CHP bu fırsatı iyi kullanmalı
Bir süredir aynı şeyi vurgulamaya özen gösteriyorum: Siyaset zamanıdır diyorum. Türkiye’nin önünde büyük bir fırsat alanı açılmıştır diyorum. Hakiki bir siyaset alanıyla yüz yüzeyiz diyorum. 15 Temmuz öncesinde başta FETÖ olmak üzere, pek çok odağın ince işçilikle oluşturduğu Erdoğan ve Ak Parti karşıtlığının siyaseti imkansızlaştırdığını, muhalefet partilerinin buna ayak uydurarak bu siyaset dışı alanı tahkim ettiğini, belki de bilmeden siyasetin meşruiyetini tehlikeye düşürdüklerini anlatmaya çalışıyorum.
MHP kendisine yönelik operasyon sonrası bu alanı terk etti, Devlet Bahçeli 15 Temmuz gecesi çabucak tepki verdi. CHP de öyle. Her iki parti de 15 Temmuz sonrası yapıcı bir tutum benimsedi, devamını bekliyoruz. Keşke aynı şeyi HDP için de söyleyebilseydik. HDP mevcut söylemiyle kendini PKK çizgisinden özgürleştiremiyor ve Türkiye’ye yönelik uluslararası tehdidin bir uzantısı olmayı sürdürüyor.
Terörün tavan yapmaya çalıştığı, partiler üstü tutum benimsemek gereken olağandışı bir dönemden geçiyoruz. Geçmişteki yanlışlardan ders çıkarmalıyız. Ak Parti’nin bu yanlışlardan gereken dersi çıkardığı, son yıllarda FETÖ konusunda -Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hızına ayak uyduramasa da- belli bir mücadele verdiği kanısındayım. Bugünden sonra aynı yaklaşımı ana muhalefetten de görmek gibi bir beklentim var.
Hal böyleyken, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Adli Yıl Açılış Töreni’ne yönelik tutumu ve üslubu, Selin Sayek Böke’nin “Erdoğan rejimi” gibi bir ibare kullanması, işte bunlar beni kaygılandırıyor. Yıkıcı reflekslere dönülecek günlerde değiliz. Anayasa çalışmalarını önemsiyorum. Tüm siyasi aktörlerin yapıcı tutum alması ve bu kez devletin yapılanmasına katkıda bulunması gereken bir dönemdeyiz.
Birkaç hafta önceki bir yazımda Kılıçdaroğlu’nun o günlerdeki grup konuşmasında yer alan kimi yaklaşımlarını eleştirdim. Başta bazı CHP’li dostlarımdan olmak üzere, çok ilginç tepkiler aldım. Parti tabanı da öyle midir, bilemem. Meramımı daha net anlatmaya çalışayım. CHP’nin 17-25 Aralık’ı okuma biçimini sorunlu buluyorum. FETÖ’nün oluşturduğu tehdidi ve bunun dış bağlantılarını o gün iyi değerlendiremedikleri kanısındayım.
17 Aralık’ın hemen ertesinde CHP’li tanıdıklarıma ya da sözü CHP’ye ulaşacak bazı dostlarıma bir öneride bulunmuştum. “Buna kulak vermeyeceğinizi biliyorum, ama vicdanen bu görevi yerine getirmek zorundayım” diye ekleyerek. Önerim basitti, CHP çıksın şunu dile getirsin dedim:
“Bugün siyaset alanına dışarıdan bir müdahalede bulunulmuştur. Bunu yapan paralel yapıdır, amacı Erdoğan’ı ve hükümeti devirmek, kendine göre bir siyaset dizaynı oluşturmaktır. Bunu kabul edemeyiz. Ak Parti’ye açık çağrımızdır: Bu yapıyı devletten temizlemek için ne gerekiyorsa yanınızdayız. Anayasal ve yasal her tür düzenleme için destek vereceğiz. Yeter ki devleti bu yapıdan temizleyelim. Bunu el birliğiyle başaralım, sonra dile getirilen kimi iddiaların takipçisi olmayı da sürdüreceğiz. Ama şimdiki önceliğimiz bu yapıdan kurtulmaktır.”
Dediğim buydu. Yazılarımda, yeri geldikçe, 25 yıldır siyasi danışmanlık yaptığımı belirtme gereği duyuyorum. Bu öneri de bir siyaset yorumcusunun şahsi fikri değil, bir siyasi danışman önerisi idi. Kılıçdaroğlu’nun yanında buna yatkın danışmanlar olmasını ummuştum. Olmadı, CHP kurgulanan kulvarda yer almayı tercih etti. FETÖ’nün kurgusu Selam-Tevhit örgütü gibi tuhaflıklar unutulmuş olamaz sanırım. FETÖ’ye yönelik davalar bütün bunları açıklığa kavuşturacak. FETÖ 17-25 Aralık’ta başaramadığı için 15 Temmuz’a yeltendi. Yöntemleri istediği kadar farklı olsun, her ikisi de darbe girişimidir.
Bir kez daha, 25 yıllık siyasi deneyim ve birikimim eşliğinde, CHP’ye bu fırsat alanını çok iyi kullanmasını öneriyorum. 17 Aralık’ta önüne çıkan fırsatı iyi kullansaydı hem Türkiye hem kendisi büyürdü. O fırsat yine var, bu kez doğru okur inşaallah.