Altı milyon dolarlık insanlar olur muyuz?

Elon Musk... Teknolojiyle hiç ilgilenmeyenler, teyzeler, amcalar bile öyle ya da böyle tanıyor artık onu. Bu hafta üç yazımda da adı geçecek şimdiden söyleyeyim. Son birkaç haftadır Twitter’ı aldıktan sonraki adımlarıyla konuşulsa da bu tartışmalı figürün teknolojinin farklı alanlarında yatırımları olduğunu da biliyoruz. İnsanları ve bilgisayarları birbirine bağlamak kısaca beyin-makine arayüzü geliştirmek isteyen Musk’ın 2016 yılında kurduğu Neuralink de bunlardan biri. Amaç, insanları yapay zekayla birleştirmek!

Belki bazı okurların dikkatini çekmiştir. Musk, geçen hafta gerçekleşen Neuralink Fall 2022 etkinliğinde de dikkat çeken açıklamalar yaptı; Neuralink implantının insanlı testlerine altı ay içinde başlayacaklarını, bu implantı kendi kafasına da yerleştireceğini söyledi. Bir ara not. Biohacking’i yaşam biçimi olarak kabul eden Twitter’ın eski CEO’su Jack Dorsey, günde sadece bir öğün yiyor, sabahları su, limon ve Himalaya tuzu karışımı içiyor.

Neuralink, beyinle ilgili bazı hastalıkları tedavi etmeyi, görme kaybı olanların görme yetisini geri kazanmasını ve insana ‘süper güç’ kazandıracak pek çok gelişmeyi vadediyor. Tüm bunların olup olmayacağı ya da ne kadar zaman sonra kullanılacağı meçhul. Popülerliği ve pazarı giderek artan biohacking kavramı tam gaz ilerliyor.

Biohacking’i vücut sistemini iyi tanımak ve bazı müdahalelerle, bedenin işleyişini yeniden düzenlemek olarak özetlemek mümkün. Meditasyon, aralıklı oruç, kilo vermek için vücudu soğuğa maruz bırakmak, buz banyoları, kripoterapi (nitrojen kullanarak vücudu soğutan sistem), giyilebilir cihazlar, implantlar (çipler), gen değiştirme kitleri, akıllı ilaçlar, mobil uygulamalar, besin takviyeleri biohacking kavramı içine giriyor.

Bu kelimeyi ilk kullanan Silikon Vadisi yatırımcılarından biri olan Dave Asprey. Beslenme ile hiçbir ilgisi olmamasına rağmen türlü türlü diyet kitapları yazan, milyonlarca kişiyi kalori dengelediğini iddia ederek kahve içine yağ koymaya ikna eden biri bu. Bu sayede milyonlarca dolar kazandığını söylememe gerek yok sanırım. Her ne kadar yaptıkları tartışmalı olsa da giderek büyüyen biohacking kavramının isim babası olduğunu söylemek zorundayız.

Yeni yayınlanan bir rapora göre, biohack uygulamaları giderek daha fazla benimseniyor. Küresel biohacking pazarı 2021’de 18,80 milyar dolardı, 2022 rakamı 23,4 milyar dolar. 2026’da 51,53 milyar dolara ulaşması bekleniyor.

Ürün geliştirme de biohacking pazarında popülerlik kazanan bir trend. Örneğin bir şirket sağlıklı uyku ve kilo yönetimi formülü olduğunu iddia ettiği bir ürünü tanıttı. Bu ürünün kullanıcıların daha iyi uyumalarını sağladığını ve uykuda vücutta biriken yağları yaktığını söylüyor. Doğrusu kulağa çok hoş gelse de pek akla yatkın gibi durmuyor. Tükürük örneğinden DNA’yı inceleyip kişiselleştirilmiş beslenme planı yapan nutrigenomik şirketlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazla. Bir uç örnek de şu; inanması zor olsa da CRISPR teknolojisiyle düzenlenen genleri kendilerine enjekte ettirenler var.

