Vekalet savaşlarında kim vekil, kim müvekkil?
Bölge vekalet savaşlarına sahne oluyor. Sıkça tekrarlandığı için kendisine gerçeklik muamelesi yapılan bir tezdir bu. Mantık aslında basit ve tanıdık. Örneğin Suriye’den bahsedecek olursak, Suriye’de sahada ve diplomatik alanda mücadele eden bütün aktörler bölgesel veya uluslararası başka bir gücün güç projeksiyonuna tamamıyla eklemlenmiş ve dolayısıyla onların hesaplarına bir mücadele yürütüyorlar. Yani, onlar adına bir vekalet savaşı yürütüyorlar.
Bu tezi somutlaştıracak olursak, Suriye’de kabaca muhalefet Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan; Suriye Demokratik Güçleri, ABD ve rejim ise Rusya ve İran adına hareket ediyor. Bu şekilde sahadaki grup ile dış güç arasındaki eşleştirmeler Yemen, Libya ve hatta Irak gibi diğer birçok ülke için de yapılıyor. Bu ancak kısmi geçerliliği olan bir tezdir. Bölgedeki vekalet savaşları meselesi çok daha komplike ve çok boyutlu bir meseledir. Kimin vekil kimin müvekkil olduğu hadisesi o kadar net bir hadise değil. Ve bu vekalet ilişkisi tek taraflı işleyen bir ilişki biçimi değil. Bu ilişki tarzı sadece dış güçlerden sahadaki aktörlere doğru işleyen tek yönlü bir emir-komuta zincirini temsil etmiyor. Hatta bu ilişkiler bazen sanıldığı kadar hiyerarşik bir biçimde de oluşmayabiliyor. Güç asimetrisi ilişki sistematiğini tamamıyla şekillendirmiyor. Çünkü güç ilişkisi ve okuması çoklu katmanlarla yapılmak zorunda. Bu nedenle bazen aşırı zayıflık ve kırılganlık sahadaki aktörün ‘patronlarıyla’ pazarlık yapmasında elini güçlendiren bir etki yapabiliyor.
***
Suriye özelinde bu okumayı ete kemiğe büründürecek olursak, Suriye’deki krize taraf hiçbir bölgesel veya uluslararası güç burada tamamıyla kaybetmeyi göze alamıyor. Çünkü buradaki temel aktörlerden birinin fazla kazançlı çıkması sadece Suriye’nin geleceğini şekillendirilmesinin ötesinde bölgedeki güç dengesini direkt etkileyecek bir mahiyete sahiptir.
Bu nedenle Esed rejiminin düşmesinin ciddi bir olasılık haline gelmesi Rusya’nın Eylül 2015’te bilfiil sahaya inmesine yol açtı. Sahada bulunması Rusya’ya Esed rejiminin davranışlarını, önceliklerini ve stratejilerini şekillendirmesi konusunda büyük bir etki ve imkan verdi. Bu zaten düz mantıkla herkesin haklı bir şekilde vardığı bir sonuç. Fakat Esed rejiminin de ana destekçileri nezdinde belli bir pazarlık gücü ve onları bazen tasarlamadıkları operasyonları yapmaya zorlayacak imkanı var. Kendisinin kaybetmesinin destekçileri nezdinde kendi kayıpları olarak okunacağını bildiği için Esed rejimi, destekçilerine karşı “şunlar şunlar yapılmazsa düşebilirim“ kartını çok işlevsel bir şekilde kullanabilir.
Benzer ilişki muhalefet ile onu destekleyen ana ülkeler için geçerlidir. Örneğin Fırat Kalkanı operasyonunun planlaması ve ilk safhasının uygulanmasında Türkiye karar alma süreçlerinde göreceli olarak Suriye muhalefetinden bağımsız davranabiliyordu. Ama Türkiye, bundan sonraki davranışlarında sahadaki müttefiklerinin arzu ve projeksiyonlarını daha fazla dikkate almak zorunda kalacaktır. Türkiye’nin desteğinden mahrum kalırsa, Suriye muhalefeti muhtemelen Fırat Kalkanı operasyonu sonucunda elde ettiği bölgeleri elinde tutamayacaktır. Muhalefetin bu şekilde zayıf olması Türkiye’yi sahada tasarladığından daha fazla kalmaya ve muhtemelen biraz daha derinlere inmeye zorlayacaktır. Ayrıca birtakım kararların alınmasında Türkiye, muhalefeti daha fazla dikkate almaya ve onun önceliklerini de göz önünde bulundurmaya zorlanacaktır.
Velhasıl, bölgede bazen sahadaki gruplar bölgesel ve/veya uluslarası güçler adına bir vekalet savaşı yürüttükleri gibi, bölgesel-uluslarası güçler de farklı gerekçelerin eseri olarak bu sahadaki güçler adına bir vekalet mücadelelerine girişebiliyorlar.