CHP’nin ne yaptığını anlayan var mı?
Kılıçdaroğlu’nun geçen haftaki sözlerinin ardından CHP’nin sürüklendiği konum incelenmeye değer. İşin üslup kısmına, karşılıklı demeç savaşlarına hiç girmeyeceğim. O alanda söylenecek her şey söylendi zaten. Benim ilgimi çeken soru şu: CHP neden bu taktik manevraya başvurdu?
CHP’nin bu taktik manevrasıyla Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan taktik kaçışının doğrudan birbiriyle bağıntılı olduğu, birbirini tamamladığı kanısındayım ben. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu’nun o sözleri bilinçli olarak söylediği, bilinçli olarak arkasında durduğu ve sonrasındaki “deyimler sözlüğü” açıklaması dahil her şeyin kurmaca olduğu görüşündeyim.
Anayasa ve sistem değişikliği tartışmalarına girmekten özenle kaçınan bir CHP’den söz ediyoruz. 2011 seçimleri sonrası dönemde anayasa değişikliğinden nasıl kaçtıkları herkesin malumu. 1 Kasım sonrasında ise işi iyice aceleciliğe vurdular. Ak Parti yine her partiden eşit sayıda üye içeren bir komisyona ön ayak oldu, ancak bu kez süre şartı getirdi: “Herkes eteğindekileri döksün, altı ay içinde bu işe noktayı koyalım” dedi.
Söz konusu altı aylık süreçte anayasa ve sistem değişikliği konusundaki çözümsüzlük konumunun iyice görünürlük kazanacağını ve Ak Parti’den bu alanda şiddetli eleştiriler alacağını gören CHP, patronlu başkanlık gibi zoraki bir formüle yaslanarak, akıllıca bir hamleyle komisyondan kaçtı. Hamle akıllıcaydı, ama sonrasının iyi yönetilmesi gerekirdi.
Sorun çözücülük gerektiren bir dönemde ipe un seren ve bunu topluma anlatması pek de kolay olmayan CHP, tartışma eksenini başka alanlara çekecek bir tutamak arıyordu. O tutamağı da Karaman’da ortaya çıkan insanlık dışı tabloda buldu. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın saptırılmaya uygun, başarısız bir siyasi iletişim kurması ya da söz konusu vakfın yeterince özeleştiri sergilememiş olması ayrı bir konu; bunlar tartışılabilir. Ama doğrudan suç oluşturan bir cinsel sapkınlığı bir ideolojik konsolidasyon fırsatı olarak kullanmaya yeltenen CHP büyük bir hata yaptı.
Pedofili denen sapkınlığın dini, ülkesi, sınıfı olmaz. Dünyadaki hiçbir insan topluluğu da ne yazık ki bu suçtan arınık değil. Ama CHP’nin kurguladığı ideolojik konsolidasyon çok olumsuz uçlara savruldu. Özellikle sosyal medyada CHP’nin tavrını arkalayan mesajların, sorunu Ak Parti’nin dünya görüşüne, hatta Ak Parti’ye oy veren bütün bir kitleye özgüymüş gibi gösterme; daha beteri, bunu İslam’a içkin bir yaklaşım gibi sunma çabaları, CHP için bir siyasi felaketin habercisiydi zaten.
Anayasa ve sistem değişikliği tartışmalarından kaçıp Ak Parti’yi hedef alan bir ideolojik konsolidasyon öngören CHP, çok biçimsiz bir kutuplaştırma yöntemi benimsemiş oldu. Böyle bir kutuplaştırmanın sonucu bellidir: CHP, söz konusu ideolojik konsolidasyonla, geniş toplum kesimleriyle arasındaki mesafeyi daha da açtı. Zaten Cumhurbaşkanlığı seçimindeki çatı aday arayışıyla iki partinin (ve destek veren çok sayıda küçük partinin) toplam oy oranına bile erişememiş, 7 Haziran sonrası ise akıldışı, gülünç ve muhayyel bir cephenin sözcülüğüne soyunmuştu.
Şimdi geldiği yer, toplumsal alanını daha da daraltmış bulunuyor. Tek başına iktidar iddiasını geçtim, koalisyon ortağı olarak iktidarı paylaşmak iddiasından da vazgeçmektir mevcut hal. 7 Haziran sonrası bir Ak Parti-CHP koalisyonunun gerçekleşmemiş olmasının da ne kadar isabetli olduğunun kanıtıdır. Sorun sadece Kılıçdaroğlu değil, CHP’nin bizzat kendisidir. Sistem tartışmalarından kaçan CHP, kör bir ideolojik konsolidasyonun kurbanı haline geldi. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da oldu. Koalisyon ortağı olarak bile iktidar alternatifi olma imkanını yitiren CHP’yi fırtınalı günler bekliyor bence.