Pandemi bizi ‘daha az materyalist’ yapmış!
Galler’deki Cardiff Üniversitesi’nin akademisyenlerinden Olaya Moldes Andrés’in The Conversations’ta yayınlanan araştırması Kovid-19 pandemisine farklı bir yönden yaklaşıyor.
Pandeminin ilk günlerinde bazı ürünler için yapılan alışveriş ve stok, hastalıktan korunmaktan daha ‘acil’ gibi göründü. Önce makarna, un, tuvalet kağıdı gibi malzemeler evlere istiflendi. Ardından mutfak aletleri, milyonlarca kişinin pandemi sürecinde sahiplendiği hayvanlar için gerekli malzemeler, sokağa çıkma yasaklarının sıkıcılığını biraz azaltmak isteyenlerin tercihi oldu. Onu da alalım, şunu da alalım duygusu, özellikle de online alışverişe olan yoğun ilgi bizi daha mı materyalist yaptı?
Araştırmalar stres, kaygı ve yalnızlığın materyalizmi artırdığını gösteriyor. Eh, pandeminin tüm bu duyguları beslediğini de biliyoruz. Yani, aslında salgında materyalizmin yukarı doğru ivme kazanmış olması gerekiyor. Andrés’in araştırma sonuçları ise tam tersi olduğu iddiasında (en azından İngiltere’de).
Çalışmaya katılanlara pandemiden önce ve sonraki inançları sorulmuş. Görünüşe göre çoğu insan para ve maddi kazançları daha az önemsiyor. “Finansal olarak başarılı olmak” ve “iyi para kazandıran bir işe sahip olmak” gibi hedeflere verilen puanlar da eskisinden daha düşük.
Medyaya daha fazla maruz kalan ve Kovid-19 hakkında yüksek endişesi olanların daha fazla materyalist oldukları da gözlemlenmiş. Ancak buna rağmen ‘maddiyata’ olan ilgide azalma var bu araştırmaya göre.
Pandemiyle başlayan bu eğilimin devam edeceğine, potansiyel olarak derin sonuçlar doğuran tüketimden yavaş yavaş uzaklaşılacağına inananların sayısı hayli fazla. Çok fazla kişinin katıldığı ‘büyük istifa’nın da aynı motivasyondan kaynaklandığı söyleniyor.
Para harcamayı mutluluğa giden yegane yol olarak sunan reklamlar, sosyal medya paylaşımları materyalizmi artırabilir de... Eğilimin nasıl ilerleyeceği henüz belirsiz.
Pandemi, materyalizmin zararlı etkilerinden uzaklaştıran bir salgını mı başlattı yoksa insanları daha mı materyalist yaptı? Farklı araştırmalar, farklı sonuçlar. Bu konu da çok su kaldırır.
KOVİD-19 BİZİ Bİ SAL!
Kovid-19 mevzusuna başka bir yeni araştırmayla devam edelim. Dünyanın en eski tıp dergilerinden biri olan ve İngiliz Tabipler Birliği sendikası tarafından yayınlanan British Medical Journal’da (BMJ) geçen bir çalışma yayınlandı. Anaştırmada Kovid-19 geçiren 154 bin kişinin kayıtları analiz edildi.
ÇIKARKEN KIYAMET CEKETİNİ GİY, ÜŞÜMEYESİN
Küresel ısınmanın getireceği sorunlar, lav, ani yangınlar, sel gibi pek çok zorluk kapıda. Birçok insan bu sonuçları bir tür kıyamet olarak değerlendiriyor. Nasıl tanımlarsanız tanımlayın bazı ekstrem durumların daha sık yaşanacağı gün gibi ortada.
Eh, tüm bunlar olur da bu felaketler yeni bir sektör doğurmaz mı? İngiltere’de Vollebak firması ‘Apocalypse Jacket/Kıyamet Ceketi’ adını verdiği bir tasarım yaptı. Ceket, karanlık görünen gelecekte hayatta kalmaya yardımcı olacakmış! Hatta firma ceketin tasarımında nükleer savaş tehlikesinin bile hesap edildiği iddiasında.
