Boş tencerenin bile yıkamayacağı iktidar
Demirel’in meşhur “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” sözünün önümüzdeki seçim için geçerliğini sorgulama babında iktidar partisinin anketlere yansıyan mevcut oy oranına dikkat çekmiştim bir önceki yazıda. “En azından iktidar partisinin kemik tabanı durumundaki yüzde otuzluk kitle, anketlere göre, mutfağındaki boş tencerenin sorumlusu olarak iş başındaki hükümeti görmeye yanaşmıyor hâlâ” diyerek, “Burada bir yanlışlık mı var acaba?” diye sormuştum.
İktidar partisinin ciddi bir oy kaybı yaşadığı muhakkak. Ancak yönetme zafiyetini ayan beyan gösteren ekonomideki vahim duruma rağmen halktaki desteğinin yüzde otuzun pek altına düşmemiş olması üzerinde durulması gereken bir husus.
Yüzde otuz elbette seçim kazanmaya yetecek bir oran değil ama herhangi bir siyasi partinin yeni bir konjonktürde yeni bir sıçrama yapmasına yetebilir. Onun için değerli. Öyle olmasa bile bir partinin taraftar kitlesinin bu derecede “ekonomiye dirençli” olması yine de ilginç…
Yoksa dışarıya karşı dile getirilen bu “direnç” aslında derinde canlanan başka bir tutumun ifadesi mi? Yani, soran olursa “Mecburen yine kendi partimize oy vereceğim” diye konuşan eski seçmeni sandık gününde iktidar partisiyle vedalaşacak olabilir mi?
Yıllardır her seçimde gündeme getirilen “toplumdaki dip dalga” bu sefer yüzeye çıkacak mı? Mümkün tabii. Ne var ki iktidar partisinin seçmen tabanındaki ayrışma çizgileri şeffaf denilebilecek ölçüde belirgin zaten. Çekirdektekiler de kabuktakiler de atmosferdekiler de neredeyse sayı ve oran olarak bile belli.
Geçen yirmi yılın seçim sonuçlarından bunu çıkarabiliriz. Yüzde 34’le başlayan ve yüzde 52’yi gören bir kitle bu. Ekonomide ciddi bir sorunun olmadığı 2015 haziranında yönetim üslubuna isyan edip yüzde 41’e düşen, sonra verilen mesaj alındı denildiği için yeniden yüzde 49’a çıkan ama 15 Temmuz atmosferinin etkisiyle Başkanlık sistemine geçildikten sonra mesajın alınmadığını fark ettiğini 2019 yerel seçiminde tekrar gösteren bir kitle.
***
Anlaşılan o ki AK Parti’nin veya Erdoğan’ın oylarının yüzde 25 civarındaki bölümü “çekirdek” kitlesinden geliyor. Bunlar, tabiri caizse, başka gidecek yeri olmayanlar. (“Eski AK Parti” kadrolarının teşkil ettiği Gelecek ile DEVA tek başlarına seçenek olarak görülmedikleri için radarına girmiyor bu kitlenin.) Onun için mutfağındaki boş tencerenin sorumlusu olarak iş başındaki hükümeti görmeye yanaşmıyorlar, dedim.
Ekonomide yaşanan büyük felaketi görmezden geliyor değiller. Rasyonaliteyi büsbütün terk etmiş sayılmazlar. Burada mesele, ekonomide yaşanan sorunların inkâr edilmesi değil, bunların mevcut iktidarın kötü yönetiminin sonucu olduğuna inanmayan veya inanmak istemeyen bir kitlenin mevcudiyeti.
Birkaç ay önce yapılan bir ankette “Ekonomide yaşanan sıkıntıların sorumlusu kim” sorusuna “Kemal Kılıçdaroğlu” cevabı verenlerin oranı yüzde 11 çıkmıştı. Böyle bir kitle var. Bunun üstüne “Problemler yanlış yönetimden kaynaklanmış olabilir ama bunu yine ilk dönemindeki gibi AK Parti çözer” diye düşünenleri de eklerseniz yüzde 25’leri, otuzları buluyorsunuz. Zira seçmenin bu bölümü “Eski AK Parti” ile “Yeni AK Parti” arasında bir fark görmüyor.
***
Diğer yandan, son olarak Maliye Bakanı’nın açıkladığı rakamlara göre, halkın yaklaşık yüzde 20’sinin devlet yardımlarıyla geçindiği düşünülecek olursa, büyük bir kitlenin mevcut iktidarın değişmesi durumunda kazanımlarının elden gidebileceğinden endişe duyuyor olması da mümkün.
Muhafazakâr kesimlerin ise kültürel ve siyasi kazanımlar hususunda bir hassasiyet içinde oldukları zaten malum. Galiba iktidar partisine en büyük destek de bu gruptan geliyor. Dolayısıyla siyaset zeminindeki bloklaşmayı ideolojik/kültürel bir cepheleşme olarak göstermeye yönelik propaganda stratejisi esas olarak bu kesimi konsolide etmeyi amaçlıyor.
Ama ne olursa olsun, iktidara destek vermeye devam eden kitlenin seçimi kazandırmaya yetecek büyüklüğe yeniden ulaşması çok çok zor artık.
Çünkü özellikle “Türk tipi Başkanlık” sistemine geçilmesinden itibaren sergilenen başarısız yönetimin yol açtığı sorunlar ortada. Son iki yıldır ise vatandaşın her geçen gün daha fazla canını yakan ekonomik kriz herkes için tahammül sınırını fazlasıyla aşmış bulunuyor.
Bu şartlar altında iktidar cephesinin önümüzdeki seçimde başarı kazanabilmesinin artık yegâne mümkün yolu muhalefet cephesinin çok büyük bir hata yapmasıdır.
Bu büyük hata ise olsa olsa altılı masanın birliğinin bozulması veya seçilme riski taşıyan bir ismin aday yapılması olabilir herhalde.
İhtimal vermek zor ama bunun gerçekleşmesi durumunda Demirel’in yaptığı genelleme yanlışlanmış, mutfaktaki boş tencerenin bile deviremeyeceği bir iktidarın da olabileceği ispatlanmış olur.