Sırtüstü yatmak yatay olarak ayağa kalkmaktır!
Yavaş bir yaşam tarzını seçmeye hakkım var. Topluma zarar verecek bir şey yapmadım. Bir atölyede günde 12 saat çalışmak zorunda mıyız, bu adalet mi?” dedi...
5 yıl önce bir fabrika işçisi olarak çalışıyordu, ‘hiçbir şey’ yapmamaktan büyük keyif aldığını fark edince işini bıraktı, bisikletle 2 bin kilometrelik bir yolculuğa çıktı. Günlük çeşitli işler yaparak ayda yaklaşık 500 lira kazandı. Bu yeni yaşam tarzını ‘yatış hareketi’ olarak adlandırdı. Karanlık bir odada, yatağında sırtüstü uzanırken çektiği fotoğrafı ‘yatmak adalettir’ etiketiyle sosyal medyada paylaşınca, bu gönderisi viral oldu. Giderek daha fazla genç bu karşı kültürü benimsedi ve bu akım bir çığ gibi büyümeye devam ediyor.
Çin’de Luo Huazhong’un sonradan sansürlenen bir blog yazısıyla Nisan ayında başlayan ‘tang ping (Çincede düz yatmak/ sırtüstü yatmak anlamına geliyor)’ hareketi hükümete meydan okuyor. Yüzbinlerce gencin katıldığı bu hareket ev, otomobil sahibi olmaktan kaçınmayı, çocuk sahibi olmamayı, Çin’de birçok işverenin beklediği ve ‘969’ olarak tanımlanan, haftanın 6 günü sabah 9’dan akşam 9’a kadar devam eden mesai sistemini reddediyor. Çin, dünyada en çok milyarderin yaşadığı ikinci ülke olsa da ülkede aylık geliri 154 dolardan az olan 600 milyon kişi yaşıyor. Bu gelir uçurumu gençler arasındaki öfkeyi artırıyor.
'TANG PİNG' ÜLKENİN EMELLERİNE HAKARET OLARAK ALGILANIYOR
Çin’de bir nesil önce başarıya giden tek yok; evlenmek, çocuk sahibi olmak, bir ev satın almak ve çok çalışmaktı. Şimdi Çinli gençler ebeveynlerinden ‘daha iyisini’ yapamayan ilk kuşak olma endişesi taşıyor ve kendilerine dayatılan yaşam biçimini reddediyor. ‘Sırtüstü yatma’ hareketi daha fazla para kazanmak, sosyal statü elde etmek için insanüstü bir çaba göstermek yerine basit, asgari bir yaşamı tercih etme şeklinde özetlenebilecek bir felsefe. Kişisel çabalarla değiştirilemeyecek bir adaletsizliğe karşı sessiz bir protesto olan ‘tang ping’ Çin’in kapitalist makinesinde bir dişli olmayı reddedenlerin tutunduğu bir felsefe. Ancak giderek daha fazla gencin katıldığı ‘tang ping’ akımı hükümet tarafından ülkenin emellerine hakaret olarak görülüyor.
Çin Komünist Partisi, 72 yıllık iktidarı boyunca protestoları bastırma konusunda büyük bir başarı gösterdi. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de demokrasi yanlısı aktivistlerin 1989 yılında Pekin’deki Tiananmen Meydanı’nda başlattığı, sonrasında pek çok şehre yayılan ve günlerce devam eden gösterilerdi. Daha fazla özgürlük, ekonomik reformlar, insan hakları talebiyle başlayan protestolarda tahminen 10 bine yakın kişi hayatını kaybetti.
Son 40 yılda da Çin Komünist Partisi vatandaşlarına “Biz hayat standartlarını yükseltmeye devam edeceğiz, siz de bizim belirlediğimiz hizadan çıkmayacaksınız” yaklaşımını bir sözleşme olarak sunuyordu.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping 2012 yılında bu yaklaşımı ‘Çin Rüyası’ olarak adlandırmıştı. Görünen o ki, gençler bu rüyadan vazgeçmeye kararlı. Sessiz bir başkaldırı olan ‘tang ping’ bastırılması biraz daha güç olan yeni bir direniş biçimi. Çin Komünist Partisi yeni felsefeyi çevrimiçi paylaşan yüzbinlerce kişiyi radarına alsa da, gönderilerini sansürlese de ülkede giderek artan ‘servet açığı’ bu hareketi engellemeyi güçleştiriyor. Hükümet bu eğilimden endişeli! Daha geniş çapta devam ederse, yavaşlayan bir ekonomi ve giderek yaşlanan bir nüfusla mücadele eden bir ülke için tehdit olabileceğinden korkuyorlar. Mayıs ayında nüfus artışını hızlandırmak amacıyla çiftlerin üç çocuk sahibi olmasına izin verileceğinin açıkladığını da hatırlayalım.