Ceket, 1950’li yılların sonunda Dr. Carl Marvel’ın NASA’nın Apolla programı için icat ettiği polibenzimidazol (PBI) adlı bir malzemeden yapılmış. Bu malzeme kolay kolay yanmıyor, kimyasallara maruz kalsa da sağlam kalıyor.
Bu ceketin 23 cebi var. Bunlar olası kötü bir senaryoda hayatta kalmak için ihtiyaç duyulacak tüm eşyaları taşımak üzere tasarlanmış. Üstelik pek bir kullanışlı, dünya yıkılıyor ama uykun mu geldi, merak etme ceket uyku tulumu da oluyor. Öyle felaketi beklenmeye de gerek yok kir göstermeyen bu ceketi kampta falan da giymek mümkünmüş. Fiyatı mı? Alt tarafı 1295 dolarcık... Yaratıcı insanımız bu işe de girer diye düşünüyorum. Yerli malı, uygun fiyatlı bir felaket ceketi bekleriz...
SPOR DA ‘VERİ BİLİMİ’Nİ SEVDİ
Gelecek veri biliminde deniyor ya, görünüşe göre bu bilim sporu da değiştirecek. Yetenek, kas gücü, takım uyumu bir yana veri bilimi rekabetin kurallarının yeniden yazılmasını sağlayabilir.
Profesyonel bir spor takımının başarısının kolay bir ölçütü var; galibiyet. Geçen on yıllar içinde profesyonel spor karşılaşmalarının popülaritesi arttıkça şampiyonluğa giden yolu garantilemek için yapılması gerekenler de değişti. Veri bilimi dünyayı değiştirirken sporun da geri kalması ayıp olurdu tabi. Şimdilerde verilerle oluşturulan stratejilerin ‘kazanmaya’ yardımcı olduğunu kanıtlayan takımlar bile var.
Başarı reçetesinin bir parçası olarak veri bilimini kullanan takımlardan biri de İngiltere’nin meşhur futbol takımı Liverpool.
Takımın başarılı olması için çalışan veri analistleri, sahadaki hareketlerin oyuncuların topa sahipken gol atma olasılığını nasıl etkileyeceği konusunda modellemeler yapıyor.
Bu modellemelerin doğru verileri vermesi için stadın her yerine, sahadaki tüm oyuncuların ve maçların pozisyonlarını izleyen kameralar yerleştirildi. Analiz ekipleri en doğru tahminleri yapmak için tek bir maçta 1,5 milyon veri toplayabiliyor.
2020-21 Premier Lig’in kazananının Manchester City olduğunu, Liverpool’un ikinci olduğunu da söylemek lazım! Ama bu sonuca bakarak veri bilimi işe yaramıyor demek de çok doğru değil.
Tüm dünyada en çok izlenen spor organizasyonlarından NBA’deki basketbol takımları da veri bilimini kullanıyor.
Veri biliminin sporu değiştirdiği bir gerçek. Oyunculara, koçlara, teknik direktörlere ve taraftarlara yeni stratejileri karşılaştırmak için daha fazla araç sunuyor. Ama yine de maça veriler değil sporcular çıkıyor.
‘SAHTESİ’ DAHA GÜVENİLİR ÇIKTI!
“Ben insanı yüzünden tanırım” lafı önümüzdeki günlerde anlamını yitirecek gibi görünüyor. Yapay zeka (AI), bilinçli olur mu? İnsanlığın gelecekte yok olmasına neden olur mu tartışmaları devam ederken yeni bir araştırmanın ürkütücü sonuçları ortaya çıktı. Lancaster Üniversitesi’nden bilim insanları AI tarafından oluşturulan yüzlerin kanlı canlı gerçek insanlardan daha güvenilir olarak algılandığını açıkladı.
Yapay zeka metodu Çekişmeli Üretici Ağları’nın (GAN) bir versiyonu olan StyleGAN2 ile gerçeğinden ayırt etmenin zor olduğu yüzler yaratılıyor. Lancaster Üniversitesi’ndeki çalışmada bu teknolojiyle yüzler ortaya çıkarıldı. Daha sonra katılımcılara ‘gerçek’ ve ‘yapay’ yüzler gösterildi. Yüzleri güvenirlilik açısından bir ile yedi arasında değerlendirmeleri istendi. Ortalama olarak ‘sahte’ yüzler ‘gerçek’ yüzlerden yüzde yedi daha güvenilir olarak algılandı.
