Hak edilmiş ve yaşanır bir vatan için
FETÖ’yle mücadele yazılarında üçüncü başlığa geldik. Bireysel ve toplumsal mücadele. Mücadele başlıklarına genel olarak değindiğim yazıda şu özetleyici ifadeye yer vermiştim: “Hem bireysel düzlemde hem ait olduğumuz topluluklar içinde FETÖ zihniyetine ve toplumsal bütünlüğümüzü tehdit eden diğer tüm arayışlara karşı amansız bir mücadele vermeliyiz.” Biraz açalım.
Devletin ve siyaset kurumunun mücadelesi önemlidir ve sonuç alıcı olmak durumundadır. Ama bu mücadeleyi muhakkak bireysel düzlemde tahkim etmek zorundayız. Elimizden geldiğince, gücümüzün yettiğince. Fetullahçı zihniyetin örgütlenmesine izin veren, bunu kolaylaştıran, meşru kılan koşulları, itikat düzlemi başta, alabildiğine sorgulamalıyız. Bireysel tanıklık, direniş ve mücadele önemlidir.
Aidiyet duyduğumuz, üyesi olduğumuz topluluklara FETÖ zihniyeti bir biçimde sızmışsa, bu zihniyeti yeşertmiş olan ve yeşertebilecek olan bakış açılarına şiddetle karşı çıkmalıyız. FETÖ zihniyeti tekil bir olgu değildir. İnancın, itikadın sömürülmesinden dış etmenlerin aygıtçığı haline dönüşmeye, menfaat gözeterek nemalanmaktan ahlaki ilkelerin fütursuzca çiğnenmesine kadar pek çok tercihi, seçimi, yanılgıyı barındırıyor.
Hakiki bir ahlaki kaygı ve vatan sevgisi eşliğinde bütün bu tutumlara karşı mücadele etmeliyiz. 15 Temmuz darbe girişimi sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve Ak Parti hükümetini değil, tek tek hepimizin bireysel hayatlarını hedefledi. O gece insanlarımız tek tek sokağa çıktı ve bunun toplumsal bir sonucu oldu. FETÖ’ye karşı bugün gündelik hayatımızda sürdüreceğimiz mücadelenin de böyle bir toplumsal sonucu olacaktır. Çünkü böylesi bir mücadele siyaseti de olumlu anlamda dönüştürecektir.
***
Bu mücadelede ideolojik kimliklerimizin başat bir değeri ve belirleyiciliği yok. Bu mücadelede vatana sahip çıkmanın, geleceğimizi ve demokrasiyi korumanın, hep bir arada varolmayı güvence altına almamızın değeri var. Biz bu bakışla mücadele etmeyi sürdürürsek, hükümeti oluşturan Ak Parti için de zorlayıcı ve dönüştürücü bir etki oluşturabiliriz.
Daha önemlisi, ana muhalefeti akılcı bir çizgiye çekebiliriz. Son dönemde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun kullandığı dile ve CHP’nin genel tutumuna baktıkça umudum azalıyor. CHP’nin 15 Temmuz’un anlamını nihayet kavradığına ilişkin kuşkularımsa artıyor. Korkarım ki HDP’yi bugün siyasi mevta kılan ne ise, yarın CHP’yi de siyasi mevta kılacak.
Partiler üstü dersler çıkarmamız gereken böyle kritik bir dönemi boşa harcamamalıyız. Yalan habere ve kara propagandaya yüz vermenin, fırsatçılığı neredeyse bir siyasi erdem haline dönüştürmenin, özgül olayları toplumsal fay hatlarını tetikleyecek araçlar olarak kullanma kolaycılığının, çıkarcılık ve bireysel refah arayışı için parti kimliğimizi payanda yapmanın geride kalması gereken günlerdeyiz.
Söylediğim şey bütün partiler için geçerlidir. Hiçbir parti bu saçmalıklardan ve yıkıcılıktan muaf değildir. Bunun tek panzehiri bireysel ahlaki mücadeledir. Az önce de söylemeye çalıştım, böylesi bireysel mücadelelerin birikimi toplumsal sonuçlar doğurur. Bendeniz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halisane bir mücadele verdiğine inananlardanım. Bu mücadele uğruna can dostum Erol Olçok’un şehit düştüğünü de gördüm, o acıyı yaşadım.
15 Temmuz için “partiler üstü” tanımını kullanırken de buna özen gösteriyorum. Biz o gece bir millet olarak vatanımızı savunduk. Sadece devletin bekası için değil, bireysel geleceğimiz için de insanlar hayatını feda etti. Erol Olçok’un, yanında yağız oğlu Abdullah’la birlikte yaptığı budur. Mücadelemizi kararlılıkla sürdürmek mecburiyetindeyiz. Kimliklerimizden bağımsız olarak, yaptığımız şey vatan savunmasıdır. Hak edilmiş ve yaşanır bir vatan için daha fazlasını yapmalıyız. 15 Temmuz şehit ve gazilerine borcumuzdur bu, aynı zamanda geleceğimizdir.