Biden’ın mesajı, Erdoğan’ın mesajı, Hrant Dink’in mesajı
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Ermeni lobileri on yıllar boyunca her 24 Nisan öncesi “ABD Başkanı’nın mesajında ‘Soykırım’ kelimesi geçsin” diye yırtındılar. Türkiye Cumhuriyeti de “Aman ABD Başkanı ‘Soykırım’ demesin de ne derse desin” diye yırtındı. Nice streslere girdik, nice gerilimler yaşadık, nice kavgalar ettik; ABD Başkanı’nın ağzından çıkacak söz için yiyip durduk birbirimizi. (Kongre’ye, Senato’ya sunulmak istenen “1915” tasarıları konusundaki lobi faaliyetlerine döktükleri / döktüğümüz paralar da cabası.) Ne oldu şimdi? Joe Biden “Soykırım” dedi diye Diaspora Ermenilerinin başı göğe mi erdi? “Soykırım”dan başka bir ifadeyi tercih etseydi Türkiye’nin başı göğe mi erecekti?
ABD Başkanı üzerinden ‘sembolik mevzi’ yarışı saçmalıktır. Geçelim Biden’ı-Miden’ı! Önemli olan, Türklerin ve Ermenilerin birbirlerine ne dedikleri ve/ya ne diyecekleridir. Önemli olan, Türkiye ve Ermenistan’ın birbirine nasıl baktığı ve/ya nasıl bakacağıdır. 1915 yarasını sararak aramızdaki duvarı aşma iradesini sergiliyor muyuz sergilemiyor muyuz? Sergileyecek miyiz sergilemeyecek miyiz? Budur asıl mesele.
***
Biden’ın 24 Nisan mesajında “Soykırım” kelimesinin geçmesi Diaspora Ermenilerine ve Ermenistan Cumhuriyeti’ne bayram sevinci yaşatıyor ama Ermeni Milletine fayda sağlamak bakımından hiçbir kıymeti yok bunun.
Kıymetli olan açılım, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014’te –başbakanken-başlattığı ‘24 Nisan Açılımı’dır. (O zamandan beri her sene 24 Nisan’da taziye mesajı yayımlıyor.)
Ermeni tehcirinin habercisi kabul edilen 24 Nisan 1915 hadiselerinin 99’uncu yıldönümü münasebetiyle yayımladığı mesajda şöyle demişti Erdoğan:
“Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının hangi din ve etnik kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer milyonlarca Osmanlı vatandaşı için acılarla dolu zor bir dönem olduğu yadsınamaz… Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir… Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır… 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.”
Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti, bu satırlarla, Ermenilerin 1915’te “gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiseler”e maruz kaldığını kabul etmiş ve onların acılarını paylaştığını ilan etmiş oldu. “Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine” dair beklentisi Diaspora Ermenilerinde karşılık bulmuş olsaydı, bunun ötesine de geçebilirdi. Ne yazık ki Diaspora Ermenileri bu tarihî adımın hakkını vermeye yanaşmadılar.
Hrant Dink, Ermeni Milletinin ancak 1915’i aşarak, varlığını Türklerle muarızlığa adamaktan vazgeçerek, bunun yerine kendini millet olarak yeniden üretmeye ve 1991’de kavuştuğu bağımsız Ermenistan devletini yükseltmeye yoğunlaşarak ihya olabileceğini söylüyordu ya; Erdoğan’ın 24 Nisan açılımı, böyle bir değişime yardımcı olabilirdi. Fakat Amerika ve Avrupa’daki Ermeni lobileri -üzüm yemeye değil bağcıyı dövmeye odaklandıkları için- hiç oralı olmadılar, olmuyorlar.
***
Hrant Dink…
Verdiği son mülakatta, Türklerle Ermenilerin hastalıklı bir ilişki içinde olduklarını belirtip şunları söylemişti o bilge adam:
“Kim tedavi edecek bizi? Fransız Senatosu’nun kararı mı? Amerikan Senatosu’nun kararı mı? Kim reçeteyi verecek? Kim bizim doktorumuz? Ermeniler Türklerin doktoru, Türkler de Ermenilerin doktoru. Bunun dışında doktor, ilaç, hekim mekim yok. Diyalog tek reçete, doktor da birbirlerinin doktorudur. Bunun dışında çözüm yok, yok ve yok.
“Ermeni diasporasına sesleniyorum: 1915’te takılıp kalmayın. Kendinizi 1915’e bağlamayın. Kendinizi dünyadaki insanların bu soykırımı kabul edip etmemesine zincirlemeyin. Bu tarihsel bir acı mıdır? Evet. Biz yaşadık, atalarımız yaşadı. Anadolu’da hoş bir laf vardır ve biz Anadolu insanıyız: Acıyı onurla sırtlayıp taşımak. Yaygara yapmadan, patırtıya vermeden sırtlar taşırsın.
“Dünyaya diyorum ki: Senin Ermeni Soykırımını tanımış olman ya da tanımamış olman benim için beş para ifade etmez.
“Türklere diyorum ki: Ya Ermeniler niye bu kadar çok ısrar ediyor? Bu sorunun üzerinde durun. Biraz bunun üzerine empati yapın. O zaman belki onların bu duruşunda biraz onur görebileceksiniz.
“Ermenilere diyorum ki: Siz de Türklerin ‘Hayır bu bir soykırım değildir’ sözünün üzerinde bir onur görmeye çalışın. Bir onurlu duruş bulmaya çalışın. Nedir o onurlu duruş? ‘Bir Türk olarak ben soykırıma karşıyım, ırkçılığa karşıyım. Soykırım Allah’ın belası bir şey… Benim atalarım böyle bir şey yapamaz, çünkü ben yapmam.’ Dolayısıyla burada bir onurlu duruş vardır.”
(O mülakatta, Ermeni tedhişçilerin katlettiği Müslümanları anmayı da ihmal etmedi Hrant Dink.)
***
Tarihi paylaşan halklarız, sağduyuyu kuşanırsak geleceği de paylaşabiliriz vesselam.