Bulgular birazcık sarsıcı! Çünkü gerçeklikten ayırt etmenin zor olduğu bu yüzlerle sahte görüntüler ve videolar hazırlamak da çok zor görünmüyor. Gelecekte herhangi bir fotoğrafın ya da videonun sahte olup olmadığını anlamak çok da kolay olmayabilir.
Araştırmada siyahi yüzlerin Güney Asyalı yüzlerden daha güvenilir olarak değerlendirildi.
Görünüşe göre kadınlar erkeklerden daha güvenilir! Beni hayli şaşırtan bir başka sonuç da gülümseyen yüzlere verilen tepki. Genellikle gülümseyen yüzlere güven daha fazladır. Ancak söz konusu çalışmada gerçek yüzlerin yüzde 65,5’i, sahte yüzlerin yüzde 58,8’i gülümsüyor. “Gözlerimin içine bak, bana güven” bir vadede lafügüzaf olduğunda bizi neler bekliyor göreceğiz!
DEMANS HASTALARININ HAKLARI NE OLACAK?
Belleği ve zihinsel yetenekleri bozan demans, özellikle ileri yaştaki yüz milyonlarca kişiyi ve elbette yakınlarını etkiliyor.
Sosyal medya çılgınlığı son dönemde demans hastalarını da radarına aldı. Demans hastalarının görüntülerinin yer aldığı içerikler TikTok’ta milyarlarca görüntülenme alıyor. Daha fazla ‘görüntülenme’ peşinde koşanlar demanslı kişileri, onların rızası olmadan kaydedip yayınlıyor. Tıpkı bir çocuk gibi oyuncaklarla oynayan hastalar, kıyafetini yanlış giyenler, kendisine sorulan sorulara tuhaf cevap verenler ve benzerleri öyle çok izleniyor ki... Ama bu videolar “ne kadar da tatlılar, komikler” deyip geçilecek kadar önemsiz değil. Zaten bu popüler videoların etiği hakkındaki tartışmalar da giderek artıyor.
TikTok’taki #Dementia hashtag’i iki milyar kez evet yanlış okumadınız iki milyar kez görüntülendi. Bu hashtag altındaki içeriklerin çoğu, demansı olan hastalara bakan yakınlarının deneyimlerini anlatıyor. Pek çoğu da ilham verici ve eğitici. Ancak ‘bakıcıların –ki bunlar hasta yakınları ya da profesyonel yardımcılar olabiliyor-‘ demans hastalarıyla alay ettiği videolarda artık kendilerinin kamerayla görüntülenmelerine rıza gösteremeyecek kişiler yer alıyor.
Bu durum ebeveynlerinin komik hallerini sosyal medyada paylaştığı çocukların yaşadıklarından farklı. Çocuklar büyüyor ve ailelerinin kendileri hakkındaki paylaşımları hakkında fikir sahibi olabiliyor. Ancak demansı olan kişilerin böyle bir şansı yok!
Yasal olarak, demansı olan bir hasta hakkında aile üyeleri karar verebiliyor. Ancak bu hastaların haklarını savunanlar, bu standardın ileri evre bunama yaşayanların haklarını ve onurunu korumak için yeterli olmadığı görüşünde.
Giderek artan sayıda insan dijital ayak izleri hakkında plan yapmaya başladı. Ne de olsa artık bu da bir miras, bu nedenle öldükten sonra internette hakkımızda nelerin kalıp kalmayacağı hakkında bir tasarrufumuz olması çok da garip bir durum değil. Demans hastalarını ‘komik’ ve ‘eğlenceli’ gösteren videoların görüntülenme oranı arttıkça, hayatlarının bir döneminde demans olma ihtimalini düşünenlerin dijital ayak izleri hakkında önlem alma hevesi de artıyor.