Birçok genç için bu felsefe, otoriter ülkedeki uzun çalışma saatleri, hızla artan konut fiyatları, çocuk yetiştirme maliyetleri, iş bulmadaki rekabet karşısında savaşabilmenin tek yolu. Konsept evlenmemek, iş ve ev sahibi olmamak, mümkün olduğunca az tüketmek... Bu akımın takipçileri önceki kuşakların çok çalışırlarsa başarılı olma şanslarının yüksek olduğu fikrini gerçekçi bulmuyor. Rekabetin kısırdöngüsünde hapsolmayı reddediyorlar.
Hükümet medyası ve yetkililerden gelen eleştirilere rağmen genç Çinliler modern yaşamın baskısına bir tepki olarak pasif direnişe devam ediyor. Medya gençleri bu fikirden vazgeçmeye çağırdı. “Yeni nesil sırtüstü yatmayı değil, çok çalışmayı seçen bir nesildir” görüşü empoze edilmeye çalışıldı. Pandemide saatler boyunca çalışıp mücadele eden tıp çalışanları örnek gösterildi ancak pek de başarılı olamadılar.
BİR LOKMA, BİR HIRKA
Viral olan bir şiir ise adeta bu akımın manifestosu: “Sırtüstü yatmak boyun eğmemektir. Sırtüstü yatmak diz çökmemektir. Sırtüstü yatmak, yatay olarak ayağa kalkmaktır. Sırtüstü yatmak, düz bir omurgadır.”
Minimalist bir yaşamı seçen gençler, tang ping’i olumlu bir yaşam biçimi olarak tanımlıyor. Daha yavaş tempoda yaşayarak hayatın özünü deneyimlediklerine, içsel varlıklarını zenginleştirdiklerine inanıyorlar. Sadece hayatlarını basitçe sürdürebilecek kadar para kazanmayı yeterli buluyorlar. Bu akımı tasavvuftaki ‘bir lokma, bir hırka’ felsefesine benzetmek de mümkün!
Oxford Üniversitesi’nde sosyal antropoloji profesörü olan ve Çin toplumu ile ilgili çalışmalarıyla tanınan Xiang Biao, gençlerin hissettiği aşırı baskının ve verilen sözlerin tutulmamasının bu akımı başlattığını, insanların hayatın anlamının daha fazla para kazanmak olmadığına inandığını söyleyerek ‘tang ping’ kültürünü bir dönüm noktası olarak nitelendiriyor.
Elbette Çin’de başlayan bu akım siyasi bir hareket değil ve büyük bir olasılıkla da asla olmayacak. Hükümeti asıl endişelendiren gençlerin bu düşünceyle ifade etmeye çalıştığı derin hoşnutsuzluk. Sonu olmayan bir yarışa girmek istemeyen bir nesil tek parti yönetiminin dayandığı yaşam biçimini baltalayabilir. Üstelik her ne kadar bu felsefenin internet üzerinden yayılmasını sansürle engellemeye çalışsalar da bu pasif direnişe karşı koymak o kadar da kolay değil.
Tang Ping; acımasız rekabet koşulları, ekonomik resesyon ve pandeminin de etkisiyle başka ülkelerdeki genç nesillerde görülen umutsuzluk havasıyla paralellik gösteriyor. Bazı analistlere göre bu felsefe yakın zamanda birçok ülkede yaygınlaşabilir.
İNSANLARLA YAKIN OLMAK KÖPEKLERİN GENLERİNDE VAR
Köpeklerin sadık birer dost olmaları genlerinde var! Yeni yapılan bir araştırmaya göre köpekler en yakın akrabaları olan kurtlardan çok farklı. İnsan hareketlerini okumak için doğuştan gelen bir yeteneğe sahipler. Kurtlar ise bu konuda pek de başarılı değil!
