Al sana yeni dünya düzeni!
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, Avrupa ve ABD’ye şunu hissettirmeli: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Soğuk Savaş’ın bitişi, 9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışıdır diyelim. Demek ki 32- 33 yıldır süregelen hâl, yani statüko, 2022’de bozuldu.
Avrasya’nın doğusunda Çin’in, batısında Rusya’nın güçlenmesi, topluca “Batı” dediğimiz zengin, besili, obez, rahat ve ağır, “mavi gözlü sarışın” dünyaya yeni bir dönemin başladığını söylüyor. O şişman adam, otuz yıldır oturduğu yatar koltuğunun ayaklarının çatırdadığını, altından kaydığını hissetti. Şimdi ayağa kalkmak zorundadır. Eski Moskova sefirimiz, Millî Düşünce Merkezi’mizden Halil Akıncı Beyefendi ile konuştum. Bu hükmü teyit etti ve açıkladı: “ABD, Avrupa’ya yerini hatırlatmayı amaçlarken Almanya’yı diriltti.” Sonra ilave etti: “Rusya da toprak kazanmaya öncelik verirken araya kan girdiği için kardeş halktan düşman yarattı. Bu da sürekli gerilim demektir.”
Batı’nın Çin’le ve Rusya ile sürtüşmesi birbirinden kopuk kazalar değildir. Ta derinlerdeki tektonik hareketlerin zorlamasıdır; dengelerin değişmesidir.
MORAL HÂKİMİYETLER BUHARLAŞIRKEN
9 Kasım 1989 tarihini, pek güçlü bir hafızam olmasa da rahat hatırlıyorum. Bilirsiniz İngilizce’de, tarih belirtilirken önce ay, sonra gün söylenir. Şu meşhur İkiz Kuleler saldırısının tarihini, 9-11 (nine-eleven) diye diye ezberlettiler. Bu 9-11, ne tesadüf ki bizim kullandığımız tarih düzeninde tam da Duvar’ın yıkılışına rast geliyor. 1989’da Sovyet karşıtı dünyanın, o zamanların deyişiyle “Hür Dünya”nın ve onun lideri ABD’nin moral üstünlüğü vardı. Bir kere komünizmin ekonomik iflası kanıtlanmış, liberal-kapitalist sistemin refaha götürdüğü apaçık görülmüştü. Batı’da demokrasi ve hürriyet vardı; Doğu’da yoktu. Bir Rus askerinin, galiba Çekoslovakya’da görevli bir Rus askerinin, sözlerini hatırlıyorum: “Burada insanların yüzüne bakamıyoruz.” Ve Berlin duvarı güç kullanılarak değil, artık bıkmış insanların elleriyle, tuğla tuğla parçalanarak yıkılmıştı. Sovyet Dünyası’nın buna müdahale edecek moral gücü kalmamıştı.
Batı, kendi tabirleriyle “moral hâkim arazi”deydi. (Moral high ground.) Bu hâl, yıllarca sürdü. Tom Friedman, önce tek kutuplu dünyaya, sonra da kutupsuz dünyaya geçişin müjdesini veriyordu. Fukuyama’nın “Tarihin sonu mu?” diye, bilimle ilgisizliği ispatlanmış “bilimsel sosyalist”lerle dalga geçtiği yıllardı.
Kazın ayağının hiç de öyle olmadığı yavaş yavaş ortaya çıktı. ABD’nin o kurulduğu hâkim tepeden paldır küldür düşüşü, Irak’ın uydurma sebeplerle işgali, egemen bir devletin bölünmesi ve – bir iddiaya göre- bir milyon sivilin ölüme mahkûm edilmesiyle başladı. Bu da bir başka duvarın, Batı’nın arkasına sığındığı duvarın yıkılışı gibi bir dönüm noktasıydı.
BATI KÖTÜYDÜ DE DOĞU ÇOK MU İYİYDİ?
Batı da Doğu da kimsenin Tanrı’yı oynama, ülkelerin sınırlarıyla oynama, lego gibi söküp birleştirme hakkına sahip olmadığını hissetti. Açıkça itiraf etseler de etmeseler de. Afganistan, ABD için bir başka mağlubiyetti. Muharebeler başarılı bile olsa harp kaybediliyordu.
Eski ikinci dünya, yani Rusya ve Çin de düştükleri ahlâk çukurundan geri çıkamadılar. Çünkü saldırganlıklarının bittiğine dair hiçbir garanti vermiyorlardı. Çin, Uygur Türkleri’ne jenosit uygularken Putin Rusya’sı, ağır ağır Çarlık Rusya’sının, Stalin Rusya’sının mirasını kucaklıyordu. Dönüşüm! Metamorfoz! Putin, bir sabah uyandığında Deli Petro olduğunu gördü.
Doğru değil tabi… Deli, yani Büyük Petro olmak için stratejisini ilmik ilmik dokudu.
İki kutuplu dünyaya geri dönüş mü? Sanmıyorum. Rusya ile Çin’in arası, SSCB devrinde de tozpembe değildi. Bakmayın günümüz Çincilerinin, Avrasyacılık yaptığına. Daha dün, Mao’cuların sloganı, “sosyal emperyalistler” idi. Maoculuk bitti ama Çincilik, Rusçuluk bitmedi. Bu kuşak ve bu yol izlendikçe Orta Asya bir paylaşım çekişmesinin merkezidir.
HAKİKATİ GÖRMEYE CESARETİNİZ VAR MI?
Avrupa, Ukrayna’ya yapılan gözü dönmüş saldırı ile artık ABD’nin nükleer şemsiyesinden başka korunma önlemlerine ihtiyacı bulunduğunu “kaba bir uyanışla” fark edecektir.
İki kutuplu dünya geri gelmeyecek. Geri gelen, birinci, hatta ikinci dünya harpleri öncesinin dünyasına daha çok benziyor. İnsanlığa ve Türklere en büyük felaketleri getiren şartlara doğru yol alıyoruz. Topun ağzında sadece Uygurlar yok. Türk Orta Asyası’nın tamamı var. Fakat Türkiye de tehlikeden masun değil.
Ruslar Rusçu, Çinler Çinci. Bu sözlerimi fiil çekimi gibi uzatabilirsiniz. Almanlar Almancı, Fransızlar Fransızcı, Amerikanlar Amerikancı. Garip olan şu ki, Türkler Türkçü değil. Bizde de, Rusçular var; Çinciler var, Amerikancılar var… Bir tek Türkçüler, Türkiyeciler yok.
Cesaretiniz varsa, bizim 1970’lerdeki sloganımızı tekrarlayın: “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin; her şey Türklük için.”
Ama artık “Türk” demek ayıptır. Değil mi?