Suriye’deki pat durumu değişecek
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na suikast girişimi ve failinin PKK olması bir kez daha gösteriyor ki yüz yüze olduğumuz şey bütünleşik bir terör kampanyasıdır. Hedef demokrasimizdir, toplumsal birliğimizdir. Bu kadar açık. Daha açık olan ise bu tür her girişimin Türkiye’yi daha da güçlendireceği, kenetleyeceğidir. Kara senaryo yazıcıların aklı eresiye böyle devam edecektir.
Gelelim ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın Türkiye ziyaretine. Biden’ın verdiği 40 gün gecikmeli mesajlara ne denebilir ki? ABD yönetiminin gecikmiş tutumunu şaşkınlık üzerinden tanımlamak istemem. Türkiye’ye ve bölgemize yönelik kararsız ve tutarsız ABD yaklaşımının son yansıması diyeyim en iyisi.
Erdoğan-Biden basın açıklamasında gördük ki Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Temmuz gecesi yaşananları, şehit ve gazilerimizi anlatırken rahmetli Erol Olçok ile yağız oğlu Abdullah’ın da sözünü etmiş Biden’a. Haber alma kaynaklarının sınırsızlığıyla övünen ABD’nin, 24 Ağustos akşamı Başkan Yardımcısı Biden’ın ağzından söze dökülen ve “onca şehit arasında Erdoğan’ın en yakın dostlarından birinin de bulunmasını, TBMM’ye yönelik saldırının boyutlarını betimleyen” tutumu, ilk güne değil de 40 günlük anlamlı boşluk sonrasına denk gelmesi nedeniyle, yukarıdaki tanımı hak ediyor. Ötesi boş.
Gelelim Suriye’ye. Fırat Kalkanı’nın hedefleri konusunda çok şey yazıldı, söylendi. Bunlara yeni bir şey eklemem imkansız. Suriye’de tutumu belirleyici olacak dört aktör var: Türkiye, ABD, Rusya, İran. Diğer aktörlerin tutumu nispeten ikincildir, bu dörtlü çerçevenin dışında okunamaz ya da bu çerçevenin fazla dışına çıkamaz. Fırat Kalkanı’na yönelik tepkiler bu yanıyla bazı başlangıç ipuçlarını barındırıyor.
Biraz geriye, birkaç ay önceye gideceğim. 11 Haziran tarihli yazımda özelde PKK, genelde Suriye için şunları dile getirmiştim: “Suriye’deki muhtemel bir yapılanmaya bel bağlayan PKK, Türkiye’de kent savaşları üzerinden Kürtlerin psikolojisini yönetmeyi hedefledi. Kent savaşları kurgusu yerle bir olsa da bugün aynı hedefi koruyor. Yakın gelecekte Suriye’de elde edeceği kazanımların işin rengini değiştireceğini umuyor.
Hesabını iyi yapamadığı şey, Suriye’deki konjonktürel fırsatların geçiciliğidir. Suriye’de bir şeylerin berraklaşmaya başladığını düşünenler yanılıyor olabilir. Suriye’de at koşturan bütün aktörlerin az çok pozisyonunu koruduğu ve bu pozisyonları tahkim etmeye çalıştığı bir dönem yaşıyoruz esasen. Ortaya çıkan bir tür pat durumu. Yarın PKK ve DAEŞ’in sudan çıkmış balığa dönmeyeceğinin garantisi yok. Almaları istenen şeyi yerinde bulamayabilirler. Çünkü her iki örgüte de bunları telkin eden uluslararası aktörlerin pat durumundan nasıl bir senaryo çıkacağı belirsiz.”
Hal böyleyken, PKK/PYD ile DAEŞ’in simetrik terör stratejisinin üstüne, 15 Temmuz’da FETÖ’nün darbe girişimi eklendi bir de. Birbirini tamamlayan üçlü bir terör yapısıyla yüz yüze kaldık. Artık Erdoğan düşmanlığını körükleyen çevrelerin topluma dayatmaya çalıştığı körleştirme taktikleri az buçuk geçersizleşti. Vatan savunmasının önemi anlaşıldı. Aynı yazıda “Toplum olarak, bir bütün halinde, teröre karşı kalkan olmayı başarmamız gerekiyor. Türkiye’nin teröre karşı kararlı mücadelesinin bir ortak gelecek mücadelesi olduğunu görmemiz gerekiyor” demiştim.
Toplum olarak bu ortak gelecek mücadelesindeki irademizi ve dayanışmamızı korursak, bölgedeki pat halinin de yavaş yavaş ortadan kalkacağını göreceğiz. Belirleyici aktörler, bugün Türkiye’nin yaptığı gibi, mevcut konumlarını sorgulayıp farklılaştırarak yeni konumlara kayacaklar. Her aktörü ağır da olsa birbirine yaklaştıran, ortak bir yaklaşımı mümkün kılan bir stratejik çerçeve oluşacak. İhtiyatı elden bırakmamakta, ama iyimserliğimizi korumakta yarar var. Başta 15 Temmuz, nice musibeti savmış olmamızın yapıcı sonuçları bir gün görünür olacak inşaallah.