Mutluluğun liderlerle bir ilgisi olmalı...
Dünya kamuoyu yaklaşık üç haftadır Finlandiya’nın 36 yaşındaki genç başbakanı Sanna Marin’in bir ev partisindeki dans görüntülerini konuşuyor.
Kendi ülkesinden de, dünya kamuoyundan Marin’i eleştirenler de var, hak verenler de... Finlandiya’da yaşayan bir arkadaşım, özellikle gençlerin Sanna Marin’i desteklediğini söylüyor. Bu görüntüleri bir başbakana ‘yakıştıran’ların sayısı öyle az buz değil. Beş partiden oluşan bir koalisyonun başında olan Sanna Marin, başbakan olduğunda “Bu koltuğu sallamak istiyorum” demişti. Bu arada beşli masanın 19 bakanından 12’sinin kadın olduğunu da hatırlatalım.
Marin Nato üyeliğine başvurdu, Rusya-Ukrayna savaşında ülkesinin tavrını net bir şekilde ortaya koydu, Ukrayna’ya silah gönderdi. Ülke, dünyanın en iddialı iklim hedeflerinden birini yasalaştırdı. Hedef, 2035’te net sıfır emisyon, 2040’a kadar da net negatif emisyona ulaşan ilk ülke olmak.
Dönelim Marin’in dans görüntülerinin yankılarına.... Baştan söyleyeyim, amacım Sanna Marin’e güzelleme yapmak falan değil. “Yürü, kim tutar seni dans et, ne istersen yap” diyecek değilim. Sadece tüm bu tartışma gençlerin ‘yeni tip’ siyasetçilerden ne beklediğini göstermesi açısından önemli. Basit bir soru: “Ülkesini iyi yöneten ama normal bir vatandaş gibi özel hayatında arkadaşlarıyla vakit geçiren bir lider mi daha iyi yoksa kendisine yakın yüzlerce kişiye ayrıcalık yapan, bir zümrenin cebini dolduran bir lider mi?”
Yakın zamanda farklı ülkelerden gençlerle yapılan bir çalışma da, politikacılardan neler beklendiğini gösteriyor. Gençler, kendilerini temsil edenlerin onları anlamasını istiyor. Sırça saraylarında oturan, ulaşılmaz siyasetçileri değil, sokaklara inen, normal bir insan gibi yaşayan isimlerin kendilerini yönettiği bir ülke hayal ediyor.
“Benim liderim erişilmez olmalı, ülkenin tüm kaynakları emrine amade olmalı, böyle bir gücü olursa beni de iyi yönetir” devri bitti. Gençler ev kredisi ödeyen, çocuklarıyla herkes gibi sorunları olan, kendilerinden biri gibi görünen siyasetçileri istiyor.
Kadın liderlere pozitif ayrımcılık yapmayalım ama dünya mutluluk endeksinde en üst sıralarda yer alan ülkelerin liderlerinin kadın olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Bu arada Türkiye’nin 112. sırada olduğunu da hatırlatalım.
İlk sırada bildiğiniz gibi Finlandiya var. Ücretsiz kaliteli eğitim, ücretsiz sağlık sistemi, cinsiyet eşitliği, refah düzeyi, kişisel özgürlük hakları bu mutluluğun temel faktörleri.
Diğer iki İskandinav ülkesi Danimarka ve İzlanda sırasıyla ikinci ve üçüncü sırada. Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen 44 yaşında. “İşe” giderken evde hazırladığı yemeği götüren, pandemi sürecinde Avrupa Birliği liderlerinin katılacağı Avrupa Konseyi toplantısı için düğün tarihini erteleyen ama bu konudaki üzüntüsünü; “Brüksel’deki konsey zirvesi için tam düğünümüzün olacağı güne davet aldık. Lanet! Ama işimi yapmalı, Danimarka’nın çıkarlarını korumayalım. Bo’ya evet demek için sabırsızlıkla bekliyorum” gibi samimi bir cümleyle ifade eden bir lider.
43 yaşındaki İzlanda Başbakanı Katrin Jakobsdottir, ülkesinin vatandaş mutluluğunu öne koyan bir ekonomik model üzerine çalışıyor. Diğer ülkelere de benzer politikaları benimseme çağrısı yapıyor. Amacı, ekonomik büyüme odaklı politikaları yerini, aile dostu çevre odaklı politikalarla değiştirmek... Jakobsdottir, halkın ruh ve beden sağlığını öne çıkaran bu modeli ‘mutluluk ekonomisi’ olarak tanımlıyor.
Mutluluk endeksinde en mutlu yedinci ülke olan İsveç’in başbakanı da bir kadın, eski bir şampiyon yüzücü olan Magdalena Anderson, 55 yaşında. Göreve geldiğinde okulların, sağlık kurumlarının, yaşlı bakım evlerinin özelleştirilmesini sınırlayacağına söz vermişti. Eşi ekonomi profesörü. Özel hayatını gözler önünde yaşamaktan hoşlanmasa da birlikte yürümek ve mangal yapmak ailenin hobisi!
Kadın ya da erkek fark etmez, karar verici gençler artık farklı siyasetçiler istiyor. Karizmatik, güçlü ama kendilerinden biri olanları...
