Brexit ve kimlik siyaseti

Britanya’da AB üyeliğinden hoşnutsuzluk önce ekonomi temelli dillendirildi, fakat yapılan hiçbir araştırma Britanya’nın AB’den ayrılması için öne sürülen iktisadi gerekçeleri doğrulamadı.

Tam aksine, iktisadi gerekçeler Britanya’nın AB’nin dışına çıkmasını değil, içeride kalmasını gerekli kılıyor. AB üyeliğinin Britanya ekonomisine net katkı sunduğunu yapılan çalışmalar ortaya koyuyor.

IMF, LSE, İngiltere Merkez Bankası, Chatham House ve daha birçok kurumun yaptığı çalışmalar bu durumu teyit ediyor. Chatham House’ın yaptığı çalışmaya göre Britanya, son 10 yılda AB üyesi ülkeler arasında en fazla dış yatırım çeken ülke. Yine Britanya, gelişmiş ülkeler arasındaki en düşük işsizlik oranlarından birine ve onların ortalamasının üzerinde bir büyüme oranına sahip. Ayrıca iddia edilenin aksine, AB üyeliği ve o çok şikayet edilen AB kaynaklı sıkı regülasyonlar Britanya’nın ekonomik cazibesinden birşey götürmüş değil. Dünya Bankası’nın 2015 yılı verilerine göre Britanya, iş yapma kolaylığı açısından ABD’nin de üzerinde, dünyada altıncı sırada yer alıyor. Aynı kriter veri alındığında, Avrupa’da sadece Danimarka Britanya’nın üzerinde yer alıyor. Yani iddia edilenin aksine AB, Britanya’nın ne rekabet gücünü azalttı ne de ekonomisi üzerinde bir yük teşkil ediyor.

Ekonomi kartının bu şekilde ellerinden kayıp gitmesi, Brexit taraftarlarının daha bilindik ve daha konforlu bir alandan Britanya’nın AB üyeliğine karşı bir muhalefet dili geliştirmelerine yol açtı. Kampanyanın merkezine kimlik konuldu. Bunun doğal bir sonucu olarak mülteciler, yabancılar, Müslümanlar ve egemenlik hakkının yitirilmesi korkularının pompalandığı bir kampanya yürütülüyor. Bu kampanyayı yürütenler tabii ki bu başlıkların realiteyle bağının kurulması gibi bir kaygı taşımıyorlar. Kimlik siyasetini başlatanlar, mevzubahis siyasetin nerede durması ve nasıl bir yöne evrilmesi gerektiğini tayin edemezler çünkü bu son derece kaygan bir zemindir. AB üyeliğinden ayrılıp Büyük Britanya hayalini kuran özcü ve korku siyaseti, en nihayetinde küresel anlamında ciddi azalma yaşayan bir İngiltere ile yetinmek zorunda kalabilir.

2014 yılında İskoçya, Britanya’dan ayrılıp ayrılmamasını oyladı ve oylama sonucunda İskoçlar’ın yüzde 55.3’ü Britanya’dan ayrılmama yönünde bir irade ortaya koydu. İskoçlar, AB üyeliğini İngiltere ortalamasının epey üzerinde bir oranda destekliyorlar. 2014 referandumu İskoçya için ayrıca AB üyesi bir Britanya’da kalma yönünde bir iradenin göstergesiydi. AB şemsiyesi onlara İngiliz kimliği ve devletiyle yaşadığı sorunlarını daha üst bir düzlemde çözmeyi vadediyordu. Ama AB şalının çekilmesi, İskoç kimliğinin İngiliz kimliğinin karşısına oturtulması, bu iki kimlik arasında yeniden çatışmaya dayalı bir ilişki biçiminin gelişmesine dinamizm katacaktır.

AB gibi ulus-üstü bir yapıda yaşanan egemenlik paylaşımı (veya egemenlik birleşimi), ayrılıkçı eğilimlerin hızını azaltan bir işlev görüyor. Aslında bu sadece Britanya’yla sınırlı bir durum değil. Ulus-devlet bağlamı Avrupa’daki birçok kimlik referanslı bağımsızlıkçı hareketlere dinamizm katarken, AB düzlemi bu hareketlerin hızını kesiyor. AB, Avrupa’da ulus-devletler ile ulus-devlet altı kimliklere AB seviyesinde egemenlik kullanımında bir eşitlenme hali sağlayarak, ayrılıkçılık arayışlarını törpülüyor. Bu durumu İspanya’da da gözlemleyebiliyoruz.

Ulus-devlet kimlikleriyle karşılaştırıldığında AB üyeliği, Avrupalı kimliğinin tarihsel hafızası ve dolayısıyla yüklerinin olmaması nedeniyle ulus-devletlerin sundukları kimlik kalıplarından rahatsız olanlar için daha kapsayıcı yeni bir kimlik formu sunuyor. Şüphesiz bu AB karşıtlarının sıkça dile getirdiği gibi aynı zamanda yapay bir kimlik. AB’nin henüz bir demosu yok. Ulus-devlet milliyetçileri, AB bayrağı için fedakarlık ederek canını vermek isteyecek bir Avrupalı yok derken haklılar. Zaten bu iki nokta da birbirini besliyor. Başka bir ifadeyle, ulus devletlerin ulus devlet vatandaşları için ifade ettiği duygusal bağı AB, ortalama bir Avrupalı için ifade etmiyor. Bu bağın bir tarihsel hafızası ve duygusal zemini yok. Ama bu özellikler AB üyeliği ve Avrupalı kimliğini işlevsel kılıyor. Bu işlevselliğini de Avrupalı zihindeki tarihsizliğine borçlu. Bu tarihsizlik Avrupalı kimliğine pozitif veya negatif manada bir duygusallık iliştirmiyor. Bu durum Avrupalı bir demosun inşa edilmesinin önünde büyük bir engel olarak dururken, Avrupa’da ulus içi kimlik çatışmalarının çözümünde de önemli bir imkan sağlıyor. Tabii ki AB bağı tek başına kimlik merkezli ayrılıkçı hareketleri ortadan kaldırmıyor ama onların cazibesini azaltan bir işlev görüyor.

Hülasa, korkuyla bezenmiş özcü kimlik siyasetinin daha bağımsız, yapay AB’ye karşı daha hükümran Büyük Britanya hayali, nominal olarak bağımsız ama hakikatte daha bağımlı ve küçük bir İngiltere gerçekliğine dönüşebilir.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum