Siyaseti restore eden millettir
İşin abecesinden başlayalım: Uluslararası ilişkilerde gerçekçi ve akılcı olmak bir gereklilik elbette. Ama gerçekçi olmak hedefsizlik demek değildir. Gerçekçi yaklaşımı öyle sunanlar var ki sanırsınız Türkiye’nin hedefsiz olması ve müttefiklerinin belirlediği çizgiye tam uyum sağlaması gerekiyor. Bunu savlayanlar itiraz edecek, “Asla böyle bir şey önermiyoruz” diyecektir. Gelgelelim, önerinin aslı ve esası budur. Tam uyum beklentisidir. Ardında da bu ülkeye duyulan güvensizlik yatar. Biz “Türkiye büyük ülkedir” dedikçe, böyleleri bunu hamaset sayar. Aman dikkat!
Aynı minval üzre yürüyelim: Demokrasi bir ideoloji değildir, bugün en uygulanır, ideale en yakın saydığımız yönetim biçimidir. Son yıllarda sıkça işittiğimiz bir “tam demokrasi, ileri demokrasi” talebi var. Özünde itiraz gerektirmez, destekliyoruz, ama bir şerh gerektirir. Çünkü sadece bunun sözcülüğüne soyunanlar yanıltıcı bir işlev görmektedir de ondan. Demokrat olmak kendi başına bir ideolojik konum ya da tutum değildir. Kimse kendini sadece ve sadece “demokrat” olarak tanımlayamaz. Her demokratın bir de ideolojisi vardır. Doğrusu da budur. Ama demokrasi talebini öyle sunanlar var ki sanırsınız sadece ve sadece onu savunuyor da başka hiçbir şeye yüz vermiyor, kendi adına bir öneri, dünyaya bir bakış açısı sunmuyor. Kendi ideolojisini bu yolla perdelemeye çalışanlara özel bir dikkat göstermemiz gerekiyor.
Neden mi? Çünkü bu salt, saf, iyi niyet çağrılarıyla yüklü görünen tutum siyasi mücadelenin önündeki en büyük engeldir. Her birimizin farklı ideolojik konumu var ve demokrasi aracılığıyla bunun mücadelesini veriyoruz, en sonu da sandıkta tartıya çıkıyoruz. Salt demokrat söylem hince bizim ideolojik konumumuzu tartışma konusu yapmaya çalışıyor. Kendine göksel bir saflık biçen bu söylem ideolojik konumumuzu geçersizleştirmeye, konumumuz antidemokratik yönelimler barındırıyormuş gibi göstermeye uğraşıyor.
FETÖ’nün hukuk dışı ve ahlak dışı yollardan devşirdiği, kurguladığı, uydurduğu nice malzemeyi bile hiç sorgulamadan kullanan bu yaklaşım biçimi son yıllarda siyasi mücadele alanına, siyasetin meşru zeminine çok fazla zarar verdi. Bin türlü akıldışılığı siyasi argüman sanarak kullanan bu yaklaşım biçimi bizim gibi pek çok insanı savunma konumuna çekmeye çalıştı.
15 Temmuz bu yanıyla da bir milattır. Demokrasinin, sandığın, siyasi mücadelenin yapay, kurgulanmış, sanal bir çerçeveden kurtarılmasıdır. İstiklaldir. Milletin 15 Temmuz’daki direnişi siyasetin uyanışı, dirilişidir. Yeniden asli akış yönüne kavuşan siyasete ve siyasi mücadeleye ayak uyduranlar için gelecek esendir. Bunu ıskalamayı sürdürenler ise birer birer siyasi mevta haline gelecektir.
Bu kadar emin konuşuyorum. Çünkü siyasetin doğası bunu gerektirir. Son yıllarda siyasetin doğası dışına o kadar çok çıkıldı, bin türlü saçmalık, bin türlü dayanaksız ama bol esprili argüman bize siyaset diye yutturuldu ki gerçek siyasetin ana gündem haline gelmesi zaman alacaktır. Ama siyasetin güvencesi olan demokrasi, önünde sonunda, ideolojik mücadelemizin kuşatıcı alanı haline gelecek, herkesin kendi konumunu dürüstçe sandıkta yarıştırdığı bir işleve kavuşacaktır.
“Barış” kavramını anlamsızlaştıran, bir terör örgütünün taktik manevrasına indirgeyen sürecin aynısını sözde demokrasi havarileri işletti bu ülkede, akıldışı bir Erdoğan ve Ak Parti karşıtlığı üzerinden demokrasi kavramını acımasızca sömürdüler. Onlara en güzel cevabı 15 Temmuz’da bu millet verdi. Hala “Efendim, onlar o gece demokrasi için mi sokağa indiler, hiç sanmıyorum, ne işim olur böyleleriyle” mealinde köpürenlere inat, bu millet siyasetin rotasını yeniden belirledi, siyasi mücadeleyi restore etti, herkesi kendi ideolojik konumu üzerinden dürüstçe söz almaya mecbur bıraktı. Şimdi gerçekleri kuşanıp demokrasi içre siyaset yapma zamanı. Allah bu milletten razı olsun, ayaktaysak onlar sayesinde ayaktayız.