ÇİP TAKMAYA GÖNÜLLÜLER

Mevzuyu biraz daha açalım... Fütüristlere göre biohacking genetik materyali manipüle etmeyi, daha uzun ve sağlıklı bir yaşam için vücudu değiştirmeyi amaçlıyor. Spektrumun diğer ucunda do it yourself (DIY/ kendin yap) biyolojisi var. Beslenme sisteminizi değiştirmek, giyilebilir cihazlar bunlar arasında. Bir anlamda altı milyon dolarlık insanlar ortaya çıkacak. ‘Altı milyon dolarlık adam’ adlı diziyi bilenleriniz, hatırlayanlarınız vardır. 70’li yıllarda yayınlanan bu kült dizide Steve Austin adlı astronot deneme uçuşu yaparken uçak yere çakılıyor ama Austin mucizevi bir şekilde kurtuluyordu. Dr. Rudy Wells ölmek üzere olan astronotu kurtaracak teknolojiye sahip olduklarını düşünüyordu. Nükleer güçle çalışan uzuvlar, süper telefoto göz, biyonik implantlarla kurtulabilirdi ama bunun bedeli altı milyon dolardı. Bilimsel İstihbarat Dairesi bu işin maliyetini üstlenmiş, Austin’in parçalanan vücudu yeniden inşa edilmişti. Artık saatte 100 kilometre hızla koşabiliyor, düşmanları uzak mesafeden tespit edebiliyor, otomobilleri rahatça devirebiliyordu. Tekrar izleyince dönemin teknolojisiyle çekilmiş olan bu dizi biraz naif gelebilir ama biohacking’in amacı da insanların kendi bedenlerinin sınırlarını aşması!

Yapay kalpler, protezler de bir tür biohacking uygulamaları... Ancak teknoloji ilerledikçe bu kavram moda haline geldi ve artık pek çok kişi çip takmaya bile gönüllü.

Kiminin derdi kendisini iyi daha iyi hissetmek, kimileri ise geleneksel olmayan fikirleri keşfetmek ve kendi bedenleri üzerinde tam bir kontrole sahip olmak için mühendisliği kullanmak istiyor. Çoğunluğun hayali ise yaşlanma sürecini durdurup 100 yaşını devirmek.

Şimdilik bize çok uç gibi gelen bazı tekniklerin yakın vadede hayatımızın rutini içine girmeyeceğini söylemek zor gibi görünüyor...

screenshot-1a.jpg

SOSYAL MEDYADA BİR ŞEYLER OLUYOR...

Bugünün yazılarında başrolde Elon Musk olduğunu söylemiştim. Twitter’a Musk’tan sonra bir haller olduğu biliniyor. Twitter’ın artık eskisi gibi olmayacağına inananlar yavaş yavaş platformdan ‘uzamaya’ başladı. Hatta bu isimler arasında pek çok ünlü de var.

Son haftalarda sayısı milyonları bulan kullanıcı, Twitter’dan başka diyarlara göç etti. Altı yıl önce kurulan “Mastodon”, ‘Musk’ın Twitter’ını terk edenlerin yeni adresi. Adını soyu tükenmiş olan ve günümüzde yaşayan fillerin atası Mastodon’dan alan platform bağımsız bir şirket. Kar amacı gütmeyen bir Alman şirket tarafından kurulmuş (en azından şu andaki bilgiler o yönde).

Bazı uzmanlar bu göçün sosyal ağların ölümü olduğunu savunuyor. Kimi açıklamalar ise daha gerçekçi gibi görünüyor; sosyal ağlarda bir evrim yaşanıyor olabilir mi? Mastodon, Discord ve Twitch gibi topluluk odaklı bir geçiş yaşandığı söyleniyor.

Sosyal medya platformları yaklaşık 15 yıldır mesajları aynı anda olabildiğince çok kişiye ulaştırmaya odaklanıyordu. Şimdi ise ilgi alanlarınızı paylaştığınız çok daha küçük bir grup kişiye ulaşmakla ilgili bir geleceğin bizi beklediğini anlatan teknoloji uzmanları var.

