Biz bu trendin kitabını yazarız...
Son günlerde farklı farklı Whatsapp gruplarından ‘Amerika’nın son alışveriş trendi: Alışveriş yapmamak’ başlıklı bir makale geliyor. Makale yazar Dave Bruno’nun ‘100 eşyayla yaşamak’ projesini anlatıyor. Makalenin yazarıyla ilgili farklı imzalar var ama bu köşe yazısı sanıyorum, birbirinden başarılı dizilere de imza atan Gülse Birsel’e ait. Sanıyorum diyorum çünkü bu yazı aslında 2010 yılında kaleme alınmış ve arşivlerde yok.
İyi de 12 yıl önce yazılan bir makale neden Whatsapp gruplarında dolaşıp duruyor? Galiba bunu ‘zamanın ruhu’ ile açıklayabiliriz. Domatesin kilosu olmuş 20 TL. 700 liralık erik tektaş yüzük gibi, kira fiyatları dudak uçuklatıyor... Daha sayacak çok şey var ama gerek yok, hepimiz biliyoruz zaten. Ee madem tüketemeyeceğiz o zaman minimalizm akımına kapılırız. En azından trendleri takip ediyoruz deriz, fena mı?
Gruplarda dönüp duran yazı ise içimize su serpiyor: Tüketme, mutlu ol! Dave Bruno ‘100 eşyayla yaşamak’ projesini 2008 yılında internette başlattı. Bu proje o dönemde çok ses getirdi. 2010 yılında da ‘100 Things Challenge (100 şey ile yaşama becerisi olarak çevirebiliriz) adlı kitabını yayınladı. Minimalizm aslında 1960’lı yıllardan beri konuşulan bir kavram. Kökeni Uzakdoğu felsefesine dayanıyor. En yalın haliyle ‘az tüketim, çok huzur’ diye özetlenebilir. Karmaşadan uzak dur, sadece ihtiyacın olanla yetin!
Son yıllarda bu akım dünyanın refah içinde yaşayan pek çok ülkesinde de giderek daha fazla benimsenmeye, üzerinde çok daha fazla konuşulmaya başlandı. Minimalizmin çok daha sade bir yaşam sürmek için sahip olunanları düzene sokarak hayatta önemli olan şeylere daha net bir şekilde bakmayı sağladığı düşünülüyor.
Çevrenin zihinsel sağlık için büyük bir rol oynadığı bilimsel olarak kanıtlanmış. Temiz, düzenli bir ortam, sadece gerekli eşyalara sahip olmak ve tüketimi azaltmak hayattaki kaosla baş etmeyi kolaylaştırıyormuş.
ABD’deki Princeton Üniversitesi’nde 2011 yılında yapılan bir araştırma dağınıklığın yapılması gereken görevlere odaklanmayı zorlaştırabileceğini ortaya koydu. Dağınıklığın beynin görsel korteksinin yapılması gerekenler karşısında verimini düşürebileceği ortaya çıktı. Yani kendinize daha ‘basit’ bir hayat hediye ettiğinizde üretkenliğiniz artabilir.
Minimalist bir yaşam tarzını benimsemenin en belirgin faydası, ekonominizi düzeltmeye yardımcı olması.
Ace Ventura: Pet Dedective, The Nutty Proffesor, Liar Liar, Patch Adams gibi birçok ünlü filme imza atan, yönetmen ve yapımcı Tom Shadyac ve Roko Belic’in 2011 yılında birlikte yaptığı ‘Happy/ Mutlu’ adlı belgesel de ‘mutluluğun’ peşinde koşuyordu. Ekip 14 farklı ülkede hayatın her kesiminden insanlarla, nörobilimcilerle, psikologlarla röportajlar yaparak mutluluğu araştırdı. Süreçte Shadyac malikanesini satmış, servetinin çoğunu bağışlamıştı. Belic ise evini satıp bir karavanda yaşamaya başlamıştı.
Belgeseli izlediğinizde mutluluğun en önemli kaynakları elindekiyle mutlu olmak, fiziksel aktivite, aile ve arkadaşlarla yakın ilişkide olmak, merhamet ve başkalarına yardım etmek!
Şu ana kadarki bulgular ışığında mutluluğun yüzde 50’si genler tarafından kontrol ediliyor, yüzde 10’u hayat koşullarına bağlı yüzde 40’ı ise davranış ve seçimlerle belirleniyor.
Bizimki mecrubiyetten minimalizm diye sızlanmayalım belki de gayrisafi kişisel mutluluk için ‘az’ gerçekten de yeterlidir!
BU YAZ BİR GLAMPİNG'DEYDİK...
Yine yeni bir kelime daha; glamping... İngilizce ‘büyüleyici, cazibeli’ anlamına gelen ‘glamorous’ ile ‘kamp yapmak’ anlamına gelen ‘camping’ kelimelerinden oluşuyor. Doğa içinde ama son derece konforlu ve lüks bir tatil geçirmek isteyenlere hitap eden bir tatil seçeneği. Parası olanın kamp macerası da böyle olmalı tabii...
Öyle çadırımı kurarım, ateşimi yakarım ve yıldızların altında hem sakin, hem de hesaplı bir tatil yaparım kafası gibi değil. Bu iş pahalı...
Küresel glamping pazarının büyüklüğü 2021’de 2,35 milyar dolar değerindeydi. Bu rakamın 2022’den 2030’a kadar yüzde 10,9’luk bir büyüme göstermesi bekleniyor.
Lüks kamp fikri aslında hayli geçmişe dayanıyor. 16. yüzyılda krallar ve hükümdarlar lüks çadırları saray çadırı olarak kullanıyordu. 1900’lü yıllarda Afrika’ya safariye giden zengin Avrupalılar vahşi doğada lüks bir şekilde konaklıyordu.
