandaş değil, en yararlı yeniliği getiren, en kârlı fikri düşünen öne çıkacak. Hakkın korunacağını garantiye alan bir hukuk sisteminiz olacak. Fikir mülkiyeti vatan gibi korunacak. Teşebbüslerinizin çalınmasına, gençken boğulmasına izin vermeyeceksiniz.
Her şey biliniyor. Nerde olduğunuz da, oradan nasıl çıkıp kalkınacağınız da. Niçin hâlâ geri kalıyoruz? Niçin gerekeni yapmıyoruz? Gerekenler yerine başka şeyler mi yapıyoruz?