Buna değmiş, buna değmemiş teorileri
İki türlü yanlış yapabilirsiniz. Biri saf yanlıştır. Atarsınız ve tutmaz. Atarsanız, genellikle tutmaz zaten.
İkincisi değdi-değmedi yanlışıdır. Birkaç örnekten hareketle bir teori kurarsınız. Sonra teorinize uyan daha bir sürü örnek bulursunuz. Ve itibarlı bir buluşunuz olur. Özellikle buluşunuz hâlihazır ekonomik, politik sistemleri okşuyorsa, uygunsa, meşhur da olursunuz.
Pek güzel diyeceksiniz. Bilim böyle çalışmaz mı zaten. Yalnız size söylemediğim bir şey var. Teorime uyan bir sürü örnek bulurken, teorime uymayanlara da rastladım ve onlardan hiç bahsetmedim!
SİYAH KUĞULAR
Marksizm de bir bakıma böyledir. Avrupa’nın birkaç ülkesi gözlenerek kurulan teori, Asya’da ona uymayanlarla karşılaşınca, “Ha bu istisna, istisnanın adı Asya Tipi Üretim Tarzı- ATÜT olsun” deyip işin içinden sıyrıldılar.
İstisnaya isim vermekle istisna istisnalıktan çıkmaz.
Bilim metodunda istisnalar kaideyi bozar. Bozmaz diyen yanlış der. Popper’in siyah kuğusu gibi. Gidin, bakın, Ankara’da Kuğulu Park’ta keyif sürüyor siyah kuğular. Taksonomideki adları, Cygnus atratus imiş. Avusturalya’dan gelmişler.
Özetin özeti: Karl Popper, tümevarımı kuğu örneği ile tenkit eder. Bir- bin- milyon kuğu bulursunuz, hepsi beyazdır. “Kuğular beyazdır” dersiniz. Bu tümevarımdır. Fakat ortaya bir tanecik siyah kuğu çıkarsa, vardığınız o “tüm”, tümüyle yıkılır. Zaten siyah kuğu misalindeki gibi, bir şeyin olmadığını ispat da edemezsiniz.
Aklımda kuğular değil, liberal kapitalizmin doğrularını savunan teoriler var. Benim de beğendiğim, sevdiğim, zaman zaman savunduğum teoriler. Şimdi “teoriler”i bir tarafa bırakıp çok popüler sonuncusunu ele alalım: Daron Acemoğlu ve James Robinson’un kitaplar boyunce tekrarladıkları tesbiti. Rejimler de ekonomiler de ikiye ayrılır.
İhatacı ve istihraççı. İhatacı, kapsayıcı demek, Acemoğlu ve Robinson’un “inclusive”i karşılığında kullanıyorum.
Servet, halk içinde dağılsın, toplumun tamamı, teşebbüsü, çalışması ölçücünde zenginleşsin. İstihraççı kelimesini da onların “extractive”i karşılığında benim yıllar önce kullandığım terim. Sözden mana çıkarmak, topraktan maden çıkarmak gibi anlamları vardır. Yazarlar terimi, halkın suyunu sıkıp, onun emeğini, ürününü kendine, eşine dostuna kapatan rejim anlamında kullanıyor. Halk ve ülke maden, kendileri madenci sanki. Sömürüyorlar. İşte diyor Acemoğlu ve Robinson, birinciler demokrasiler, bunlar kalkınıyor. İkinciler de diktatörlükler, bunlar batıyor. Bu kadar basit.
MANTIK, GÖNÜL VE BİLİM- UYUŞMUYOR
Bir kere mantığınızla ve gönlünüzle bakarsanız pek doğru! Kaldı ki mantık ve teorinin gönle hitabından başka, Acemoğlu’nun Türk olması da gönlümüzün onu haklı görmesi için bir diğer sebep. Gerçekten MIT gibi dünyanın zirve üniversitelerinden birinde ve yine dünyanın en çok atıf alan on ekonomistinden biri!
Fakat bilim, mantık ve gönülle yapılmıyor.
Yıllar önce okuduğum – ve tekrar okumak gereğini duyduğum – Ha-Joon Chang’ın kitapları var… Orada söylenen de şu: Doğunun ve batının kalkınmış ülkeleri, mesela İngiltere, mesela Tayvan ve Chang’ın kendi memleketi Güney Kore kalkınırken hiç de öyle liberal ve demokrat değildi. Chang da az adam değil. Cambridge Üniversitesi’nden ve onun da bilim hikâyesi madalyalarla dolu.
Şimdi gelelim asıl varmak istediğim ülkeye. Çin! Çin Halk Cumhuriyeti veya Komünist Çin. Bir zamanlar “Milliyetçi Çin” ve “Komünist Çin” derdik. Birincisini tanır, ikincisini tanımazdık. Sonra ikincisini tanıdık ve birincisini tanımadık. Şimdi tanımadığımıza Tayvan diyoruz.
ÇİN VAR VE ACEMOĞLU VAR
Çin Halk Cumhuriyeti’nin demokratik bir ülke olduğunu kimse iddia edemez. Kendilerinin de böyle bir iddiası yok. Asıl demokrasi komünist demokrasidir falan hikâyelerinin dışında. (Sorarsanız anlatırım bilimsel sosyalistlerin “gerçek demokrasi”sini.) Çin Komünist Partisi tek parti. Parti devlet demek. Partiye muhalefet hainliktir, teröristliktir.
İster devlet sektöründe, ister özel sektörde olsun, devlet ekonomiye hâkim. Bütün sektörlerde kredi ve destek muslukları devletin elinde. Devletin ekonomiye müdahalesi Xi Jinping ile son on yılda zirveye çıkmış. Şirketlerin her kademesinde parti temsilcileri bulunur. Yönetim kurullarında da.
Bunlar doğru.
Bir başka doğru, Mao’dan bu tarafa, Çin’in kalkınma hızına yetişebilen bir “ihatacı”, bir liberal demokrat ülke yok.
Büyüme miktarı için de, büyümedeki süreklilik için de Çin bir numarada. İşte bunu nasıl izah edeceğiz?
Acemoğlu ve onun gibi daha birçok liberal-kapitalizm teorisyeni için Çin’i açıklamak farzdır. Çin, “Aa! Buncağazı da unutmuşuz”, diyebileceğiniz boyda bir ülke değil. Tayvan’ın, Güney Kore’nin ve hatta İngiltere’nin kalkınmalarının başlangıcını da inceleyip, kendi teorileri açısından Ha-Joon Chang’a cevap vermeleri gerekmez mi?