Şimdilerde beş yıldızlı otellerden sıkılanlar, yeni yeni macera arayanlar hiçbir lüksten geri kalmadan ‘glamping’ yapmaya hevesli. ABD’de geceliği bin dolara konaklanan glampingler bile var. Son 10 yılda niş bir tatil seçeneği olarak görülen glamping pandeminin de etkisiyle popülerleşti, turizmin yeni felsefesi oldu.
Çadırlar öylesine lüks ki, evden farksız. Klima, rahat yataklar, duş imkanları, portatif tuvaletler, TV, wi-fi... Ne ararsanız var.
Türkiye’de de glamping imkanı sunan pek çok yer var. Bütçesi olanlar için neden olmasın!
MODA İNSANIN METAVERSE GİYİNMESİDİR!
Sanal gerçeklik platformu Decentraland’da ilk kez bir metaverse moda haftası düzenlendi. 24-27 Mart tarihleri arasındaki dijital moda haftası Metaverse Fashion Week’e dijital moda markalarının yanı sıra Tommy Hilfiger, Dolce & Gabbana, Hugo Boss gibi 70’e yakın dünyaca ünlü marka da katıldı. Birçok marka moda haftası süresince ücretsiz olarak sunulan geçici alanlardan yararlanırken Philipp Plein 1.4 milyon dolar değerinde sanal bir arazi satın aldı. Bazı markalar platformdan e ticaret sitelerine yönlendirerek fiziksel satış da yapmayı başardı. Grimes’in avatarı da 27 Mart’ta bir konser verdi. Davetiye bulmanın çok zor olduğu defileler yerine Decentraland Fashion District’teki isteyen herkes izledi.
Dijital kıyafetlerin kripto parayla satışı da yapıldı. Dijital avatarını ‘şık’ giydirmek isteyenler büyük miktarda para harcamaktan da geri durmadı elbette...
Defileleri 200 bine yakın kişi takip etti. Ocak ayında e-ticaret platformu Obsess tarafından yapılan bir araştırmaya göre Z kuşağı bu işe çoktan hazır. Yaklaşık yüzde 75’i bir video oyunu içinde dijital bir ürün satın aldı, yüzde 60’ı da şirketlerin metaverse platformlarında mal satması gerektiğine inanıyor. Yeni sanal deneyimlere gerçek para harcamaya hevesli hatırı sayılır bir kitle var.
Moda geleceğe bakmaktır diye düşünülebilir tabii, diğer yanda da paralel evrenler metaverse derken bindik bir alemete gidiyoruz nereye? Hayırlısı...
PARALEL EVRENLERİ PEK SEVDİK
Bilim kurgunun son dönemdeki en sevdiği konu paralel evrenler ya da diğer bir deyişle çoklu dünyalar. En son Netflix’te gösterilen Pera Palas’ta Gece Yarısı filminde de paralel evren mevzusu işleniyor.
Yeni izlediğim, 2020 yapımı Devs de bu konuyu başarıyla işleyen dizilerden biri. Bilim hakkında şahane yazılara imza atan, ufkumuzu genişleten İsmet Berkan’ın önerisiydi bu dizi. Okumadıysanız, İsmet Berkan’ın Karar Gazetesi’ndeki 2 Nisan tarihli ‘Gelin şu paralel evrenler meselesini bir konuşalım’ başlıklı yazısını da şiddetle öneririm.
Paralel evrenler sadece iyi bir bilim kurgu hikayesinin özelliği değil, birçok bilimsel teori paralel evrenler teorisini destekliyor. İspatlaması pek mümkün görünmeyen paralel evrenler bilimin en tartışmalı konularından biri.
Popüler kültürün özellikle de sinemanın bu mevzuyu sevmesi de anlaşılabilir aslında. Bir hikaye sizi zorladı mı? İzleyici sıkılmaya mı başladı? Hoop bir paralel evren ekle senaryoya istediğin gibi değiştir akışı. “Bir şeyler oldu ama farklı bir evrende’ diyebilirsiniz. Sonsuz evrenler sonsuz olasılıklar getirdiği için anlatılabilecek hikayelerin sayısı da artıyor. Daha ne olsun!
Paralel evren konusu, farklı yaklaşımlarla olsa da sayısız mit ve kurgu eserin yararlandığı bir konu. ‘Örtüşen dünyalar’ İskandinav mitolojisinde, Budist ve Hindu kozmolojisinde görülüyor. Çoklu evrenlerin birbiriyle temas etmesi fikri, 1884’te İngiliz bir öğretmen olan Edwin A. Abbott’un ‘Flatland: A Romance of Many Dimensions (Türkçede Düzülke olarak yayılanmıştı) kitabında da var. Son derece keyifli ve etkileyici bir roman...
Mandela etkisinin paralel evrenlerin varlığını kanıtladığı iddiası da son dönemde konuşulmaya başlandı. Mandela etkisi sadece bir ya da birkaç kişinin değil, çok geniş bir insan topluluğun mevcut bir olayı tamamen yanlış hatırlaması durumuna verilen isim. Teorinin adı ise Nelson Mandela’dan geliyor. Sayısız kişi Mandela’nın 1980 yılında hapishanede öldüğüne inanıyor oysa Güney Afrikalı lider 2013 yılında evinde öldü! Benzeri sayısız durumu saymak mümkün.
Bu durumun zihnin işleyişine bağlı olduğu görüşü olsa da Mandela etkisini deneyimleyen bazı kişiler bunun paralel evrenlerin kanıtı olduğuna inanıyor. Böyle bir ihtimal olabilir mi orası hiç belli değil.
Paralel bir evrende daha keyifli yaşıyor olabilir miyiz acaba...