Grip kafası

Bir ayda ikinci gribimi geçiriyorum. Bu ikincisi en grip grip oldu. Hastalık insanın dünyaya bir farklı bakmasına sebep oluyor. Üç gündür köşe yazımı yazmaya çalışıyorum ve başaramıyorum.

Çocukluğumdan tanıdığım bir ruh hâli, griple birlikte geldi. Size de olmuştur. Hani etrafınızdaki insanların ne yapacaklarını onlar yapmadan önce, ne söyleyeceklerini söylemeden önce bilir gibi olursunuz. Sanki sizin bildiğiniz fakat kendilerinin farkında olmadığı bir senaryoyu sahneye koyar gibidirler. Bu hoş bir hâl değil. Ne olacağını önceden bilirseniz ne yapıp edeceklerine, ne söyleyeceklerine merakınızı kaybediyorsunuz. Dünyaya, sanki dünyanın dışından bakar gibisinizdir. Bıkkınlıkla.

Muhtemelen kafamdakileri o insanlara yansıtıyorum. Onlar öyle ezberlenmiş merasimler yapıp durmuyor. Ben öyle düşünüyorum ve düşündüklerimi görüyorum.

Bir depresyon hâli mi bu?

ALİ TOP AT

Fakat bir bakın haksız mıyım? Neyi yazayım? Süpermarketlerin bitmez tükenmez kâr etme arsızlıklarının, pahalılığa yol açtığını mı? Bunun saçma bir iddia olduğunu ilkokul çocuklarına kolayca anlatabilirim. Değil mi Ali? Topu atmayı bırak da beni dinle. BİM pahalıysa ne yaparsın? ŞOK’a gidersin değil mi? O da pahalıysa Migros’a veya mahalle bakkalına. Biri öbürlerinden hep pahalıysa ne olur Ali? Dükkânı kapatmak zorunda kalır değil mi? Aferin. İşte piyasa kavramına ilk adımı attın. Hadi şimdi topu at.

Peki, koca koca “devlet adamları”, “liderler” bunu bilmez mi? Bilirler ama ne yapsınlar. Her gün yeni bir düşman bulmak kolay mı? Her gün küfredilecek bir hedef bulunacak! Kolay mı devlet adamlığı?
Fakat yine de iyi manevra. Çünkü birkaç ifade var ki bu sihirli sözleri söylediğinizde, insanların onayını garanti alıyorsunuz: “Bitmez tükenmez kâr iştahı!”, “Hep kapitalizm yüzünden!”, “Menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyenler.” Eh kim itiraz edebilir ki? Neredeyse “terörist” kadar etkili. “Süpermarket terörü!”

Nasıl?

Bu iktidar tarafı. Muhalefet farklı. Önce daha hürriyetçi ve demokratik bir anayasa taslağını ilan ettiler. Sonra da ana muhalefet, ekonomi ve toplum bilimleri alanlarındaki ağır toplarına resmigeçit yaptırdı. Bunlar, günlük düşman ve küfür bulmaktan daha zor işler.

ACEMOĞLU NEBATİ’NİN ELİNE SU DÖKEBİLİR Mİ?

Biz asırlardır hep daha demokratik ve hürriyetçi anayasalar yapıyoruz. Eşsiz başkanlık sistemimizi getiren- daha doğrusu fiilen zaten mevcut eşsiz başkanlık sistemimizi kanuna uyduran- mevcut anayasamızı da “darbe anayasasına karşı” yazmıştık. Parti içi demokrasi konusunda bir gelişme var mı, diye dikkatle taradım. Gördüm ki yeni bir şey yok fakat bizde zaten parti içi demokrasi varmış. Buyurun 69. madde: “Siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur.” Bu mevcut anayasamızda da var. Rahatladınız değil mi? Terör ve FETÖ ile iltisaklı bazı şom ağızlılar, partilerimizde demokrasi olmadığını söyleyip dururlar ya.

Uzmanlara gelince… Daron Acemoğlu, Jeremy Rifkin falan, Sayın Nebati ile boy ölçüşebilir mi bunlar? Onların epistemolojik kopuş ve nöroekonomi konularına o derece hâkim olduğunu sanmıyorum. Sayın Bakanımız Nebati, bu başlıkların bir bakıma mucididir. Öyle ki yarın, öbür gün bir Batı üniversitesi nöroekonomi kürsüsü kurmaya karar verir ve bakanımıza iyi bir teklifte bulunursa onu kaybedebiliriz. Ama ne gam. Biz o kardeşimize yetkiyi vermiş ve pahalılıktı, faizdi, yoksulluktu, hepsinden ebediyen kurtulmuştuk zaten? Epistemoloji, ontoloji ve nöroekonomi bu büyük atılımın artçı sarsıntılarıydı ancak.

PEKİ, ASGARİ ÜCRET İSE…

Sıkıldım. Basına bakayım dedim ve interneti açtım. Müthiş gazetecilik dersleri var haberlerde: “Üçü birden geliyor; meteoroloji saat verdi!” Bakın, gazetecilikte buna haberi takip denir. Farkında mısınız, kaç yıldır ikisi üçü birden geliyor ve meteoroloji her seferinde saat veriyor? Heyecanlı bir ülkede ve ilgi çekici zamanlarda yaşadığımız muhakkak.

Sonra bir heyecanlı başlık daha: “Bu da oldu!” Bir daha “Milyonları ilgilendiriyor! Asgarî ücrette sürpriz gelişme!” Haber metnine giriyorsunuz, bol bol “Peki…”, “ise…” bağlaçları içinde önce ücretin tarihi, sonra “asgari”nin ne demek olduğu, sanıldığı gibi askerî bir bileşeninin bulunmadığı, aslında asgari ücretin eski Roma’da icat edildiğinin anlatıldığı bilgi bahşeden satırlardan ve birçok tıklayıştan sonra sürpriz gelişmenin, daha önce açlık sınırı ile ilişkilendirilen asgari ücretin bugün ilişkilendirilmediği, bunun bir yanlış anlama ve maksadı aşan bir beyan/ yorum olduğunun vurgulandığı anlaşılıyor. Bugünlerde bol bol maksadı aşıyoruz ama sonra vurgulayıp düzeltiyoruz; sıkıntı yok. Şu bizim milyonların ilgilerinin, tatmin edildiğini anlıyoruz… Yarınki manşete kadar.

Sıkıldınız mı? Ben çok sıkılmışım. Neyse grip geçince ben de normale dönerim. Sakin!

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum