Lütfen darbe yapmayalım, yapanları uyaralım
Yakın tarihimizin ve siyasi sistemimizin yüzkarasıdır askeri darbeler konusu. Milletin iradesini silahla gasp etme girişimlerinin en alçakça olanını dört yıl önce yaşadık.
15 Temmuz kalkışması hem milletin darbeler karşısındaki öfkesini hem de FETÖ denilen şebekeye duyduğu nefreti en görünür biçimiyle açığa çıkardı. O günden bu yana herhangi bir kişi veya grup hakkında “darbeci” veya “FETÖ’cü” sıfatını kullanmak yapılabilecek en ağır suçlama durumunda. Ne yazık ki “bu kelimelerin gücünü” rakiplerini veya muarızlarını etkisizleştirme amacıyla kullanmanın cazibesi bizzat bu kavramların ifade ettiği realiteleri “sulandırır” hale geldi.
Muhalif olarak görülen herkesi FETÖ’cü diye suçlamak aslında bu sinsi ve kanlı örgüte karşı yürütülen mücadelenin ciddiyetini ortadan kaldırır. İktidar karşıtlığını FETÖ’cülük diye yaftalamak bu örgütü meşru muhalefet çerçevesine sokmaya ve nihayet meşrulaştırmaya varır.
***
İktidara yönelik her eleştiriye, her itiraza “darbe hazırlığı” etiketi yapıştırma kolaycılığı da öyle. Son zamanlarda iyice arttı bu tutum ve adeta reflekse dönüştü. Siyasi iktidarın herhangi bir icraatı kamuoyunda eleştiri oklarına hedef olduğunda iktidar partisinin taraftarları darbe hazırlığı karşısında kenetlenmeye, hazır olmaya çağrılıyor. Ardından muhalefet partileri darbeci olmadıklarını ispat etmek için uğraşmaya başlıyorlar. Böylece hep birlikte günler ve haftalar boyunca bu konuyu tartışıp duruyoruz. Üstelik hemen hemen her iki üç ayda bir yeniden “darbe” söylentisiyle çalkalanıyor ülke. Her iki üç ayda bir aynı lafları yeni baştan dinliyoruz.
Nitekim son tartışmanın üzerinden üç ay bile geçmeden yeni bir darbe söylentisi daha dolaşıma girdi. İktidarın en yüksek mevkilerindeki kişiler bile bu tartışmaya katıldılar ve dosta düşmana “boyun eğmeyeceğiz, bayrağımızı indirtmeyeceğiz, ezanımızı susturmayacağız” mesajları verdiler.
Oysa bugün AK Parti iktidarı -özellikle 15 Temmuz kalkışmasının bastırılmasını izleyen süreçte- daha önce hiçbir iktidara nasip olmadığı kadar devlete ve devletin istisnasız her birimine hâkim durumda. Yargı, emniyet, istihbarat, ordu… Elindeki sınırsız medya/iletişim gücü ayrı…
Bu şartlarda darbe girişimlerini bize şikâyet etmesi anlaşılır bir durum olmasa gerek.
***
Muhalefete bakılırsa, bu tür söylentilerin gündeme gelmesinin tek bir amacı var: İktidarın başta ekonomi olmak üzere birçok alanda vatandaşın canını acıtacak raddeye gelmiş olan başarısızlarının konuşulmasını önlemek ve yeni partilerin çekim sahasına girme riskine karşı kendi tabanını bir arada tutmak.
Muhalefet haklı olabilir... Darbe konusunu ortaya atarak hükümet icraatlarının tartışılmasının önüne geçebilirsiniz, kendi tabanınızı bir arada tutabilirsiniz, muhaliflerinizi şeytanlaştırabilirsiniz.
Ama bütün bunları ancak belirli bir süre için yapabilirsiniz. İlanihaye sürdüremezsiniz. “İktidardayken muhalefet görünme” siyasetinin bu ülkedeki belirli toplum kesimlerini cezbeden kazançlı bir yöntem olduğu ortada ama bunu da çok fazla zorlamamak gerekir. Bu strateji de gün gelir aleyhinize döner. Baraj duvarının ardında tuttuğunuz su biriktikçe daha fazla güce ulaşır. Duvar patladığında keşke suyun doğal akışına engel olmasaydık dersiniz.
Diğer yandan, darbe ancak silahlı kuvvetlerin yapabileceği bir eylem olduğuna göre, olur olmaz gündeme getirilen bu tartışmaların Türk ordusunun hangi kademesinde hangi etkiyi uyandıracağını da iyi düşünmek lazım.
***
Bu ülkenin toplumsal gelişmesini duraklatan, demokratikleşmeyi erteleyen, her bir kesim üzerinde derin acılara ve travmalara yol açan askeri müdahalelerin bize öğrettiği bir şey var: Darbe ulu orta konuşulacak, ağızlara sakız edilecek bir konu değil.
Zaten bir darbe girişimi ya vardır ya da yoktur. Varsa gereği yerine getirilir, yoksa sohbetlere çerez yapılıp olağanlaştırılmaz. Her iki durumda da devleti yönetenlerin sorumluluğu devreye girmek durumundadır.