Deneyler, insanlar tarafından büyütülen kurt yavrularının bile yabancılara karşı ürkek davrandığını, çok az göz teması kurduklarını ve temel hareketlere de tepki vermediklerini gösteriyor. Deneyde kullanılan kurtlardan hiçbiri bir insanın parmağıyla işaret ettiği nesnenin ne anlama geldiğini çözemedi. Oysa insanlarla çok az temas ederek yetiştirilen av köpekleri insanların işaret ettiği kaseye gitmeyi başardı.
Uzmanlar bir köpek yavrusunun insanlarla iletişim kurma yeteneğinin yüzde 40’ının genetik olduğunu belirledi. Yani biyolojik olarak insanlarla iletişim için hazırlar.
Köpeklerin evcilleştirilmesinin 12 bin yıl önce başladığı tahmin ediliyor. Yeni çalışma da köpeklerin sosyal dehasının evcilleştirmenin bir ürünü olduğuna dair kanıtları sağlamlaştırıyor.
Köpekler yaşlandıkça insan hareketlerini öğrenmede daha yetenekli bir hale geliyor. Yavrular insanlardan çok daha az korkuyor. Minik patiler etrafımızda toplanıp üzerimize tırmanmak, yüzümüzü yalamak konusunda pek hevesliyken kurt yavrularının çoğu köşeye kaçıp saklanıyor. Köpek yavrularının bir yabancıya yaklaşma olasılığı kurt yavrularından 30 kat fazla.
Kurtlar ve köpekler arasındaki keskin farklılıklar uzun bir evrimsel geçmişe işaret ediyor. Görünüşe göre insanlar binlerce yıl önce kurdu alıp sevecen bir arkadaşa dönüştürmede hayli başarılı olmuş.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ORTA YAŞIN UMURUNDA
ABD’deki Pew Research Center’ın (Pew Araştırma Merkezi) yeni anketine göre ‘Y’ ve ‘Z’ kuşağının iklim değişikliğiyle ilgisi eski nesillerden çok daha fazla.
‘Z’ kuşağının yüzde 45’i, ‘Y’ kuşağının yüzde 40’ı en azından bir sosyal medya hesabını takip ederek, iklim değişikliğiyle ilgili bir gönderiyi beğenerek/paylaşarak konuyla daha yakından ilgileniyor. Buna karşılık ‘X’ kuşağının ilgili yüzde 27, baby boomer ve daha yaşlı sosyal medya kullanıcılarının sadece yüzde 21’i iklim değişikliği ile ilgili içeriklerle etkileşime giriyor.
‘Z’ kuşağı hayatları boyunca internetle yaşadı. ‘Y’ kuşağındaki büyükleriyle birlikte sosyal medyayı daha etkin kullanmaya devam ediyorlar. Hatta neredeyse günlük hayatlarının tamamında çevrimiçi olarak yaşıyorlar. Bu kuşaklar, iklim değişikliğiyle ilgili içerikleri internette gördüklerinde daha yoğun duygusal tepki veriyorlar. ‘Z’ kuşağının yüzde 69’u, ‘Y’ kuşağının yüzde 59’u iklim değişikliği konularıyla karşılaştıklarında gelecekle ilgili daha endişeli hissediyorlar.
Benzer şekilde hükümetlere iklim değişikliği sorununa karşı yeterince çaba gösterilmediği konusunda kızgınlık hissediyorlar. Sosyal medyada duyarlı olmaya başladıktan sonra somut bir eyleme geçmek için harekete geçmeye de hazır olduklarını belirtiyorlar.
Ankete katılan gençlerin yüzde 73’ü 2035 yılına kadar benzinle çalışan yeni otomobil ve kamyon üretiminin durdurulmasını talep ediyor. Yüzde 54’ü ABD’nin enerji üretiminde fosil yakıt kullanımını tamamen durdurması gerektiğini düşünüyor.
Bir önceki tang ping yazısında anlattığım, daha basit yaşamayı seçen gençler, diğer yanda iklim değişikliğine karşı daha duyarlı olan gençler... Bakalım dünyayı şekillendirme konusunda ne kadar etkili olabilecekler.