Twitter, TikTok, YouTube, Instagram... Herkese açık bir gönderi paylaşılan bu platformlar kitlesiz, yüzü olmayan bir kalabalığa bağırmak için megafon kullanmaya benzetiliyor. Bir Discord sunucusu ya da WhatsApp grubu ise arkadaş davetine katılmayı andırıyor.

Mastodon’un yeni kullanıcı sayısı radikal bir şekilde artıyor, Signal hikaye uygulamasına geçti... Eskiden dutluk olan yerlerde gerçekten bir şeyler oluyor. Google Readers, Myspace, Friendsters gibi uygulamalar tarihin içinde kayboldu gitti. Facebook, Twitter, Instagram’ın da sonsuza kadar yaşayacağını söylemek mümkün değil.

screenshot-4.jpg

DÜŞÜK GELİRE SAHİP ERGENLER SOSYAL MEDYA BAĞIMLISIYMIŞ!

Sosyal medya evrim mi geçiriyor konusundan başladık yine sosyal medya ile ilgili bir araştırmadan devam edelim. Kanada’daki McGill Üniversitesi ve uluslararası bir araştırma ekibinin çalışmasına göre düşük gelire sahip ergenlerin sosyal medyaya bağımlı olma olasılığı daha yüksek. Çalışma geniş bir katılımcı grubuyla yapılmış, 40 ülke ve 179 binden fazla genç!

Bulgular, ekonomik eşitsizlikle sosyal ağların ve anlık mesajlaşma uygulamalarının sorunlu kullanımı arasında bir bağlantı olduğunu gösteriyor. Sonuçlara göre ekonomik durumu iyi olmayan gençler olumsuz duygulardan kaçmak için sosyal medyayı kullanıyor. Vay ki ne vay...

YAPSA YAPSA UZAYLILAR YAPMIŞTIR!

Üçüncü yazıdayım ve Elon Musk’ın adını bir kez daha geçirerek büyük bir başarıya imza atıyorum! Şaka bir yana denk düştü bu hafta. Konular aslında birbiriyle alakasız, teknolojiye göz kırpmaları tek ortak noktaları.

Elon Musk, 2020 yılında sosyal medyada “Gize piramitlerini uzaylılar yaptı” demiş, bu postu 500 bine yakın kişi tarafından beğenilmişti.

Keops (Khufu), Kefren ve Mikerinos adında üç piramit Gize piramitleri olarak biliniyor.

Bu piramitler görkemleri ve kendilerine atfedilen gizemleriyle çok merak ediliyor. Malum, ekonomik olarak taa oralara gidip gezmek kolay değil. Şöyle oturduğunuz yerden Büyük Gize Piramidi olarak bilinen Khufu’nun içinde üç boyutlu bir tur atabilirsiniz. Khufu’da dördüncü hanedan firavunu Khufu’nun mezarı da bulunuyor. Piramit, sanal olarak gezilebilmesi için araştırmacılar tarafından fotoğraflandı. Bu turda piramidin tepesindeki Kral odasını, ortadaki Kraliçe odasını ve neden yapıldığı bilinmeyen yeraltı odasını da görebiliyorsunuz. Ben evde rahat koltuğumdan bu tura katıldım, gerçekten de keyifli bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Gezdiğiniz yerlerle ilgili bilgi notlarını da okuyabiliyorsunuz.

Khufu piramidinin yapımına tahminen M.Ö 2550 yılında başlanmış. Nasıl yapıldığı hala tam olarak bilinmiyor. Tamamen insan gücüyle yapılan bu piramitleri inşa etmenin 20 yıldan daha fazla sürdüğü tahmin ediliyor. Araştırmacılara göre en az 200 bin işçi çalıştı. Belçikalı araştırmacı Robert Bauval’a göre Keops, Kefren ve Mikerinos piramitlerinin dizilişi, Orion yıldızının kemer yıldızları olan üç yıldızın gökteki konumunun izdüşümü.

Bu yapılar gerçekten de büyüleyici. Kitaplara, filmlere konu olan, üzerine sayısız araştırma yapılan bu piramitler gizemlerini hala koruyor.

screenshot-3a.jpg

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.