FIRINLAR PEK 'HAVA'LI OLDU
Hani haksızlık etmeyeyim diyorum ama dandik dandik yemekler yapıp Instagram’a koyan influencerlardan ödüllü şeflere ortalık Airfryer’larla yapılan yemek tarifleriyle dolu. TikTok’taki sosyal medya fenomenleri, yeni tarifler ve alışılmadık kullanımlarla kariyer yapmayı bile başardı.. Bu ara kiminle konuşsam airfry’ların marifetlerini öve öve bitiremiyor. Yemin ederim son dönemde kiminle sosyalleşsem ortamda bir airfry muhabbeti var. Hani o kadar marifetli ki sanırsınız alışverişini kendi yapıp yemeği pişirip sofraya getirecek. Ardı ardına airfry’da pişirilen yemek tariflerinin yer aldığı kitapların yayınlandığını da tahmin edebilirsiniz.
Airfryer’lar aslında yeni nesil fritözler. Temel olarak airfry yeni bir teknoloji değil, temelde tezgah üzerinde olan fanlı bir fırın. Konvansiyonel fırınlara göre çok daha çabuk ısınan, yiyecekleri az yağla çabuk pişiren bir mutfak aleti. Daha kısa sürede pişirdiği için daha az elektrik harcayacağını düşünenler de bu yeni nesil fırınları tercih ettiklerini söylüyor.
Popülariteleri mikrodalganın 1970’lerde yükselişini hatırlatıyor. Airfryer’larla yaşanan hararetli ilişkinin ne kadar süreceği de bilinmiyor. Yemek pişirme alışkanlıklarını değiştirecek mi, yoksa mutfakta bir dolabın içine sürgüne mi gönderilecek. Bunu zaman gösterecek olsa da bu aletlerin satışları son iki yılda yüzde 400 arttı. Yağ fiyatları aldı başını gidiyor, çok az yağ kullanıp yemek pişiren fırın da fena fikir değil.
İYİ BİR HİKAYE DÜNYAYI DEĞİŞTİRİR Mİ?
2016 yılında yayınlanmaya başlayan, şu anda da Amazon’da izlenebilen This is Us dizisinin final sezonu 2022 mayıs ayında yayınlandı. Dizi, ekrana geldiği andan itibaren reyting rekorları kırdı. Hataları, doğruları, eksikleriyle Pearson ailesinin birden fazla neslini kapsayan dizinin birçok oyuncusu Emmy Ödülü kazandı.
Dizi sadece hayranları tarafından beğenilen bir televizyon şovu değil aynı zamanda dünyanın belirli tıbbi durumlar hakkında nasıl düşündüğünü de değiştiren yapımlardan biri olarak da dikkat çekti. Pittsburgh Üniversitesi’nden araştırmacılar ‘doğru işlenmiş bir hikaye’nin gerçek dünyada nasıl olumlu bir değişime neden olduğunu ortaya koydu.
Çalışmaya göre dizideki Rebecca karakteri Alzheimer olduğunda ailenin davranışı, genel olarak demansı çevreleyen damgalamanın azalmasına yardımcı oldu, pek çok ailenin yaşlı ebeveynleri için yapacağı planlar hakkında düşünmesini sağladı.
Pittsburgh Üniversitesi’nin projesi, televizyondaki bir Alzheimer hikayesinin izleyicilerin gerçek dünyadaki inançlarını ve algılarını etkileyip etkilemediğini analiz eden ilk proje. Çalışmanın yazarları, araştırma için hem anketleri hem de odak gruplarını kullandı. Sonuçlar iyi işlenmiş bir hikayenin insanların demanstan etkilenenleri nasıl algıladıkları konusunda gerçekten bir fark yaratma gücüne sahip olduğunu gösteriyor.
Dizinin yazarları demans hikayesinin doğru ve özgün olarak işlenebilmesi için Hollywood, Health & Society ile düzenli olarak görüştü. Hollywood, Health & Society, eğlence endüstrisine sağlık ve güvenlikle ilgili hikayeler için doğru ve güncel bilgiler sağlayan bir program. Altı sezon devam eden dizi için ekip, sürekli olarak kurumla birlikte çalıştı.
Zaman zaman ağlatan, düşündüren sıcak bir aile draması izlemek istiyorsanız ve This Is Us’ı izlemediyseniz, bu hafta sonu bir şans verin derim!
Konu Alzheimer’dan açılmışken çok yeni bir araştırmadan daha söz etmek istiyorum. Maksat kamu hizmeti olsun. Tahminler demans vakalarının küresel olarak 2050 yılına kadar üç kat artarak 150 milyonu aşacağını gösteriyor.
Uluslararası bir araştırma, kötü diş hijyenine sahip kişilerin hayatlarının ilerleyen dönemlerinde alzheimer’a yakalanma olasılığının yüzde 21’den fazla olduğunu gösteriyor. Bu çalışma için dünya çapındaki 47 araştırmadan veri toplandı. Diş eti hastalığının, kandaki iltihaplı kimyasalların sayısını artırarak nöronları öldürdüğü düşünülüyor. Yani hafızayı diri tutmak için dişlere iyi bakmak gerekiyormuş...