Partisiz Cumhurbaşkanı?
Bu ülkedeki kimi tartışmalara bayılıyorum. Siyasetin ve toplumun belleği yokmuşçasına sürdürülen tartışmalara. Örnekse, hukuk. Sanki bu ülkede yargı kurumları on yıllarca yerleşik düzenin bekçiliğini yapmamışlar, darbelerin meşruiyetini ve güç alanını tahkim etmemişler. Sanki ortada şıkır şıkır işleyen bir hukuk sistemi varmış da Ak Parti gelip her şeyi yer ile yeksan etmiş. Şu anda olup biten her şey doğrudur demiyorum. Ah, bu ülkeye ta başından beri çeki düzen verme derdindeki iktidar ve bürokrasi seçkinleri! Bu tablo bizzat sizin eseriniz diyorum.
Partili Cumhurbaşkanı tartışması da öyle. Efendim, Cumhurbaşkanı dediğin partisiz olmalı, tarafsız olmalı ve dahi etli sütlüye karışmamalı. Sanki bu iş Erdoğan’la başlamış gibi bir havalar. Bir derin kaygılar. Bir eski rejim güzellemeleri. Benim sorum ise şu: Bu ülkede sahiden ama sahiden partisiz Cumhurbaşkanı oldu mu hiç? Dönüp bakalım.
***
Atatürk ve İnönü düpedüz partili Cumhurbaşkanı’ydı. Tam tersini hiç düşünmemişlerdir bile. Evet, ama tek parti döneminin özel koşullarıydı. Devrin gereği öyleydi. Peki! 1946’da demokrasiye geçtik, ne oldu? Aynı şey. Bayar da buz gibi partili Cumhurbaşkanı’ydı 1950’den beri. Neredeyse seçimle gelmişti göreve. Bir önemli özelliği daha vardı üstüne, bu makama gelen ilk sivildi.
Sonrası? 1960 cuntası demokrasiye son verdi. Gürsel cuntacı Cumhurbaşkanı’ydı. Yeni Anayasa eşliğinde. 1960’da kurulan rejim bekçiliği ve siyasete hiza verme misyonu, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle pekiştirilip tam 29 yıl yürürlükte kaldı. Sunay askerdi. Korutürk de. 1980’de görev süresi doldu. Meclis’te uzun uzun nafile turlar atılıyordu ki darbe konuyu çözdü. Evren darbeci Cumhurbaşkanı’ydı. Yeni Anayasa eşliğinde.
***
Özetle 37 yıllık partili Cumhurbaşkanları dönemini 29 yıllık bir cuntacı, darbeci, askeri vesayetçi Cumhurbaşkanları dönemi izledi. Geçenlerde sıkı bir muhalifin buyurduğu gibi, ordu tek gerçek muhalefet partisiydi aslında. Yazar bunu desteklemediğini, saptama yaptığını söylemiş. Saptamasına katılıp yukarıdaki adları da toptan partili Cumhurbaşkanı listesine ekliyorum.
1989’da ikinci sivil Cumhurbaşkanı olarak Özal seçildi. Makamı da siyaset lehine sivilleştirdi. Beklenmedik vefatının ardından seçilen Demirel de bu manevra alanını kullandı, ama yerleşik düzen ve 28 Şubat lehine. Bence ikisi de buz gibi partili Cumhurbaşkanı’ydı. Sandığa gidince kime oy attıkları belliydi. Partilerine ilgileri de hiç bitmedi, ama nizam vermekte başarısız oldular.
***
Ne zaman geleceğiz yahu partisiz Cumhurbaşkanına? Neyse ki yıl 2000 oldu ve yeni yüzyıla partisiz Sezer’le girdik. Cumhurbaşkanlığı bürokratik bir makam değildir diye çok yazmıştım o dönem. Ama Sezer genel bir kabul gördü. Genel kabulün ardından da vesayet tahkimatı geldi. Partisiz Cumhurbaşkanı Başbakan Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatmakla kalmadı, yeni Ak Parti iktidarının manevra alanını da atama kararnameleriyle daraltmaya uğraştı. Partisiz tek Cumhurbaşkanı’nın partisizliği de bu kadardı işte.
Sezer’in ardından gelen Gül de Erdoğan da buz gibi partili Cumhurbaşkanı’dırlar, tıpkı yukarıdaki diğer adlar gibi. Üstelik Erdoğan doğrudan halkın oyuyla seçildiği için bu konumu daha da muhkemdir. Mesele, darbe Anayasası’nın rejim bekçiliğini gözeterek kurduğu şu işlemez ve melez sistemde. Kendi tanımımla, çeyrek başkanlık sisteminde. Yukarıdaki kısa tarihçenin de gösterdiği gibi, Erdoğan’ın tanımını değil, sistemin kendisini tartışmamız gerekiyor.
Bu yazının 12 Mart’a denk gelmesi de anlamlı bir tesadüf herhalde.